İlker Başbuğ'dan 6 sayfalık mektup
Abone olEmekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ergenekon davası kararlarını eleştirdi ve Erdoğan'ın sözlerini hatırlattı.
İNTERNET HABER - Kendisine ve silah
arkadaşlarına verilen cezaları 6 sayfalık bir mektupla yorumlayan
Başbuğ, ‘darbe’ iddialarını güçlendirmek için aranılan nedenin
tamamlanmamış bir çalışma olan ‘İnternet andıcı’yla bulunduğunu
ileri sürdü
26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Ergenekon
davasında yargılama sürecini ve “Hükümeti devirmeye teşebbüs”
suçundan hakkında verilen müebbet hapis cezası için mektup
yazdı.
TARİH LANETLE ANACAK
Kendisi ve silah arkadaşlarına yöneltilen suçlamaları “bir hakaret
ve asla kabul edilemez bir durum” olarak nitelendiren Başbuğ,
“Bizlere asılsız ve haksız iddialara dayanarak ‘darbeci’ damgasını
vurmaya çalışanları da, en az, bizlere ‘terörist’ demekten
çekinmeyenler kadar tarih lanetle anacaktır” dedi.
Emekli Orgeneral Başbuğ, Ergenekon davasının 5 Ağustos’ta görülen
karar duruşmasında “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs”
suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış, bu
ceza daha sonra “iyi hal”den müebbet hapis cezasına
çevrilmişti.
Ergenekon davasında yargılama sürecini ve kendisine verilen hapis
cezasını Milliyet’e yazdığı 6 sayfalık mektupla değerlendiren
Başbuğ’un, açıklamasından satır başları şöyle:
DÜŞLENEN DAVA
“12 Haziran 2007 günü, İstanbul Ümraniye’de bir gecekondunun çatı
arasında bir sandık el bombası bulundu. İhbar Trabzon’dan gelmişti.
İstanbul emniyeti ihbarı nedense Ümraniye Savcılığı’na değil,
Beşiktaş’taki özel yetkili savcılara bildirdi. Ve işte düşlenen
‘Ergenekon davası’ böyle başladı. Savcılara göre
ortada silahlı bir terör örgütü vardı. Örgütün amacı da darbe
yapmaktı. Aslında bu davanın sonu baştan belliydi. Sonuca göre oyun
ve oyuncular seçildi. Peş peşe gelen tutuklamalar, sorgulamalar,
havalarda uçan iddialar ve hazırlanan iddianameler, neredeyse her
gün kamuoyunu işgal etti. Ancak, iki yıl sonra bir gün görüldü ki,
darbe yapacak örgütün askeri ayağı çok güçlü değildi! Bir neden
yaratılarak, bu eksiklik tamamlanmalıydı. Neden bulundu. İnternet
Andıcı.”
EN HAKSIZ TORBA
DAVA
“Ergenekon davası, birbiriyle ilgisiz, iddia edilen suç ithamları,
suç fiilleri ve bu fiiller etrafında, birbiriyle herhangi bir somut
eylemsel bağ kurulamayan, aralarında hiçbir hukuki ilişki
bulunmayan insanların bir araya getirildiği, içine atılanın ise bir
daha kolaylıkla içinden çıkamayacağı, belki de dünyanın en tuhaf,
en haksız, en acımasız ve en anlaşılması güç bir torba dava haline
getirildi. Savcılar, kişiler arasındaki somut bağı ortaya koymuyor,
koyamıyor, ancak hepsinin Ergenekon örgütü içinde olduğunu ileri
sürüyorlardı. Herkes, hatta görevi başındaki bir Genelkurmay
Başkanı dahi, bir biçimde Ergenekon örgütü tarafından kullanılan
bir ‘araç’tır! Ortada, somut hiçbir tespit ve bağ
yok. Ancak savcılar, bir ‘genel örgüt tanımı’nı
yeterli görmektedirler. Devletin istihbarat birimlerinden
hiçbirisi, ‘Ergenekon terör örgütü’ diye bir örgüt
duymamıştır, böyle bir örgütü bilmemektedirler. Oysa, savcılar için
bu pek de önemli değildir...”
ERDOĞAN'IN
SÖZLERİ
“Artık Türkiye’de yargı neredeyse devlet olmaktadır. Yargı o kadar
güçlüdür ve ön plana çıkmaktadır ki; bir gün, 6 Haziran 2012 günü
sayın Başbakan şöyle konuşmak zorunda kalmıştır: ‘Demek ki, bu
madde, CMK 250. maddesi, haddinden fazla yetki doğuruyor ve adeta
biz devlet içinde devletiz, havasına bu işi sokuyor. Yani, Devlet
bilmiyor, ancak devlet içinde devlet olanlar bilebiliyor.’ Bu
tespit ile, ilerideki süreçte bütün özel yetkili mahkemeler
kaldırılıyor, ‘Balyoz’ ve
‘Ergenekon’ gibi davalara bakmakta olan mahkemeler
ise görevlerine devam ettiriliyor. Neden? Gerçekten neden? Yargıda
‘devlet içinde devletiz’ havasında olanlar var.
Bunlar, güçlerini nereden almaktadır?”
MAHKEMENİN DEDİĞİ
“Mahkemenin verdiği kararı bir kez daha açıklamaya çalışalım:
‘1. Mehmet İlker Başbuğ, Ergenekon terör örgütü
yöneticisidir. 2. Terör örgütü yöneticisi suçlaması ile açılan kamu
davası düşmemiştir. Bu suçlamanın düşmesi mahkemenin beraat kararı
vermesi ile gerçekleşebilir. 3. Mehmet İlker Başbuğ, terör örgütü
yöneticisi olmasına rağmen, Yargıtay içtihatları dikkate alınarak,
kendisine ayrıca bu suçtan da ceza verilmemiştir.’
Unutulmamalı ki, terör örgütü yöneticisi veya üyesi gibi, herhangi
bir şekilde iddia edilen Ergenekon terör örgütü ile
ilişkilendirilemeyen kişileri, Ergenekon davası içinde
tutamazsınız. Bu diğer bir deyişle, ‘İnternet Andıcı’ davasının,
Ergenekon davası dosyasından ayrılması demektir. Bu ise hiçbir
zaman mahkemenin düşünüp, değerlendirip, kabul edebileceği bir
durum olmamıştır.”
ÖĞRENCİLERE ÖĞRETİLEN
TAKTİK
“Harp Akademileri’nde öğrencilere taktik meseleler üzerinde
çalışırlarken; önce karar verip sonra gerekçelerini yazmalarının
son derece yanlış olduğu öğretilmektedir. Şimdi burada başta
Türkiye’deki hukuk fakültelerinin dekanları olmak üzere değerli tüm
hukuk adamlarının bu konuyu değerlendirip tartışacaklarını
umuyorum. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 231. maddesine göre
‘duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak,
gerekçesi ana çizgileriyle anlatılmalıdır.’ Hüküm buna
amirdir. Bu maddeye göre gerekçenin bütünüyle değil ana
çizgileriyle anlatılması gerekmektedir. Bu madde uygulanmamıştır.
Müebbet hapis cezasına çarptırılan kişiler bunun gerekçelerini ana
çizgileriyle de olsa bilmemektedir. Acaba hakimler bizim
Harp Akademileri’nde yapılmamasını istediğimiz
şekilde önce karar vermişler, şimdi de gerekçelerini yazmakla mı
meşgullerdir?”
YEDEK HAKİMLERE
ELEŞTİRİ
“Diğer yandan mahkemenin yedek hakimlerinden birisi, 10 Ağustos
2013 günü Milliyet gazetesine yaptığı ilginç açıklamada, müzakere
sürecine katıldıklarını ve yedek hakimler olarak gerekçeye dönük
olarak çalıştıklarını söylemiştir. Bu açıklamadan iki nokta
anlaşılmaktadır. Yedek hakimler CMK’nın 227. maddesini kesinlikle
ihlal ederek müzakerelere katılmış ve gerekçelerin yazılması
üzerinde çalışmışlardır. Hakimler arasında çok güzel iş bölümü
yapılmış gibi gözüküyor. Bu durumun, hukuk devletinde kabul
edilmesi mümkün müdür? Hemen her zaman olduğu gibi, bu çok açık
ihlali de savunmaktan çekinmeyenler ortaya çıkıveriyor.”
TAMAMLANMAMIŞ BİR
ÇALIŞMA
“Mütalaanın içinde Ağustos 2008-Ağustos 2010
dönemine ilişkin, internet üzerinden yapıldığı tespit edilen tek
bir kara propaganda veya dezenformasyon faaliyeti yoktur. Olamaz,
çünkü Eylül 2008’de Bilgi Destek Dairesi’nin lağv
edilmesi direktifi verilmiştir. Ağustos 2008’den önce açılmış olan
siteler de Şubat 2009’da kapatılmıştır. İnternet
Andıcı ile kurulması planlanan 4 adet siteye ilişkin
hazırlık çalışmalarına da Haziran 2009’da son verilmiştir. İnternet
sitelerinin olmadığı bir ortamda internet üzerinden kara propaganda
ve dezenformasyon faaliyetleri nasıl yapılabilir? Ama çok açık olan
bu gerçeği gözardı etmektedirler. Suçlama için bir neden
bulunmalıdır. Neden bulunmuştur: İnternet Andıcı. İnternet Andıcı,
yasal, hiçbir suç unsurunu içinde bulundurmayan,
tamamlanmamış bir karargah çalışmasıdır.”
HAKARET ASLA KABUL
EDİLEMEZ
“Demokrasiye, asker-sivil ilişkilerine yaklaşımı, dünya görüşü, iç
ve dış olaylara bakışı bilinen; iddia edilen ‘İrtica ile
mücadele eylem planı’nın basında yer alması üzerine
tereddüt etmeden soruşturma açtıran, daha sonra ortaya çıkan ıslak
imzalı olanı Jandarma Kriminal’a gönderen; bir kişinin ve
karargâhının; üzerinde tarih bulunmamasına rağmen bir ihbar
mektubuna dayanarak iddia konusu planın Nisan 2009’da
hazırlandığını kabul ederek ve üretilmiş bir dijital veriye
dayandırılarak ilişkilendirilmeye çalışılması; her şeyden önce
bizlere yöneltilen bir hakarettir ve asla kabul edilemez bir
durumdur. Son günlerde çaresizlik içine düşen bazı çevreler şahsımı
da 28 Şubat süreci ile ilişkilendirmeye çalışmaktadırlar. Yalan ve
dolanla haber üreten bu kişiler, biraz araştırsalar, şahsımın
1995-1997 yılları arasında yurtdışında görevli, 1997-1999 yılları
arasında da 2. Kolordu Komutanlığı görevinde olduğumu
öğrenebilirlerdi. Bizlere asılsız ve haksız iddialara dayanarak
‘darbeci’ damgasını vurmaya çalışanları da, en az,
bizlere ‘terörist’ demekten çekinmeyenler kadar tarih lanetle
anacaktır.”