İlker Başbuğ için şok suçlamalar
Abone olSavcılık değerlendirmesinde Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un Ergenekon'un amaçları için TSK'yı kullandığı iddia edildi.
Ergenekon soruşturmasından tutuklanan Genelkurmay eski
Başkanı Başbuğ hakkında savcılığın mütalaa hazırladığı ortaya
çıktı. Başbuğ'a 'Ergenekon'un amaçları doğrultusunda faaliyet
yürütme' suçlaması yöneltildi.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmayla sonuçlanan yargı sürecinin perde arkasında önemli hukuki adımların atıldığı ortaya çıktı. İrticayla Mücadele Eylem Planı davasıyla birleştirilen İnternet Andıcı davasında sanıkların gerek savcılık gerek mahkemede verdiği ifadelerin soruşturmanın Başbuğ'a uzanmasına yol açtığı belirlendi. Davayı yürüten mahkemenin 30 Aralık 2011'de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmasıyla birlikte Ergenekon savcısının Başbuğ'la ilgili mütalaa hazırladığı öğrenildi.
TEHDİT MESAJLARI
Mütalaada Başbuğ'a Ergenekon soruşturmasını engelleyecek, zaafa uğratacak, delillerin yok edilmesine neden olacak faaliyetlerde bulunduğu suçlaması yöneltildi. Başbuğ'un İrticayla Mücadele Eylem Planı için 'kağıt parçası', Poyrazköy'de ele geçirilen LAW silahları için de 'boru' nitelemesi yapması bu kapsamda değerlendirildi. Ayrıca Başbuğ'un sık sık kamuoyu önüne çıkarak tehdit dolu mesajlar vermesinin ve İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın Taraf gazetesinde yayımlanmasının ardından Genelkurmay Karargâhı'nda delillerin yok edilmesine zemin hazırlamasının örgütsel faaliyet olduğu vurgulandı.
ISRARLA 'BAŞBUĞ' DEDİLER
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı, İnternet
Andıcın'da adı yer almadığı gerekçesiyle İlker Başbuğ'u
soruşturmaya dahil etmemişti. Ancak sanıkların tamamı ve özellikle
Dursun Çiçek ile Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı döneminde 2.
Başkanlığını yapan Hasan Iğsız, dava açıldıktan sonramahkemede
ısrarla Başbuğ'un da internet sitelerinden haberdar olduğunu, onun
bilgisi ve emri olmadan bu sitelerin işletilmesinin mümkün
olmadığını ileri sürdüler.
Hatta bazı sanıklar ve avukatlar ısrarla Başbuğ'un da ifadesinin
alınmasını istediler. 19 Eylül 2011'deki ilk duruşmada ve
sonrasındaki tüm duruşmalarda sanıklar ısrarla Başbuğ'un sorumlu
olduğunu iddia etmeleri üzerine davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesi Başbuğ hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmak
zorunda kaldı. Sanıkların ısrarlı olmamaları halinde Başbuğ
hakkında soruşturma bile açılmamış olacağına işaret edilirken, eski
Genelkurmay Başkanı'nı silah arkadaşlarının ele verdiği
vurgulandı.
SAYIN KOMUTANA ARZ
Savcılık değerlendirmesinde Başbuğ hakkındaki deliller tek tek sıralandı. En önemli delil İnternet Andıcı belgesinde yer alan 'Sn. K'na arz' şeklindeki paraf oldu. Dönemin Genelkurmay Başkanı'na sunulduğunu gösteren parafla ilgili olarak belgede imzası ve parafı bulunan sanıklar andıcın Başbuğ'un emri ile hazırlandığını ve kendilerine sunulduğunu belirtikleri, değerlendirmede ifade edildi. Sanıkların, komutanın haberi olmadan bu tür bir icraatın Genelkurmay'da yapılmasının ve internet sitesi kurulup işletilmesinin mümkün olmadığını belirtmelerine de yer verildi.
TSK'ya sızma ve gizlenme
Bugün Gazetesi'nden Güngör Ergün'ün haberine göre Başbuğ'un
hukuki durumunun terör örgütü iddiasıyla hakkında dava açılan ve
tutuklanan kişilerle aynı durumda olduğu kaydedildi. Başbuğ'a neden
terör örgütü suçlamasının yöneltildiği sorusunun cevabı olarak da
Andıç iddianamesinde detaylıca anlatılan değerlendirmeler
gösterildi. Başta Lobi belgesi olmak üzere Ergenekon
soruşturmasında ele geçirilen belgelerden hareketle, Ergenekon
terör örgütünün amaçlarından en önemlisinin askeri darbeye zemin
hazırlamak üzere ülkede kaos ortamı oluşturmak, şiddet eylemleri
ile darbenin altyapısını hazırlamak ve yürütülecek psikolojik
harekat ile de halkı yürütme organına karşı kışkırtarak darbe
yapmayı kolaylaştırmak olduğu vurgulandı.
Yine Ergenekon'un amacına ulaşmak için TSK içine sızmaya ve TSK
içindeki faaliyetlerini gizlemeye hayati önem verdiğine özellikle
ikinci iddianame başta olmak üzere Ergenekon hakkında düzenlenen
iddianamelerde ayrıntılarıyla açıklandığına dikkat çekildi.
Delilleri zayıflatmak için konuştu
İlker Başbuğ'a yönelik bir başka suçlamada Ergenekon soruşturmalarında ele geçirilen deliller ve belgelere ilişkin takındığı tavırla ilgili oldu. Savcılık Başbuğ'un tartışmalı tavırlarıyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
ÇÜRÜTMEYE ÇALIŞMAK
"Ergenekon'un amaçlarından olacak şekilde yapılan ETÖ soruşturmalarını engelleyecek, zaafa uğratacak, delillerin yok edilmesine neden olacak faaliyetlerde bulunmuştur. ETÖ'nün deşifre edilmeyen kanadının bu amaçlarla halen faaliyetlerine devam ettiği ETÖ iddianamelerinde ayrıntılı olarak anlatılmıştı. Kamuoyuna; önüne, arkasına bütün generalleri de alarak korkutucu bir hava oluşturmak suretiyle çıkıp örgütsel belge niteliğinde olan ve ETÖ'nün amaçları doğrultusunda hazırlanıp faaliyete geçirilen İrticayla Mücadele Eylem Planı hakkında, 'Kağıt parçası' demesi, Poyrazköy'de ele geçen LAW silahlarına 'Boru' diyerek delil olma özelliklerini zayıflatmaya hatta çürütmeye çalışması, sık sık kamuoyu önüne çıkıp tehdit dolu mesajlar vermesi, İrticayla Mücadele Eylem Planı Taraf gazetesinde yayınlanınca Genelkurmay Karargâhı'nda delillerin yok edilmesine zemin hazırlaması, uzun süre Dursun Çiçek'i koruması hepörgütsel faaliyettir."
Ergenekon'un amacı için çalışıyor
Savcılık değerlendirmesinde Başbuğ'la ilgili şu şok tespite yer verildi: "İnternet Andıcı soruşturması kapsamında hakkında dava açılan diğer 22 sanıkla birlikte İlker Başbuğ da resmen TSK içinde görev yapıyor olmakla birlikte Ergenekon terör örgütü amaçlarına ulaşmak için görev aldığı, bu amaçla TSK içinde kurulan ancak yayınlarını TSK tarafından kurumsal olarak desteklenmediği Genelkurmay'ın 30 Aralık 2010 tarihli ve 3050-605-10/O.Ç Ad. Müş sayılı yazısıyla da ifade edilen internet sitelerinde kara propaganda yaptıkları ortaya çıkmıştır."
ÖRGÜTÜ YÖNETEN KİŞİ
İnternet sitelerinin resmen ve legal yollardan TSK tarafından
kuruldukları kabul edilse bile TSK'nın kurumsal olarak
desteklemeyeceği tarzda ancak Ergenekon terör örgütünün amaçlarına
ulaşmaya zemin hazırlayacak şekilde yayınlar yaptıkları vurgulandı.
Ardından değerlendirmede "İlker Başbuğ da gerçekte
Ergenekon silahlı terör örgütüne mensup olup, onun amaçları
doğrultusunda faaliyet gösteren ve kendisine bağlı örgüt
mensuplarını da TSK amaçları doğrultusunda değil de örgütün
amaçlarına ulaşma doğrultusunda yöneten bir kişidir"
şeklinde ağır bir suçlama yöneltildi.
BAŞBUĞ NEDEN ÖZELLİKLE YÜCE
DİVAN'DA
YARGILANMAK İSTİYOR. AVUKATI NEDEN BU
KONUDA ISRARLA
HUKUKÇULAR BU KONUDA NELER
SÖYLÜYOR
HABERİN DETAYLARI BİR SONRAKİ
SAYFADA
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un
Yüce Divan’da yargılanması gerektiğine yönelik taleplerin Yargıtay
içtihatlarıyla da mümkün olmadığı ortaya çıktı. Yargıtay’ın
yerleşmiş içtihatlarında görev suçu ile kişisel suç kesin
çizgilerle birbirinden ayrılıyor. İnternet Andıcı’nın Başbuğ’un
görev suç olduğu bu sebeple özel yetkili mahkemelerde
yargılanamayacağı ileri sürülüyor. Ancak hukukçular darbe ve
darbeye teşebbüsün hiç kimsenin görevi olamayacağını vurgulayarak
bu tezin anlamsızlığına dikkat çekiyor. Yargıtay’ın içtihatları da
hukukçuları teyit ediyor.
ADAMA YARALAMA GÖREVİ YOK
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004 yılında verdiği bir kararda sınıfta
disiplinsizlik yaptığı gerekçesiyle disiplin kuruluna verdiği
öğrencinin arkadaşları ile öğretmenin kapısına dayanması üzerine
öğretmenin öğrencilerine bıçakla saldırmasını görev suçu olarak
kabul etmedi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararında
“Olayda sanık öğretmene yasal düzenlemeler çerçevesinde
‘adam yaralama’ gibi verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Böyle bir
görev söz konusu olmadığına göre, olayda görev sebebiyle işlenen
bir suç, 4483 Sayılı Yasa gereğince yapılması gerekenbir ön
inceleme de söz konusu değildir. Eğer aksi düşünce kabul edilecek
olursa, öğretmen olan sanığın, yakınıcıya karşı etkili eyleme
kalkışma suçunu işlemeyip, öldürmesi halinde dahi (suçüstü
hükümleri dışında) 4483 Sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması
gerekecektir ki bu da yukarıda belirttiğimiz, yasa koyucunun
amacına uygun değildir” ifadelerine yer verildi.
AVUKATIN HAKARETİ KİŞİSEL SUÇ
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007 tarihli bir başka kararında
arkadaşını gözaltından çıkartmak için alkollü olarak karakola giden
bir avukatın karakolda polis memurlarına hakaret etmesini
‘kişisel suç’ olarak değerlendirdi. Kararda
“Esasen eylem sırasında sarhoş olduğu da gözlemlenen
kişinin, velev avukat dahi olsa ancak ve sadece kişisel suçundan
söz edilebileceği, bu hal karşısında, durumdan telefonla haberdar
edilen nöbetçi cumhuriyet savcısının, avukatın işlediği kanaatine
vardığı kişisel suçu itibariyle, polis karakolunda alıkonulması ve
alkol denetimine tabi tutulması yönünde talimat vermesinde, hukuka
aykırılıktan ve görevde yetkiyi kötüye kullanmaktan söz
edilemeyeceği sonucuna varılmıştır” denildi.
MÜDÜRÜ TEHDİT ETTİ
Bir başka olay: Lisedeki tören sırasında yakınan öğretmeni amiri
“sizinle sonra görüşeceğiz” diye tehdit etti.
Öğretmen tehdidin amiri tarafından yapılmış olması nedeniyle
üzerinde korku ve üzüntü yarattığı iddiası ile kamu davası açtı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004 tarihli kararında sanığa yüklenen
tehdit suçunun görev nedeniyle işlenen suçlardan olmadığına
hükmetti.
MUHTARIN ÖLDÜRÜLMESİ
Aynı yıl köy ihtiyar heyeti kararıyla hayvan otlatmanın
yasaklandığı yerlerde, hayvan otlattığı için önceden cezalandırılan
bir kişiyi yasak bölgede olay günü yine hayvan otlatırken görüp
yanına giderek tartıştıktan sonra tabanca ile ateş edip öldürmekle
suçlanan köy muhtarının görev sebebiyle suç işlemediğine karar
verdi. Yargılanması için izin alınmasına gerek olmadığının altını
çizdi. Yargıtay 2002 yılında verdiği bir kararda ise avukata
saldırılmasını memura karşı işlenen görev suçu olarak kabul etti.
Kararda “Olay tarihinde evine haciz işlemi için gelen
avukat ile yanındakilere silah çeken sanığın, “ben buradan mal
kaldırtmam” şeklinde tehditle haciz işleminin, dolayısıyla kamu
görevinin yapılmasına engel olduğu sabittir” denildi.
Yargıtay, avukatın haciz işlemine gitmesinin avukatın görevi
olduğuna işaret ederken bu sıradameydana gelebilecek suçu
‘görev suçu’ kapsamında ele alıyor.
İŞTE ANAYASA’NIN 145. MADDESİ
“Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri
tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından
işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya
askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara
ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal
düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar herhalde
adliye mahkemelerinde görülür.”
YARGILAMAYI SIFIRLAMA PLANI
Başbuğ’un Yüce Divan’a gönderilmesi halinde ‘İnternet
Andıcı’ davasında yargılanan bütün sanıkların da Yüce
Divan’a gitmesi zorunlu olacak. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yapılan tüm soruşturmalar ile İstanbul Özel
Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından yapılan tüm yargılamalar
sıfırlanarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeni bir
iddianame hazırlanacak. Ardından yeni bir yargılama başlayacak.
ANDIÇCILAR’IN SARILDIĞI KARAR
Anayasa Mahkemesi, 1993 yılında Bayındır eski Bakanı Safa Giray ile
Cengiz Altınkaya’nın yargılandığı davada Yüce Divan kapsamında
olmayan Karayolları eski Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu’nu da
yargıladı. Anayasa Mahkemesi, Giray ile Altınkaya hakkında açılan
davayı Coşkunoğlu hakkında açılan dava ile birleştirirken
“CMK’nın birbirini tamamlayan 2. ve 3. maddelerinde bir
suçtan dolayı her ne sıfatla olursa olsun birden çok sanığın
yargılanması değişik mahkemelerin görevlerine girse bile,
haklarındaki ceza davalarının birleştirilerek yüksek görevli
mahkemeye verilmesine olanak tanınmaktadır. Aynı konu ile ilgili
kişilerin değişik yargı yerleri yerine bir dava içinde ve aynı
yargı yerinde yargılanmalarında ve böylece olayların birlikte ele
alınarak değerlendirilmesinde kamu yönünden olduğu kadar yargılanan
kişiler açısından da yarar bulunduğu kuşkusuzdur” dedi.
Başbuğ’la ilgili planla İnternet Andıcı davasının tümüyle Yüce
Divan’a taşınmasının amaçlandığı ileri sürülüyor.
Cihaner davasındaki stratejiyle aynı
İlhan Cihaner’le ilgili davada da benzer bir süreç işlemişti.
Yargıtay 8. Dairesi Üyesi Hamdi Yaver Aktan ile Yargıtay üyesi
Fatih Arkan arasında geçtiği iddia edilen görüşmede, planın nasıl
uygulamaya konulacağı şöyle deşifre olmuştu: “Fotokopi bile
olsa birleştiririm, basarım tahliyeyi. Sonra biraz uzatıp dosya
kapatılacak. Bunu yaparsan Yargıtay başkanısın.” Bir süre
sonra Cihaner davası Yargıtay’a alınarak tüm sanıklar tahliye
edildi.
GÜNDEL: HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİL
Yargıtay eski savcılarından Ahmet Gündel, İlker Başbuğ hakkındaki
davanın Yüce Divan’da görülmesinin hukuken mümkün olmadığını
söyledi. Gündel, “Ancak, Başbuğ hakkındaki davanın Yüce
Divan’a taşınması halinde konuyla ilgili davaların Yüce Divan’da
birleştirilmesi gerekir. Ancak bu konudaki kararı Anayasa Mahkemesi
verecektir. Birbiriyle bağlantılı davalar yüksek mahkemede
birleştirilir” dedi.
145. MADDE UNUTULUYOR
Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla ceza yargılaması
yapmasının sakıncalı olduğuna da dikkat çeken Gündel şöyle devam
etti: “Ben bu davanın özel yetkili ağır ceza mahkemesinde
görülmesi gerektiğini savunuyorum. Anayasa Mahkemesi’ndeki üyelerin
büyük çoğunluğu ceza hukuku ile ilgisi olmayan isimlerdir. Anayasa
Mahkemesi’nin ceza yargılaması yapması mümkün değildir. Ayrıca
Anayasa’nın 145. Maddesi gözlerden uzak tutuluyor. Bu maddeye göre
asker kişilerin işlediği bazı suçlar mutlaka adli yargıda
görülecektir. Bu unutulmasın.”
YILMAZ: TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Başbuğ’un tutuklanmasını
“Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk devleti içerisinde bu
süreci en kısa zamanda neticelendirmek Türkiye’nin
lehinedir’’ şeklinde değerlendirdi. Trabzon Valiliği’ni
ziyaretinde gazetecilerin konuyla ilgili sorularını cevaplayan
Yılmaz, masumiyet karinesine dikkat çekti. Yılmaz, “Hukuk
devletinin birçok ilkeler var ve bu ilkelerinden bir tanesi de
masumiyet karinesi. Masumiyet karinesi, herkesi aksi mahkeme
kararıyla ispat edilene kadar masum kabul etmek gerekir. Ne kadar
kısa sürede hukuk devletinin gereği olarak masumiyet karinesi de
göz önüne alınarak bir karara bağlanırsa bu Türkiye’nin lehine
olur. Uzatıldığı zaman ortaya çıkacak yorumların hiçbirisinin
Türkiye’ye katkı getirmeyeceğini düşünüyorum” ifadelerini
kullandı.
EN İLGİNÇ YORUM BBP GENEL BAŞKANI MUSTAFA
DESTİCİ'DEN
DESTİCİ BU KONUDA ÇOK ÇARPICI AÇIKLAMALAR
YAPIYOR
VE BU KONUDA BAŞKA KİM NELER
SÖYLÜYOR
HABERİN AYRINTILARI BİR SONRAKİ
SAYFADA
[PAGE]
DESTİCİ: HUKUK HERKESE DOKUNUR
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, İlker Başbuğ’un tutuklanmasının
hukuki bir mesele olduğunu söyledi. Destici, ‘’Hukuk
herkese dokunabilmelidir’’ dedi.
CUNTA ANAYASASI VAR
Destici, parti genel merkezinde
düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin suni gündemlerle
meşgul edildiğini, ülkenin birinci gündem maddesinin bitirilene
kadar terör, ikinci gündeminin de yeni anayasa olması gerektiğini
söyledi. BBP’nin hazırladığı anayasa teklif metnini Meclis Başkanı
Cemil Çiçek’e ilettiklerini ve kamuoyu ile paylaştıklarını anlatan
Destici, ‘’Yeni sivil bir anayasa istiyoruz çünkü, mevcut
anayasanın en çok ve en büyük darbesini yemiş bir hareketiz.
Cuntacıların 3 yılda yaptıklarını 28 yıldır ülkeyi yöneten
siyasiler yapamamıştır. Bu ayıp, bütün siyasilerin
üzerindedir’’ dedi.
Destici, Başbuğ’un tutuklanmasını ise şöyle değerlendirdi:
‘’Ne utanç verici bir olay ne de bazı kesimlerin yaptığı
gibi kazanılmış bir zafer gibi görüyoruz. Başbuğ’un tutuklanması
hukukun işidir, hukuk herkese dokunabilmelidir. Hukuk,
cumhurbaşkanına, başbakana, genelkurmay başkanına da dokunmalıdır
ama, millete pervasızca saldıran, vatandaşları bölen eylemler ve
söylemlerden kaçınmayan PKK’nın sözde milletvekillerine, PKK’nın
dilli şeytanlarına da dokunmalı.”
28 ŞUBAT VE 27 NİSAN TALEBİ
Destici, hukuk sürecinin 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtıra sahiplerine
işletilmesini de beklediklerini vurguladı. BBP lideri, 28 Şubat
sürecinin 1980 askerî darbesi kadar ağır bir süreç olduğunu,
sorumlularının cezalandırılması gerektiğini sözlerine ekledi.
ÖZTRAK: İDDİA VARSA SORUŞTURULSUN
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Genelkurmay eski Başkanı
İlker Başbuğ’la ilgili iddiaların soruşturulması gerektiğini
söyledi. Öztrak, ‘’Böyle bir davada böyle bir iddia varsa
tabii ki soruşturulsun, ama tutuklanarak mı soruşturulması
gerekiyor’’ dedi. Başbuğ’un hükümet tarafından atandığını
hatırlatan Öztrak, ‘’Hükümet, Başbuğ ile birlikte 2 yıl
çalıştı. Eğer o dönemde, Başbuğ bir darbe hazırlığı içindeyse,
hükümet de buna göz yumarak, suç ortağı durumuna
düşmüştür” diye konuştu. Adaletin, kurumların itibarını
zedeleyerek işletildiğini ileri süren Öztrak, ‘’Halbuki,
yargılanmanın çok daha medeni şekilde yapılmasına imkan verecek
yöntemler var. Nedense bu yöntemlere hiç bir şekilde
başvurulmuyor’’ ifadelerini kullandı.
Sitelerdeki haberler kapatma davasında delil
oldu
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanmasına
neden olan internet sitelerinde yer alan haberler AK Parti’nin
kapatılması davasında delil olarak kullanılmıştı. Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın ‘Apronda
namaz şov’ haberini irtica.org isimli internet sitesinden
alarak kapatma davasının ek klasörleri arasına koyduğu ortaya
çıkmıştı. Yargılama sırasında hakim Hüsnü Çalmuk, “Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı siteyi ciddiye almış. AK Parti kapatma davası
için delil toplamış. 23 Ekim2007’de irtica.org sitesindeki ‘Apronda
namaz şov’ haberi kapatma davası iddianamesine delil olarak
koymuş” ifadelerini kullanmıştı.
GÜL’Ü ENGELLEMEK İÇİN
İnternet Andıcı iddianamesinde Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı
adaylığı sürecinde olumsuz yazıların bu sitelerde yer aldığı
belirtiliyordu. İddianamede “Bu süreçte adaylığı kesinleşen
Abdullah Gül’ün de cumhurbaşkanı adayı olmasını, ayrıca seçim
sonrasında cumhurbaşkanı olmasını eleştiren yazılar yayınlandı.
Yine AK Parti’ye açılan kapatma davasını destekleyici mahiyette
yazı ve haberlere yer verildi” deniliyordu.
İnternet Andıcı iddianamesine göre Genelkurmay tarafından kurulan
internet sitelerinde yer alanbazı haberlerin başlıkları şunlar:
“TRT’de irtica hortladı, Türkiye irtica tehdidi altında, AKP’nin
türban planı çalıştı, AKP’de kadına yer yok, Atatürkçü
cumhurbaşkanı istiyoruz, Çankaya Cumhuriyet ile hesaplaşma yeri
değil, Yargı kuşatmada, Köşk’e çıkarsa ılımlı İslam denemesi
başlar, Tesettür otelleri 4 kat arttı, Türban Köşk’e çıkmamalı, AKP
türbana dolandı, Adım adım irticai yaşama doğru,Halk eğitim
merkezinde çarşaflı aile eğitimi, İran’da örtü okula sinsice girdi,
Otobüste namaz baskısı, MEB’in broşüründe veliler türbanlı, AKP
yumuşakça İslamlaştırıyor, Türkiye’nin yönü İran’a doğru, AKP laik
sistemi dilim dilim doğruyor, Ergenekon, büyük bir provokasyon,
Resmen karşı devrim.”
Paksüt: Başbuğ’la 3 kez görüştüm
13 Mayıs 2008’de Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün,
AK Parti hakkında kapatma davası açılmadan kısa bir süre önce
(4 Mart 2008) dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
İlker Başbuğ’u karargâhında gizlice ziyaret ettiği ortaya çıktı.
Taraf Gazetesi’nin haberine göre, 75 dakika süren görüşmede,
güvenlik kameralarına karartma uygulanırken, komuta kademesi
boşaltıldı. Taraf’ın haberinden bir gün sonra Hürriyet Gazetesi
Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu, görüşme bilgisini kendisinin de
aldığını ancak Paksüt’ün bunu kesin bir dille yalanladığını
açıkladı. Paksüt, Kavaklıdere Tenis Kulübünde basın toplantısı
düzenleyerek, başkan vekili olduktan sonra Başbuğ ile 3 kez
görüştüğünü duyurdu.
Gizli belgeyle deşifre olan müdahale
Genelkurmay’ın 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçim sürecine
müdahale stratejisi Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş’ın
ofisinde ele geçirilen 51 No’lu DVD’de yer alan bir belgede
çıkmıştı. Belgenin altında dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube
Müdürü Albay Turgut Ak’ın imzası bulunuyordu.
‘Gizli’ ibareli belgede, dönemin Kara Kuvvetleri
Komutanı İlker Başbuğ’un, danışmanı Nuran Yıldız’ı parti
liderlerine göndererek seçim sürecini yönettiği öne sürülüyordu.
CHP, DYP ve Anavatan’a Meclis’e girmemeleri yönünde talimat
verildiğini gösteren belgede, Başbuğ’un Anavatan lideri Erkan
Mumcu’ya şu mesajı ilettiği belirtiliyordu: “Anayasa
Mahkemesi’yle konuştuk, AKP’yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da
Arınç’tan biri seçilirse TSK müdahale edecek. Yeni oluşum sözü
veriyoruz.” Mumcu, Yıldız’ı tanıdığını ancak böyle bir
görüşme yapmadığını açıklamıştı.