İlker Başbuğ'u bile ürküten olay
Abone olİlker Başbuğ kamyon olayını detayıyla anlattı. Olayın ayrıntıları ise onu bile ürkütmüş. İşte dakika dakika o gece;
Fikret Bila Başbuğ'la görüştü. Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ, bomba yüklü kamyona yapılan polis
baskınını eleştirdi: Bizce mühimmatla ilgili olayda iki önemli
nokta var. Bir, mahalli emniyet birimleri bu intikalden haberdar
edilmemiştir. Yönetmelikler var. Bu konuda idari soruşturma
yürüyor...
İkinci olarak da ihbarda, kamyondaki mühimmatın askere ait olduğu
ifade edilmesine rağmen ilgili savcının askeri makamlarla bir bilgi
teatisi içine girme ihtiyacı duymamaları benim için çok önemlidir.
Böyle bir ihbarın doğru olmasının düşünülmesini bile ben ürkütücü
buluyorum...
Fikret Bila'nın röpörtajı şöyle:
"Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la söyleşimizin
ikinci bölümünde ağırlıklı olarak Ankara’yı ayağa kaldıran
“bomba yüklü kamyon” konusunu konuştuk. Başbuğ,
ihbarda bile malzemenin askeri, araçtakilerin asker olduğunun
belirtilmesine karşın emniyet ve savcılığın kendileriyle
temas kurmamış olmalarına dikkati çekti. İhbardaki
iddiaların doğru olabileceğinin düşünülmüş olmasını
ürkütücü bulduğunu vurguladı. Olayla ilgili yaşanan
sürecin “güven sarsıcı” nitelikte olduğunu
söyledi.
MÜHİMMAT NEDEN SİVİL ARAÇLA TAŞINIYOR?
KUCAKLAŞMA GÖRÜNTÜSÜ BİZİ MUTLU EDER - Deprem felaketi yaşadık Elazığ’da. Sayın Başbakan da ziyaret etti. Halk 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Mustafa Korkut Özaslan’a teşekkür edince Başbakan da teşekkür anlamında komutana sarıldı. Son günlerde asker sivil ilişkilerinde gerginlik yaşandığı için böyle bir görüntünün yansıması haber değeri taşır ve medyada yer aldı. Siz o görüntüyü görünce ne hissettiniz? Başbuğ: Öncelikle, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Geride kalan bütün vatandaşlarımızın acısını paylaşıyorum. Onların acılarının azaltılması için hizmet etmek, TSK’nın asli görevlerinden bir tanesidir. Elazığ’daki deprem olayında da, 8. Kolordu Komutanlığı’na bağlı birliklerimiz bütün imkânlarını seferber etti. Orada Mehmetçiğimiz, subayımız, generalimiz vatandaşlarımıza yapabileceklerinin en iyisini, en uygun zamanda yapmışlardır. Tabii bundan sonra Sayın Başbakan’ın bölgeyi ziyareti sırasında Kolordu Komutanı ile kucaklaşması doğal bir durum. Doğal, güzel bir durum. Tabii ki o görüntüler bizi mutlu eder. Doğal, doğru ve güzel olan bir şey. |
Başbuğ, bu konudaki sorularımı yanıtlarken sözü önce Genelkurmay
İkinci Başkanı Orgeneral Arslan Güner’e verdi.
- Kamyonla Ankara’ya getirilen el bombaları nedeniyle
gergin saatler, günler yaşandı. El bombaları Ankara’ya neden
getirildi? Neden sivil kamyon kullanıldı?
Başbuğ: Mühimmat konusunu Aslan Güner Paşa’ya
bırakalım
Güner: Sayın Bila, mühimmat olayında neden böyle
bir intikal faaliyeti oldu oradan başlayalım. 29 Nisan 2009,
yaklaşık bir yıl oluyor. Genelkurmay Başkanım bir basın
toplantısında, bu mühimmat konularını sizlerle paylaşırken, mevcut
düzende, NATO dahili sisteminde mühimmata kafile numaraları
verildiği zaman, tek bir parçanın seri numarasının olmadığını
altını çizerek söylemişti. Dolayısıyla aynı kafileden
bazen 3 bin, 5 bin, belki 20 bin; cinsine göre, özellikleri
noktasında lav mühimmatında aynı kafile numarası ile çıkıyor. Bunu
dağıttığınız zaman, 25 - 30 ayrı birliğe, aynı kafile numaralı
mühimmat gidiyor. Öyle olunca da farklı envanterini kontrol
etmekte güçlükler oluyor. Ve bildiğiniz mazideki
bazı sıkıntılar yaşandı. Bunun üzerine Sayın Komutan emir
verdi, ‘Bu eksikliği giderelim’ diye. Çalışmalar
yapıldı TÜBİTAK’tan da teknik yardım alarak. Sonuçta iki şeye karar
verildi. Bir, bundan sonra temin ve tedarik edeceğimiz bu
tür mühimmatı, alacağımız yerlere sözleşmemize koyarak...
O KAMYON TSK'NIN BOMBALARINA SERİ NUMARASI BASTIRMAK İÇİN
GELİYORDU
Başbuğ: Özellikle el bombası, lavlar. İkisi önemli.
Güner: En çok buralarda sorun olduğu için,
bu ikisinin de mümkünse, sonra diğerleri tedarik edilirken
sözleşmeye koyarak, seri numarası vurulmuş olarak her birine. Ama
kafile numarası yine var. Ama her bombada bir numara yine
olacak. Dolayısıyla yeni alacaklarımıza bu şartı
getirdik. Ama elimizde çok miktarda eski numarasız
olan var. Kafile numarası olan ancak seri numarası
olmayan.
Dolayısıyla milyonlarca el bombası varsa,
hepsini bir anda alıp, boyacı küpü gibi koyup seri numarası
çıkaramayacağınıza göre, parti parti, yapan yerin imkânına
bağlı olarak toplanıyor. Numara vuruluyor ve tekrar envantere
alınarak, bu sefer hangi numaralı mühimmat, kime verildi
kaydedilerek tekrar dağıtılıyor. Bu faaliyet kapsamında
özel kuvvetlerin Güllük’teki birliğindeki 958 adet seri
numarası olmayan bomba da numara basılmak üzere Ankara’ya
getirildi.
Başbuğ: ‘Seri numarası olmayan deyince’ bazılarında var
anlamı çıkıyor. Hiçbirinde yok yani. Sadece kafile numarası var
hepsinde. Bunlara seri numarası vurmak amaç.
BOMBALAR 1953 ÜRETİMİ
EŞİMİN AĞLAMASI GÜZEL VE DOĞAL |
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. Tüm komutanların
eşlerinin ziyareti sırasında, eşiniz Sevil Hanım’ın duygulandığını
gördük. Ağladı. Bu duygularını sizinle paylaştı mı, siz sordunuz
mu? |
Güner: Ta 1953 yılında imal edilmiş, Amerikan
malı el bombaları bunlar. Orada olan 958 adetin Ankara’ya
getirilmesi için Özel Kuvvetler Komutanlığı 4 Mart’ta bir emir
çıkarıyor. Bu görevi kimin yapacağı bir astsubay ve muhafız
onbaşının adını da belirterek emri yayımlıyor. Taşımayı
yapmak için ihale yapılıyor. İhale sonucu da ulaştırma hizmeti
almak için bir firmanın bir aracı bu iş için
kiralanıyor.
- İlk defa yapılmış bir uygulama değil
anlaşılan.
Güner: Özellikle
Güneydoğu dahil pek çok intikalimizde, son zamanlarda hem personel
intikalimizde otobüs tutuluyor, hem malzeme intikalimiz çoğunlukla
bu tür araçlarla yapılıyor. Bunun güvenlik boyutu var, ekonomik
boyutu var. Diyelim özel kuvvet askeri araç çıkarsaydı
Ankara’dan bir boş araç gidecek birliğe, o yolu kat edecek yükleyip
geri getirecek. İki kez olacak. Öbüründe belirli bir
fiyata kiralıyorsunuz şoförü ve yakıtı ona ait. Dolduruyor,
getiriyor, işi bitiriyor. Selamını verip gidiyor. Onun için dünyada
çok uygulanan bir yöntemdir. Bizim bu konudaki yönergemiz buna
cevaz veriyor. Yönergemizin ismi de milli yayın 55-4. MY
55-4.
EMNİYETE HABER VERİLMEMİŞ, BU BİR EKSİKLİK
- İntikal sürecinde geçeceği yerlerde kimlere bilgi
veriliyor?
Güner: Yine bu yönergeye bağlı olarak
zaman içinde çıkarılan uygulama emirleri var. O diyor ki;
“Böyle bir mühimmat naklini önceden geçeceğimiz
güzergâhtaki ilgili askeri ve mülki makamlara bildirin.”
Özel Kuvvetler Komutanlığı da yönergenin bu hükmünü yerine
getiriyor. 9 Mart 2010’da, intikalden bir gün evvel bir mesaj
çekerek, kimlere, güzergâh boyundaki jandarmalara ve Ankara içinden
geçeceği için, büyük bir meskun mahal olduğu için Ankara
Merkez Komutanlığı’na mesajı çekiyor ve bu kamyonun numarası,
cinsi, araç komutanları, ne zaman yola çıkacağı ve hangi
güzergâh takip ederek Ankara’ya geleceği yazılı.
- Ya mülki amirler?
Güner: Özel
Kuvvet’in mesajını alan jandarma, il jandarma komutanlıkları ve
Ankara Merkez Komutanlığı da ikisi, bir nedenle, Ankara
Jandarma ve Ankara Merkez Komutanlığı, muhafız ve eskort talebini
mülki ve mahalli emniyet birimlerine iletmek durumunda
olmuyorlar, iletemiyorlar bir nedenle.
Başbuğ: Muhafız ve eskort onlarla ilgili değil.
Yani burada Ankara İl Jandarma ve Merkez Komutanlığı’nın bu
intikali mülki makamlara, emniyete bildirme sorunu var.
Güner: Eskort isteme hakkı var.
- Polisten?
Güner: Tabii, polis eskort
isteme hakkı da var.
- İhmal ve unutkanlık anlamında bir şey
mi?
Güner: Burada bir eksiklik olduğunu herhalde
kabul etmemiz gerekiyor.
- Bu Muğla’dan çıktığına göre yol üzerinde Denizli ve
Afyon valiliklerine bildirildi mi?
Güner: Oralara
yapmış, kodlamış .
- Valiliğe bildirmiş mi oralar
da?
Güner: Hayır, jandarma kendi yapmış.
İHBARI YAPAN E-POSTADAKİ DETAYLAR
- Yani jandarmanın koruması altında geliyor. Tek
başına değil.
Güner: Ta Sivrihisar’a kadar. Ondan
sonra bir kesiklik, kopukluk oluyor. O şu anda soruşturuluyor.
Ve sonuçta bu kamyon eskortsuz bir şekilde -korumasız
diyemeyiz çünkü silahlı muhafızı var- ama eskortsuz bir şekilde
Eskişehir yolundan gelirken Gölbaşı’na doğru döndüğü yerde
durduruluyor. Ve bu durdurulma işlemi de bir ihbar
e-mailine bağlı. E-mailde bazı detaylar verilmiş. Seferberlik Bölge
Başkanlığı’na ait olduğu, muhafız durumundaki asker kişinin
asker kimliğinden yararlanarak polis noktalarını kolayca geçeceği
falan gibi. Hatta ilaveler var. İçinde uzun namlulu
silahların da olduğu iddia ediliyor.
Terörle mücadele polislerimiz konuyu yetkili savcıya aktarıyorlar.
Savcımız bunu kendine göre değerlendiriyor ve ilgili mahkemeden;
aracın durdurulması, şahısların üstlerinin dahi aranması ve gerekli
işlemin yapılması yetkisini alıyor. Ve bu yetki ile bu araç
18.00 civarında durduruluyor. İhbardan 2 saat sonra.
ASKERLE TEMAS KURULMUYOR
Buradaki önemli nokta; saat 16.00’dan 18.00’e kadar, ihbar
mektubunda bunun askeri malzeme olduğu, içindeki şahısların
asker olduğu söylenmesine rağmen askerle temas kurulmuyor.
Ne Merkez Komutanlığı’na ne de Garnizon Komutanlığı’na; “Böyle
bir ihbar var, bu sizin midir, bilginiz var mı?”
vs. hiçbir şey sorulmuyor.
ASKERİN TELEFON AÇMASINA DAHİ İZİN
VERİLMİYOR
Sorulmadığı gibi, araç durdurulduktan sonra araç komutanı astsubay;
“Ben asker kişiyim” deyip kimliğini göstermesine rağmen ve
“Bana müsaade edin, durumu üstlerime, Merkez Komutanlığı’na
haber vereyim” diye ısrarla söylemesine rağmen buna
müsaade edilmiyor.
Belge gösteriyor, kimlik gösteriyor ve bir telefon hakkı
istiyor. Bunlara müsaade edilmiyor. Hadi buna müsaade edilmiyor,
kendileri de Merkez Komutanlığı’na haber vermiyor. Ve
ondan sonra bunun askeri özellikleri biline biline araç
Emniyet Müdürlüğü’ne götürülüyor. Bu konuda daha önce çıkarılmış
genelgeler var biliyorsunuz. Adalet Bakanlığı’nın Emniyet
Genel Müdürlüğü’nün var. Çünkü daha önce de olaylar oldu, asker
kişiye yapılacak işlemleri açıklayan çok sayıda genelge var.
İlgili bakanlıkların ve makamların. Ama bunlara uyulmuyor.
Uyulmuyor gözüküyor burada.
TRT AJİTE ETTİ
Şuna değinmeden geçemeyeceğim ben. TRT’nin durumu. Olay bir
şekilde medyaya duyuruluyor veya medya duyuyor. Pek çok
televizyon kanalı bu konuda son dakika, son dakika diye habere
basıyor. Bunlara söyleyeceğimiz hiçbir şey yok. Yani haberci veya
televizyonların en doğal hakkıdır. Ama TRT bir devlet
televizyonu ve haber verirken el bombalarının seri numaralarının
bilinçli olarak silindiği anlamına gelen, dolayısıyla
ihbardaki o karışık, ajite edici bilgileri doğrular nitelikte
haberler vermeye başlıyor. “Maksat sanki çok
farklı” gibi polemik yaratacak haberler geçmeye başlıyor.
Sonradan bu sorulduğunda bir kurum yetkilisi,
“muhabirlerimiz aldıkları duyumları doğrulatarak haber
yapar” dediler. Seri numaraları silinmiş gibi kafa
karıştıran bir bilgiyi kime doğrulattılar doğrusu onu biz merak
ediyoruz.
TÜM KURUMLAR ZARAR GÖRÜR
Başbuğ: 17 Aralık 2009’da, Trabzon’da bir konuşma
yapmıştım. Okuyorum aynen oradan: "Adli makamlarımıza da
bazı sorumluluklar düşmektedir. Adli makamlar, ihbar mektuplarına,
özellikle itirafçıların ve gizli tanıkların verdikleri ifadelere
karşı daha duyarlı ve daha dikkatli hareket etmelidirler.
Özellikle TCK 250. madde kapsamındaki özel mahkemeler, bu
kapsamda savcının yürüttüğü şeye baktığımız zaman genellikle
iddianamelerde üç nokta öne çıkıyor. Bir, ihbar mektupları var
çoğunda, itirafçılar var, gizli tanıklar var ağırlıklı
olarak."
O zaman da bizim dediğimiz konu şu idi; bunlara karşı daha duyarlı
ve daha dikkatli hareket etmek lazım. Dedim ki; böyle durumlarda
adli makamlar TSK’yı ilgilendiren bir durum varsa bizimle
bilgi teatisinde ve işbirliğinde bulunmalı. Bu ilerde, aksi
durumlarda kurumlararası çatışmaya neden olabilir dedim.
Ne zaman dedim? 17 Aralık 2009’da dedim. Şimdi bu tip olayları
maalesef son dönemlerde yaşıyoruz sık sık.
Bizce mühimmatla ilgili olayda iki önemli nokta var. Bir, mahalli
emniyet birimleri bu intikalden haberdar edilmemiştir. Kim
edecekti? Silahlı kuvvetler, yani ilgili silahlı kuvvetlerin
sorumluları. Bu eksiklik. Tabii bunu doğal karşılamamız söz
konusu değil. Sonuçta bu konuda sorumluluğu olan varsa ki
soruşturma devam ediyor, elbette sorumlu olanlar varsa
sorumluluğunun karşısında ne gerekiyorsa...
İHBARIN DOĞRU OLABİLECEĞİNİN DÜŞÜNÜLMESİNİ BİLE ÜRKÜTÜCÜ
BULUYORUM
Askeri soruşturma yürüyor mu?
Başbuğ:
Gayet tabii yürüyor, çünkü yönetmelikler açık. Uygulanması lazım.
Bu idari soruşturma. İkinci olarak 10 Mart 2010 saat 15.57. İhbarı
alıyor, kim, emniyet yetkilileri. İhbarda, kamyon üzerindeki
mühimmatın askere ait olduğu ifade ediliyor. Araçta da
askeri personel var. Askeri personel bulunduğu ifade ediliyor. Ve
askeri birlikte de ilişki kuruluyor. Şimdi bizim
beklentimiz şu. 17 Aralık’ta söylediğimin aynen burada bir
uygulamasını görüyorum. Böyle bir durumda aslında emniyet
yetkililerinin, ilgili savcının bu ihbara ilişkin askeri makamlarla
bir bilgi teatisi içine girme ihtiyacı duymamaları benim için çok
önemlidir. Bakın bu e-mail ile yapılan ihbar direkt olarak
TSK’yı itham ediyor. Ve eğer içeriğini görürseniz, okuyun, ben
böyle bir ihbarın doğru olabileceğinin düşünülmesini bile ürkütücü
buluyorum. Çok ürkütücü. Bakın böyle bir ihbarın doğru
olmasının düşünülmesini bile ben ürkütücü buluyorum.
BU DAVRANIŞLAR GÜVENİ ZEDELER
”
Bu şekildeki davranışlar kurumlar arasındaki karşılıklı güven
duygusunu zedeler. Toplumda gereksiz yere gerginlik yaratır.
Gereksiz yere de toplumu işgal ediyor. Gereksiz yere günlerdir bu
konular üzerinde konuşuluyor. Ne oluyor, sonuçta da ilgili bütün
kurumlara zarar veriyor.
Bakın burada zarar gören Türk Silahlı Kuvvetleri nihayetinde. Türk
Silahlı Kuvvetleri de zarar görüyor bana göre, Emniyetimiz
de zarar görüyor. Adli makamlar da zarar görüyor. Bu devletin zarar
görmesi demek. Bu kadar açık.
ARAÇ ASKERİN DEDİK AMA SAVCI YİNE DE KONTROL
ETTİRDİ
Güner: Garnizon ve Merkez Komutanımız çok
geç olarak öğrendikleri kamyon olayına ancak Emniyet Müdürlüğü’nde
müdahil oluyorlar. Orada da bizzat sayın savcı ile, ilgili
görevlilerle konuşuyorlar. Belgeleri ibraz ediyorlar. İlave
belgelerle konuyu anlatıyorlar. Ama durum değişmiyor, sayın
savcımız o bildiğimiz prosedürü yönetiyor. Ve tek tek kontrol
ettiriyor ve sonunda sabaha karşı bırakıyor. Ertesi gün de
biliyorsunuz kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Medyaya
yansıdı. TSK hem adli açıdan, hem idari açıdan yapılan bu
uygulamadaki noksanlıkları herhalde ilgili makamlara bildirme
hakkını saklı tutmaktadır.
SAVCI UMARIM O İHBARCIYI BULUR
-İhbarın izlediği yolla ilgili haberler
vardı.
Başbuğ: Bizim beklentimiz şu, ilgili
savcılık bu ihbarı yapanı umarım bulur. Bu birinci ihbar değil,
daha çok ihbarlar var. Madem ki geldi onu da söyleyeyim. İlgili
savcılık da, kendilerine gelen bu ihbarların kimler tarafından
yapıldığını umarım ki bulur.
- Albay Dursun Çiçek olayında da, “ihbarcıyı bulun”
demiştiniz. Bulundu mu?
Başbuğ: O konu bizim konumuz değil. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın konusu.
- Dursun Çiçek olayında, ihbar eden subayın, “Gerekirse
ben gider ifade de veririm” beyanı vardı.
Başbuğ: O bizim konumuz değil. Dolayısıyla
temennimiz, beklentimiz, umudumuz bulunması.