İmralı'dan Zana'ya dur emri
Abone olHikmet Fidan ortadan kaldırıldı. Örgütün elinde ölüm listesi var. Fidan bunlardan birisi. Zana ve arkadaşlarının bu cinayeti kınama girişimi İmralı'dan veto yedi.
Milliyet yazarı Hasan Cemal Güneydoğu Anadolu'da temaslarını
sürdürüyor. Bölge insanı ile konuşan yazar Fidan cinayeti sonrası
yazdı.
Yazı: Hasan Cemal
Kaynak:
-Kürt aydınlarıyla geçen gün sohbet ederken kulağıma,"Sus, burada
böyle konuşma, yoksa hain derler!" cümlesi çalındı.
Hiç değişmez.
Hep aynı korkutmadır.
İçine kapalı, şeffaflıktan uzak, tek doğruların geçerli olduğu,
totaliter zihniyetlerin, bir başka deyişle diktacı kafaların
damgasını vurduğu çevrelerde, örgütlerde farklı sesleri bastırmak
için hep aynı ağızlar kullanılır:
"Hain!"
"Vatan haini!"
"Dönek!"
"Emperyalizmin işbirlikçisi!"
"TC'nin adamı!"
"Yeşil'in yardakçısı!"
"Karşı devrimci!"
"Siyonizmin adamı!"
"İslam düşmanı, kâfir!"
Bunları bağırdın mı, akan suların duracağını, muhaliflerin
ağızlarına fermuar çekeceklerini sanırlar.
Bazen başarılı da olurlar.
Çünkü ucunda baskı vardır. Yalnızlaşma vardır. Zulüm vardır. Hatta
işin ucunda ölüm bile vardır. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar,
gerçek sonunda kendini kabul ettirir. Gerçeğin sesi ve egemenliği
hiçbir zaman sonuna kadar bastırılamaz.
"Sus, hain derler!"
İnsan Hakları Dernekleri'nin birinde, bu yakınlarda Hikmet Fidan
cinayeti konuşulurken, bu konuda PKK'nın, daha yaygın deyişle
"örgüt"ün parmağından söz eder biri. Dernekte görevli bir genç, bu
sohbetten tedirgin olur:
"Sus!" diye uyarır karşısındakini,"Burada böyle şeyler konuşma!
Duyulur, kulaklarına gider. Sonra hain derler."
Nedir bu korku?
PKK korkusu, örgüt korkusu!
Yıllar yılı bir yanda PKK, öbür yanda devlet, iki ateş arasında
kalmış Kürt aydınları, bu korkuyu iyi bilir. Bugün bile geçerlidir
bu korku ve tedirginlik. Hikmet Fidan cinayeti karşısında hâlâ
suskunluklarını devam ettiriyorlarsa, bu korkudandır.
Farklı düşünüyorlar çünkü.
PKK'dan da, Apo'dan da.
Bunu açıkça ifade edemiyorlar.
Kapalı kapılar arkasında PKK hakkında, Apo hakkında söylediklerini
kamuoyu önüne çıkıp bağıramıyorlar. Çünkü karşılarında acımasız,
içine kapalı, şeffaflıktan uzak, totaliter zihniyetiyle gerçekleri
tekeline alabileceğini sanan bir yeraltı örgütü var.
Kürt aydınlarından bazılarıyla son birkaç gündür yine bu konuyu
konuşmaya devam ettim. Duyduklarımı tırnak içinde, isimleri bende
saklı kalmak üzere aşağıda özetlemeyi geçen haftaki yazımda olduğu
gibi sürdürüyorum:
"Örgütün elindeki bir 'ölüm listesi'nden söz ediliyor. Hikmet
Fidan'ın ismi de vardı bu listede... Gizli genelgeler yayımladı
örgüt... Bu cinayetin üzerine gidilmesi ve aydınlatılması lazım.
Bunu en başta devletin emniyet güçleri yapmalı.
Örgütün parmağı kanıtlandığı zaman, göreceksiniz, Kürt aydınlarıyla
örgüt arasında büyük bir kopuş yaşanacak. Yazık değil mi bu
suskunluğa? Hikmet Fidan'la on yıl, on beş yıl birlikte çalıştılar.
Cenazesine bile gelmediler. Diyarbakır'da morgun önüne bile
gelmekten korktular.
Hiç olur mu bu?
Nerede Leyla Zana'lar?
Bu nasıl hümanistlik, demokratlık? Bir bildiri yayımlayacaklardı,
bunu bile hâlâ yapamadılar. Bu suskunluk onay mı? Örgütten,
İmralı'dan ışık gelmedi mi, kımıldamak yok mu?
Yazık!
Hikmet Fidan'a da "Yeşil'in adamı!" diye çamur atabildiler.
DEHAP'a bakın.
Çapsız, kapasitesiz, birikimi olmayan, evet efendimci bir sürü
insanı yönetici kadrolarına doldurdular. Yanlışa karşı hiçbir tavır
koyamayan insanlar...
Bu da PKK kurnazlığıdır.
Kafa tutabilenleri, yeri geldiğinde yanlışa karşı çıkanları, tavır
koyabilenleri, silahlı mücadele artık olmaz, çıkmaz sokaktır
diyenleri ekarte ediyorlar zorla, baskıyla, yalanla, korkutmayla...
Bu durum, inanın, tabanda gitgide daha büyük bir rahatsızlığa yol
açmış durumda.
Bu böyle gitmeyecek.
Ama nasıl?
Hikmet Fidan cinayeti aydınlatılmalı. Hikmet Fidan cinayeti
konusunda susulmamalı. İsmail Beşikçi'nin dediği gibi, bu cinayetin
bir an önce adı konmalı!
Biz bu örgütte çok çalıştık. Çok emek verdik. Çok acı çektik. Ama
şimdi bu örgütün, PKK'nın sahtekâr yüzünü ortaya çıkarmak
lazım.
Aslında hep kuşkulanıyoruz, TC (Türkiye Cumhuriyeti devleti) ile
danışıklı dövüş ihtimali üzerinde...
Bu ihtimali geçiyoruz.
İki nokta çok önemli bugün:
(1) Hikmet Fidan cinayetinin aydınlatılması... (2) Dağdakileri,
Kandil'dekileri indirmek ve onları normal hayata sokmanın yolunu
bulmak... Hükümetin düzenlemesinde, adı af olur olmaz, yeni bir
siyasal inisiyatif üstlenmesi... (3) Kuzey Irak'ta, Erbil
yakınlarındaki Mahmur Kampı'ndakileri Türkiye'ye getirmenin yolunun
açılması...
Bu üçüncü nokta önemli.
Mahmur Kampı, örgütün nefes borusudur, hayat damarıdır. PKK'lılar
şehre indiklerinde hem bu kamptakilerin kimliklerini
kullanırlar.
Kol kırılır yen içinde zihniyetinin son bulması gerekir. Çare,
silah değildir. Çare, silahlı mücadele değildir. Çare siyasettir,
demokratik politikadır. Kürt aydınları eğer seslerini daha çok
çıkarırlarsa, daha iyi yerlere doğru yol alırız.
Yoksa, işimiz zor."
Bugünlük de bu kadar.
Kürt siyasetinin arka planında göz gözü görmüyor. Dileriz, sonunda
sağduyu hâkim olur, silaha, silahlı mücadeleye, terör ve şiddete
hayır diyenlerin sesi gür biçimde çıkar.