İlker Başbuğu kurtaran terfi
Abone olİlker Başbuğ, orgeneralliğe 2002'de değil de 2001 yılında terfi etmiş olsaydı, bugün Genelkurmay Başkanı olamayacaktı!
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ,
orgeneralliğe 2002'de değil de 2001 yılında terfi etmiş olsaydı, o
devrenin önü kapalı olduğundan çok büyük bir ihtimalle kuvvet
komutanlığına yükselemeyip 2005 yılında ordu komutanlığından emekli
olacaktı.Muhtemeldir ki 2001 yılındaki komutanları, Başbuğ'u önünü
açmak için 2001'de terfi ettirmemişlerdi
İlker Başbuğ, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle ekmeğin karneye
bağlandığı zor bir dönemde, 29 Nisan 1943'te Afyon'da dünyaya
geldi. Babası Süleyman Bey il özel idaresinde memur, annesi Makbule
Hanım ev kadınıydı.
Her ikisinin de kökeni Osmanlı'nın Balkan Savaşı’nda terk etmek
zorunda kaldığı Makedonya topraklarındaydı. Ailenin kökleri Mustafa
Kemal Atatürk'ün askeri liseyi (idadi) okuduğu Manastır'a
dayanıyor.
Makbule Hanım'ın ilk, ikinci evliliğini yapan Süleyman Bey'in ise
ikinci çocuğuydu İlker Başbuğ. İlkokula, kendisinden iki yaş büyük
olan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de öğrenim gördüğü
Afyon Cumhuriyet İlkokulu'nda başladı. Başbuğ 7 yaşında iken,
babası Süleyman Bey'i verem hastalığından kaybetti. Hastalık
bulaşıcı olduğu için ölüm döşeğindeki babasını son günlerinde hiç
göremedi.
Babasını kaybedince annesiyle birlikte dedesi Hasan Bey'in evine
yerleştiler. İlker Başbuğ da Cumhuriyet İlkokulu'ndan 27 Ağustos
İlkokulu'na geçti. Ortaokula ise o dönemin parlak okullarından biri
olan, mezunları arasında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile
Ahmet Necdet Sezer'in de bulunduğu Afyon Lisesi'nde başladı.
Lakabı "mareşal"di
Ama kısa bir süre sonra, 12 yaşındayken annesi ve dedesiyle
birlikte İstanbul'a taşındılar. Yıl 1955'ti. Kuzguncuk'ta mütevazı
bir eve yerleştiler. İlker Başbuğ eğitimine Üsküdar'daki
Fıstıkağacı Okulu'nda devam ediyordu. Dedenin emekli, annenin dul
maaşıyla kimseye muhtaç olmadan geçiniyorlardı. Bir gün dayısı onu
maça götürdü, İlker Başbuğ'un Fenerbahçe taraftarlığı da böylece
başlamış oldu.
1957 yılında, hayatının geri kalanını belirleyecek meslek için ilk
adımını attı, Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Başarılı bir
öğrenciydi. Soğukkanlı, mesafeli, ölçülü tavırları nedeniyle
arkadaşlarının arasında lakabı "mareşal"di.
Harbiye yılları
1960'ta, 1962 yılında mezun
olacağı Kara Harp Okulu'na girdi. O artık bir Harbiyeliydi. Ancak,
okulun sıkıntılı bir dönemiydi. 27 Mayıs askeri müdahalesinin artçı
sarsıntılarının sürdüğü 1962'de, dönemin Kara Harp Okulu Komutanı
Albay Talat Aydemir'in ismi, yeni bir darbe isteyen komutanlar
arasında öne çıkmıştı. 22 Şubat olayından sonra Aydemir'in tasfiye
edildiği süreçte İlker Başbuğ öğrenciydi. Onun mezuniyetinden
sonra, Harbiye 21 Mayıs olayı nedeniyle 1963 ve 1964 yıllarında
mezun veremeyecekti.
Başbuğ 1971 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı
çeşitli birliklerde görev yaptı. Annesi hep yanındaydı. Doğu
hizmetinde bile onu yalnız bırakmadı.
İlker Başbuğ, 1968 yılında İstanbul'dan tanıdığı Sevil Başbuğ’la
evlendi. Önce kızları Feride, 11 yıl sonra oğulları Murat dünyaya
geldi. Kara Harp Akademisi'ni kazanınca eğitimini almaya başladığı
kara havacı pilotluğunu bırakan Başbuğ, 1973 yılında Kara Harp
Akademisi'nden mezun oldu.
Diplomat komutan
Artık, geleceği parlak kurmay subaylar arasındaydı. Sırasıyla
Genelkurmay Plan Harekât Daire Başkanlığı'nda karargah subaylığı,
Kara Harp Akademisi öğretim üyeliği, Brüksel'deki NATO Uluslararası
Askeri Karargâhı'nda Cari İstihbarat Plan Subaylığı, Kara
Kuvvetleri Plan ve Prensipler Başkanlığı Savunma Araştırma Şube
Müdürlüğü ve 51. Piyade Tümeni 247. Piyade Alay Komutanlığı
görevlerinde bulundu.
Kendisine "diplomat komutan" özelliklerini kazandıracak eğitimi ise
İngiltere Kraliyet Harp Akademisi ile NATO Savunma Koleji'nde aldı.
Bu eğitimleri sırasında İngilizceye akademik eserleri rahatlıkla
takip edebilecek düzeyde bir hâkimiyet ve farklı ordularda komuta
ve kurmaylık konusunda deneyim kazandı.
Oldukça genç sayılabilecek bir yaşta, tam 46 yaşında general oldu.
General olduktan sonra yurtdışı görevleriyle de, diplomat komutan
yanını pekiştirdi. Başbuğ, mesleğinde yükselme konusunda önemli
adımlar attığı bu süreçte, 1988 yılında annesi Makbule Hanım'ı
kaybetti.
1989 yılında tuğgeneralliğe terfi ettikten sonra Belçika Mons'taki
Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı'nda Lojistik ve
Enformasyon Daire Başkanlığı görevine getirildi. Tuğgenerallik
rütbesindeki diğer görevi ise Birinci Zırhlı Tugay Komutanlığı
görevi oldu.
Çelik operasyonunu uyguladı
Başbuğ'un, tümgeneralliğe terfi ettiği 1993 yılı, bölücü örgüt
PKK'nın Güneydoğu'da ayaklanma provaları yapmaya çalıştığı, terörün
en yoğun yıllarından biriydi. Başbuğ, o yıl tümgeneral rütbesiyle
Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı'nda Komutan Yardımcılığı
görevine tayin edildi. Bu görevinde fiilen çatışmaların içinde yer
aldı. Dönemin Asayiş Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı idi.
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit edildiği Lice baskını sırasında,
Kundakçı ile o dönemdeki yardımcısı Başbuğ, yoğun ateş altında
helikopterle okulun bahçesine indiler. Okulda, sadece 55 yaralı
asker vardı. Kundakçı ve Başbuğ, PKK'nın hedefindeki okulu yaralı
askerlerle birlikte gece yarısına kadar savundular.
Başbuğ, 1995 yılında Kuzey Irak'a 35 bin askerle yapılan Çelik
operasyonunu planlayan ve uygulayan komuta ekibinde de yer aldı.
Kundakçı'ya göre, Başbuğ, planlama yönünden çok güçlü ve akıllı bir
komutandı.
Belçika Mons'taki Milli Askeri Temsil Heyeti Başkanlığı'na bu
görevinin ardından atandı. Bu deneyimler, Başbuğ'un hem diplomat
hem de savaşçı komutan özelliklerini ortaya çıkardı.
Terfi 1 yıl gecikince...
İlker Başbuğ, 1997 yılında korgeneralliğe terfi ettikten sonra
İkinci Kolordu Komutanlığı'na getirildi. Bu rütbedeki ikinci görevi
ise Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Yardımcılığı oldu.
Orgenerallik terfisi için Yüksek Askeri Şûra'ya ilk kez 2001'de
girdi.
O yıl terfi ettirilmedi, bir yıl uzatma aldı. Bu, ilk bakışta hep
genç yaşlarda terfi almış Başbuğ gibi bir asker için olumsuzluk
gibi görünüyordu. Bir yıl sonra 2002 yılındaki Yüksek Askeri
Şûra'da orgeneralliğe terfi etti.
Aslında kendisine Genelkurmay Başkanlığı'nın kapısını yolunu açan
da şûradan 2002 yılında terfi almasıydı. Orgeneralliğe 2002'de
değil de 2001 yılında terfi etmiş olsaydı, o devrenin önü kapalı
olduğundan çok büyük bir ihtimalle kuvvet komutanlığına
yükselemeyip, 2005 yılında ordu komutanlığından emekli olacaktı.
Muhtemeldir ki, 2001 yılındaki komutanları Başbuğ'u önünü açmak
için 2001 yılında terfi ettirmemişlerdi.
Zor sorulara diplomatik yanıtlar
Bir yıl Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı görevinden sonra
Genelkurmay İkinci Başkanlığı'na getirildi. 2003'ten 2005'e kadar
ikinci başkan olan Başbuğ'u kamuoyu, bu görevinde yakından tanıdı.
Basın brifingleri düzenleyen Başbuğ, ifade yeteneği,
soğukkanlılığı, zor sorulara diplomatik yanıtlar yanıt vermedeki
becerisiyle dikkatleri çekti.
2005 yılında 1. Ordu Komutanı olan Başbuğ, bir yıl sonra Kara
Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildi. 4 Ağustos'ta yayımlanan
kararnameyle Genelkurmay Başkanlığı görevine atandı.
Sıkı bir Fenerbahçe taraftarı
Satrançta usta olan, sigara kullanmayan Başbuğ, içkiyi de sosyal
ortamlarda ve ölçülü içmesiyle tanınıyor. Klasik müziği ve cazı
seviyor. Tanıyanlar tarafından "Astlarının sorunlarıyla ilgilenen,
insani duyarlılığı yüksek biri" diye nitelendirilen, yakın
çevresinde kitap kurdu olarak bilinen Başbuğ, felsefe, sosyoloji ve
uluslararası ilişkiler konularındaki çalışmaları yakından izliyor.
Başbuğ'un entelektüel hasletleri, konuşmalarında ünlü sosyologlara,
siyaset bilimcilere yaptığı atıflarla da ortaya çıkıyor.
Ve Kara Kuvvetleri'nin önemli bir geleneği Başbuğ'da da sürüyor.
Başbuğ, sıkı bir Fenerbahçe taraftarı