Ilıcaktan Vakite tepki
Abone olCumhurbaşkanı Sezer ile İran Cumhuraşkanı Ahmedinecat'ı karşılaştıran Vakit'e Ilıcak'tan tepki var.
Bugün yazarı Nazlı Ilıcak Sezer'i Ahmedinecat ile kıyaslayan
Vakit gazetesine tepki gösterdi. Ilıcak ifrat ile tefrit arasında
olmayı tercih ederken NE AHMEDİNECAT, NE AHMET SEZER dedi.
Yazı: Nazlı Ilıcak
Kaynak: www.bugun.com.tr
-Vakit gazetesinin İran Devlet Başkanı Ahmedinecat ile Türkiye
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i mukayese edip, İran’ın Ahmet’ini
üstün göstermesi doğru bir değerlendirme değil..
“İfrat” ile “tefrit” arasında orta bir noktada buluşmak
gerekir.
İran’daki rejim dinî esaslara dayanan İslâm Cumhuriyeti. Orada,
anayasanın uygulanmasını denetleyen devrim muhafızları, “İslâmî
rejime” sahip çıkıyor. Bu rejimde, içki yasak; başörtüsü takmak ise
zorunlu. Dans edip eğlenmek, flört etmek, kadın erkek bir arada
havuza girmek de yok. Dolayısıyla, Ahmedinecat sadece şahsî
eğilimleri yüzünden değil, İslâm cumhuriyetinin başı olduğu için
öyle davranmak durumunda. Ahmedinecat değil de reformcu niteliği ön
plana çıkan Rafsancani ülkeyi yönetseydi, gene rejimin şekli
değişmeyecekti.
Türkiye’de tam aksi bir durum var. Biz laik bir cumhuriyetiz. Bu,
devletin din kurallarına göre yönetilmemesi anlamına geliyor. Aynı
zamanda, laiklik bir özgürlük şemsiyesi; herkes ibadetinde,
inancında serbest olmalı. Laik bir devlette, inanç özgürlüğünün
yanı sıra inanmama özgürlüğü de teminat altına alındığı için,
isteyen içki içer, bikini giyer, flört eder, isteyen daha
muhafazakâr bir hayat tarzını benimser, kapalı giyinir, içkili
lokantaya gitmez, görücü usulü evlenir vs...
İran’da seçime benzer bir sistem bulunmasına rağmen, otoriter bir
rejim mevcut. Bizde ise, demokrasi var. Ahmedinecat, İslâmî
cumhuriyetin çerçevesini aşamaz.
Ahmet Necdet Sezer ise, demokratik bir ülkede yaşadığı için farklı
bir konumda. Ama o ne yapıyor? Laiklik ilkesini son derece dar
yorumlayarak, sürekli yasaklardan yana tavır koyuyor; dinin sosyal
boyutunu da inkâr ederek, ibadetin kamu düzeni, güveni ve çıkarı
için sınırlanabileceğini söylüyor. Ona göre, laik bir ülkede “dinin
bireyin manevi yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkilemesine izin
verilmez”
Her biri, bir sosyal vakıa olan, Ramazan’daki iftar çadırları,
Kurban ve Şeker bayramları, zaman zaman caminin dışına bile taşan
Cuma namazları, Sezer kafası, Allah korusun ülkeye hâkim olsa,
demek ki, “laiklik” sebebiyle yasaklanacak. Toplumsal yaşam
etkilenmesin diye, ezan sesi bile kısılacak! Misyonerlik
faaliyetleri, çağımız dünyasının önemli bir gerçeği.
Cumhurbaşkanının yorumuna göre, dinleri yaymaya çalışanları da
engellemeliyiz. Çünkü Sezer, dinin bireyin manevî yaşamını aşarak,
toplumsal yaşamını etkilemesini istemiyor.
Oysa din, insanlara bir hayat tarzı empoze eder; kişilerin,
dünyadaki yaşantılarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini tanzim
eder. Din, ahiretle ilgili değildir; öldükten sonra değil, ölmeden
önce lâzımdır.
İki Ahmet’ten birini tercih etmek zorunda kalsam... İran’daki Ahmet
zaten rejimin gerektiği biçimde hareket ediyor. Hiç tartışmaya
gerek kalmadan onu reddederdim. Bizimki ise, 18. yüzyıldan kalmış
bir pozitivist yaklaşımla, dini, hayatımızın tamamen dışına atmaya
çalışıyor.
Ne biri... ne öteki...
Ahmet Sezer’den sonra gelecek olanı bekliyorum. Çankaya’nın yeni
sahibinin halkın inancına ve değerlerine daha saygılı davranacağını
umuyorum.
Çok şükür, cumhurbaşkanı seçimine 1 sene kaldı.