IMF'den 11 maddelik Türkiye raporu
Abone olIMF heyetine göre, Türkiye ekonomisi 2010 yılından bu yana ortalama yüzde 6'lık kayda değer bir büyüme gösterdi.
IMF'nin Madde 4 Olağan
Görüşmeleri'ne ilişkin değerlendirmesi Hazine Müsteşarlığının
internet sitesinde yayımlandı.
Değerlendirmesini 11 başlık altında toplayan IMF heyetine göre,
Türkiye ekonomisi 2010 yılından bu yana ortalama yüzde 6'lık kayda
değer bir büyüme gösterdi. Ekonomi, büyük finansal kriz sonrasında
hızlı bir şekilde toparlandı ve işsizlik oranı son 10 yılın en
düşük düzeyine geriledi. Yakın zamanda, artan yerel
belirsizlikler ve finansal piyasa
dalgalanmalarının yansımaları etkili bir şekilde önlendi.
Ancak hızlı büyüme, yüksek enflasyonu ve büyük bir dış açığı
beraberinde getirdi. Büyüme potansiyelini aşağı çeken bu
dengesizliklerin, özenle kurgulanmış makroekonomik politikalar ve
yapısal reformlarla ele alınması gerekiyor.
Büyüme, ortalama bir tempoyla da olsa devam etme eğiliminde
bulunuyor. 2014'te büyümenin, kamu kesimi ve net ihracatın desteği
ile yılın sonlarına doğru özel tüketimde gözlenecek hafif
canlanmanın da katkısıyla yüzde 3 gerçekleşmesi bekleniyor.
Değerlendirmede, döviz kuru geçişkenliği,
yüksek gıda enflasyonu ve kısmen, erken gerçekleştirilmiş parasal
genişleme nedeniyle enflasyonun bir kez daha belirlenen hedefin
üzerinde gerçekleşeceği, ayrıca cari işlemler açığının, her ne
kadar azalıyor olsa da yüksek düzeyde seyretmeye devam edeceği
belirtildi.
IMF heyeti değerlendirmesine göre, mevcut politikalarda bir
değişiklik yapılmaması durumunda, gelecek dönemde ekonomik
performansın yakın geçmişe kıyasla daha zayıf olması bekleniyor.
Türkiye'nin düşük yurt içi tasarrufları ve rekabet gücü
zorluklarının, yatırım ve ihracatı sınırlayıcı etkenler olmaya
başladığı vurgulanan değerlendirmede, "Bu nedenle mevcut
politikalar ve ulusal tasarruf oranıyla ekonomik büyümenin
yavaşlaması ve orta vadede yüzde 3,5 seviyelerinde gerçekleşmesi
beklenmektedir. Bu daha düşük büyüme oranının, enflasyonu ve cari
açıktaki kötüleşmeyi sınırlandırması beklenmektedir. Ancak bu durum
aynı zamanda, Türkiye'nin gelir seviyesinin gelişmiş ülkelere
yakınsamasının yavaşlaması ve ülkenin orta gelir tuzağına itilmesi
anlamına da gelecektir" ifadesine yer verildi.
'TAKİPTEKİ ALACAKLAR DÜŞÜK
SEVİYEDE'
IMF değerlendirmesine göre, finansal sistem güçlü sermaye
yapısını sürdürüyor. Sermaye yeterlilik oranları ortalama olarak
yüksek ve çoğunlukla, yüksek kaliteli bir sermaye yapısına
dayanıyor. Takipteki alacaklar düşük
seviyede ve bu alacaklara uygun ölçüde karşılık
ayrılmış durumda. Ancak bankalar, bol miktarda ve ucuz olan
toptan dış fonlama kullanımını arttırdı. Buna paralel olarak
bankalar, finansal olmayan şirketlere sağladıkları döviz cinsi
krediler nedeniyle, artan bir dolaylı döviz kuru riski ile karşı
karşıya. Ekonomik görünüme ilişkin temel riskin, yükselen piyasa
ekonomilerine yönelik sermaye girişlerinde yaşanabilecek keskin bir
düşüş olduğu belirtilen değerlendirmede, şunlar
kaydedildi:
"Türkiye'nin GSYH'sinin yüzde 25'inin üzerinde seyreden brüt
dış finansman ihtiyacı, ülkeyi sermaye akımlarındaki ani
değişimlere karşı kırılgan kılmakta ve bu da reel ekonomide
maliyetli bir düzeltmeye yol açma ihtimali taşımaktadır. Ayrıca,
özel sektörün kaldıraç oranlarının yükselmiş olması sebebiyle
şoklara karşı koyabilecek tamponları da azalmış olabilir.
Dengesizliklerin artmasına daha uzun süre izin verilmesi ve
yetkililerin şoklara yanıt verecek ilave politika alanı
oluşturmakta daha da gecikmesi, ekonomide yaşanabilecek bir
düzeltmenin daha maliyetli hale gelmesine neden
olacaktır."
Kısa vadede, makroekonomik politika çerçevesinin, ekonominin
dengelenmesi ve dengesizliklerin giderilmesi için daha büyük rol
oynaması gerektiğine işaret edilen IMF değerlendirmesinde,
Türkiye'nin büyümesinin, tüketime olan bağımlılık, düşük ihracat
artışı ve ciddi yatırım ihtiyaçları ile bu durumun meydana
getirdiği büyük dış açık dolayısıyla baskılandığı kaydedildi.
Ekonominin dengelenmesine ilişkin zorlukların, özellikle
yetkililerin yapısal politika gündemi meyvelerini verinceye kadar,
ancak güçlü bir makroekonomik politika setinin uygulanması yoluyla
giderilebileceğine vurgu yapılan değerlendirmede, şu görüşlere yer
verildi:
"Daha sıkı bir kamu maliyesi duruşu, dış dengesizliğin
azalmasına ve para politikası üzerindeki baskının hafiflemesine
katkıda bulunacaktır. Ekonomiden daha hızlı
büyüyen faiz dışı kamu harcamaları, ciddi
bir genişletici etkiye sahiptir. Ayrıca, her ne kadar borç
sürdürülebilirliği bir endişe kaynağı olmasa da yapısal mali denge
de son yıllarda bozulmaktadır. Buna ilaveten, daha sıkı bir kamu
maliyesi duruşu, enflasyon hedefinin yakalanması noktasında para
politikası üzerindeki yükü de azaltacaktır. Bu duruş ayrıca,
ekonomide tüketimin ağırlığının azaltılması yoluyla yeniden
dengelenmeye yardımcı olacak, özel sektör yatırımlarını
destekleyecek ve ticarete konu sektörlerin rekabet gücünü
artıracaktır. Ayrıca, daha güçlü bir kamu maliyesi duruşu, özel
sektör bilançolarının daha da sıkıştığı bir süreçte, şoklara yanıt
verilebilmesi açısından ek bir politika alanı oluşturacaktır. Bu
nedenle Heyet, faiz dışı fazlanın 2017 yılına kadar GSYH'nin yüzde
2'sine ulaşmasını sağlayacak önden yüklemeli bir mali bir
düzeltmeyi tavsiye etmektedir. Bu düzeltme, faiz dışı cari
harcamaların azaltılması ve ekonomik açıdan sağlam projelere
yapılacak yatırımların korunması yoluyla
gerçekleştirilmelidir.
Para politikası duruşu enflasyon hedefiyle uyumlu olmalıdır.
Mevcut politika faiz oranı, enflasyonun yüzde 5'e indirilmesi
hedefi ile tutarlı değildir. Para politikası bu hedefe odaklanmalı
ve beklentileri yönlendirecek, enflasyonu düşürecek bir pozitif
reel faiz oranını sürdürmelidir. Enflasyon hedefinin tutturulması
için para politikası alanında sarf edilecek çabalar, daha sıkı bir
kamu maliyesi duruşu ile hafifletilebilir."
IMF değerlendirmesine göre, brüt uluslararası rezervler
yeterli olmasına rağmen, ihtiyatlı olmak adına, net uluslararası
rezervlerin artırılması gerekiyor. Brüt uluslararası rezerv
seviyesi, çok yüksek olmamakla birlikte, uluslararası standartlarla
uyumlu ve hala, emsal ülkelerin rezerv seviyelerinin altında. Net
rezervler ise düşük ve dolayısıyla döviz kurunda yaşanabilecek uzun
süreli bir dalgalanma halinde sunabileceği tampon etkisi sınırlı
olacak. Merkez Bankasının, piyasa koşullarının izin verdiği ölçüde,
sterilize edilmiş müdahaleler yoluyla net uluslararası rezervlerini
güçlendirmesi gerekiyor.
'BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN GÜCÜ MUHAFAZA
EDİLMELİ'
Bankacılık sektörünün gücünün muhafaza edilmesi gerektiğine
yer verilen değerlendirmede, gözetim standartlarının ve eşit
rekabet şartlarının sürdürülmesinin önemine işaret edildi. Ayrıca,
ihtiyati ve makro-ihtiyati araç setinin genişletilmesinin de
değerlendirilebileceğinin altı çizilen değerlendirmede,
"Ekonomideki kur riskini kontrol altına almak için yetkililer,
dikkatli bir etki analizi yaparak bankaların toptan fonlama
piyasasından yabancı para cinsinden borçlanmayı kısmalarını ve
şirketlerin yabancı para cinsinden borçlanmayı azaltmalarını teşvik
edecek ek tedbirleri göz önünde bulundurabilir. Ayrıca, dövize
endeksli borçlanmalara uygulanan ihtiyati tedbirler, doğrudan döviz
cinsi kredilere uygulanan tedbirlerle aynı çizgiye getirilmelidir"
görüşleri paylaşıldı.
Değerlendirmede, orta vadede, yapısal reform politika
gündeminin tekrar canlandırılması gerektiği belirtildi.
Makroekonomik politikaların kısa vadede, yeniden dengelenmeyi ve
finansal istikrarın korunmasını destekleyebileceği ifade edilen
değerlendirmede ancak daha güçlü bir orta vadeli büyümenin,
Türkiye'nin ekonomik potansiyelini arttırmayı hedefleyen yapısal
reformların ilerletilmesine bağlı olduğu kaydedildi.
Değerlendirmede, "Bu nedenle Heyet, 10. Kalkınma Planı'nda yer alan
iddialı reform gündeminin hızlandırılmasını tavsiye etmektedir. Bu
noktada öncelik, özel tasarrufların artırılmasını ve enerji
bağımlılığının azaltılmasını teşvik edecek politikaların
uygulanması olmalıdır" görüşüne yer verildi.