Ilıcak:Başörtülü gazeteciye özgürlük!
Abone olYeni Şafak ve Yeni Asya gazetelerinin başörtülü muhabirlerinin, bir toplantıda dışarı çıkarılmasına Nazlı Ilıcak tepki gösterdi. Ilıcak "Başörtülü gazeteciye özgürlük" dedi
Kadir Has Üniversitesi'ne bir toplantıyı takip etmek üzere
girmek isteyen Yeni Şafak ve Yeni Asya gazetelerinin başörtülü
muhabirlerinin dışarı atılmasına Nazlı Ilıcak'tan tepki geldi.
Ilıcak, "Başörtülü gazteciye özgürlük!" dedi.
Cemiyet Başkanı Orhan Erinç, Kadir Has Üniversitesi'ne bir
toplantıyı takip etmek üzere girmek isteyen Yeni Şafak ve Yeni Asya
gazetelerinin başörtülü muhabirlerinin dışarı atılması üzerine,
"Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bunu
icap ettiriyor; kurallar var" demiş. Öğrenciler için bile
tartışmalı olan bir kuralın, başörtülü gazeteciye de uygulanmasını
içine sindirenlere soruyorum: "Kışla bekçisi misin, yoksa meslek
temsilcisi mi?"
Gazeteciler Cemiyeti'nin çifte standardı insanı üzüyor. Hele, basın
hürriyetinin savunulduğu bugünlerde, samimiyetsizliğin daha iyi
anlaşılmasına vesile oluyor.
Gazeteciler Cemiyeti, Ceza Kanunu çıkarken görevini ihmal etti.
Eğer, bizleri uyarsaydı, özellikle iftirayı düzenleyen son derece
tehlikeli bir madde, kolay kolay Meclis'ten geçmezdi. Zina yerine,
iftiranın tartışılması çok daha doğruydu. Ama, biraz da hükûmetin
"laiklik karşıtı tavrını" vurgulamak için, basının önemli bir
bölümü "zina" meselesine sarıldı.
Statüko pes etmiyor
Halbuki hepimiz, "hakaret" veya "halkı kin ve düşmanlığa sevk" gibi
düzenlemeleri ihtiva eden maddelerde büyük mücadele verdik. Bu
mücadele sonucunda, "eleştiri maksadıyla yapılan düşünce
açıklamalarının hakaret sayılmayacağı" benimsendi. Ayrıca, "halkı
kin ve düşmanlığa teşvik etme" maddesine "yakın ve açık tehlike"
kavramı suç unsuru olarak ilâve edildi. Hatta o tarihte biz, yakın
ve açık tehlikenin yeterli olmayacağını, "mevcut ve açık tehlike
(Amerika'daki gibi clear and present danger)" denilmesi gerektiğini
hatırlatmıştık. Çok haklı olduğumuzu Mehmet Şevket Eygi'nin
mahkûmiyet kararından anlıyoruz. Milli Gazete yazarı Selâhattin
Aydar'ın mahkûmiyet kararının bozulmasını isteyen Yargıtay Ceza
Genel Kurulu, Osman Şirin önderliğinde devrim gibi bir karar
almıştı. Sevincimizi kursağımızda bıraktılar. Aynı Genel Kurul, bu
defa 16 farklı üyenin katılımıyla ve 4 üyenin (Ramazan Taşan, Fevzi
Elmas, Birsen Karakaş ve Cengiz Özbek) "fikir değiştirmesiyle" tam
aksi istikamette bir karar aldı. Gerekçeleri, "şeriatın, yakın ve
açık bir tehlike oluşturduğu" şeklinde. Mamafih, "mevcut tehlike"
denilseydi bile, gene bir şey değişmeyebilirdi. Çünkü malûm, bunlar
çok hassas konular ve birileri Türkiye'de statüko bozulmasın
istiyor. Halâ Mahmut Esat Bozkurt'un hayaline sarılmanın başka ne
anlamı olabilir ki! Bozkurt'un Medeni Kanun Lâhiyası'ndaki
(Başlangıç bölümü) bazı cümleleri, halkın hassasiyetlerine ve dinî
değerlerine ters düştüğü düşüncesiyle, yeni Medeni Kanuna alınmadı.
Buna rağmen, sırf ideolojik açıdan Bozkurt'a sahip çıkanlar
var.
* * *
Gelelim Gazeteciler Cemiyeti'ne. Ceza Kanunu, bütün yaz tartışıldı;
göstermelik birkaç girişim haricinde, kimse sesini çıkarmadı.
Gazetecilerin hapse atılmasına yol açacak bazı düzenlemeler,
gözardı edildi. Tasarı kanunlaştıktan sonra bile, Gazeteciler
Cemiyeti sus pus oturdu. Yürürlüğe girmesine 10-15 gün kala
kıyameti koparıyorlar.
Başörtülü gazeteciye zulüm
Benim asıl üzerinde durmak istediğim husus, başörtülü gazetecilere
yapılan zulüm karşısında Cemiyet Başkanı Orhan Erinç'in tavrı.
Yeni Asya gazetesinin başörtülü bir muhabiri var; Naciye Kaynak.
Bizim de var: Nida Eryılmaz. Eryılmaz, Başbakan Tayyip Erdoğan'la
bile röportaj yaptı. Başkalarından eksiği yok, fazlası var; girgin
ve çalışkan. Çok şükür bizimkinin başına böyle bir olay gelmedi.
Naciye Kaynak ise, tam üç değişik hadisede istiskale uğradı.
Bunlardan ilki, Ocak ayında, Galatasaray Üniversitesi'ne yapılan
konferansta gerçekleşti. Konu, "Demokratik, bağımsız ve saygın
medyanın hayata geçirilmesi" idi. Paneli, Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti ile İletişim Araştırmaları Derneği ortaklaşma
düzenlemişti. Toplantıyı takip etmek isteyen Naciye Kaynak kapıdan
çevrildi. Orhan Erinç, bir gazetecinin bu şekilde hakarete
uğramasına sessiz kaldı; hatta üniversite yetkililerini haklı
buldu: "Biz muhabirlerin ne giydiklerine bakmıyoruz. Ancak
üniversite, başörtüsü yasağı konusundaki kanunları uyguluyor"
dedi.
O toplantı sonrasında Orhan Erinç'e, "Demokratik ve bağımsız medya
anlayışınız, başörtülü muhabirleri toplantıya almamak mı?" diye
soruldu. Erinç, "Başörtüsünün demokratik bir hak olup olmadığı
tartışmalıdır. Eğer başörtüsü demokratik bir hak olsaydı, Danıştay,
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aleyhte karar
almazdı" cevabını verdi.
Kadir Has Üniversitesi
Galatasaray Üniversitesi'nin Ortaköy kampüsünde, Hollanda
Gazeteciler Sendikası ve gene Hollanda'daki bazı vakıfların desteği
ile düzenlenen konferansa da, başörtülü gazeteci Naciye Kaynak
alınmadı. Başvurusu reddedilirken, programın organizatörü Ece
Baykal üzüntülerini bildiren şu mektubu ona gönderdi: "Hollanda
Gazeteciler Sendikası'nın gönlünde sizin bu semineri izleyebilmeniz
yatıyor. Bunu sağlamak için çabaladık. Fakat seminerin düzenlendiği
mekânın bir devlet üniversitesi olmasından kaynaklanan kurallara ne
yazık ki uymak zorunda kalıyoruz. Gazeteciler konferansında
yaşadığınız mağduriyeti size bir kere daha yaşatmamak
isterdik."
İki gün önce de, "AB - Türkiye müzakere sürecinde tüketicinin
korunması" konulu panelin yapıldığı Kadir Has Üniversitesi'nde,
programı takip eden başörtülü muhabirler (Yeni Şafak muhabiri Huri
Yazıcı ve Yeni Asya muhabiri Naciye Kaynak) yaka paça dışarıya
atıldı.
Bu ayıp uygulama karşısında, sözde basın hürriyetini savunan
yılların gazetecisi Orhan Erinç ne dedi tahmin ediyorsunuz:
"Gazeteci olarak oraya girmeyeceklerini bilmeleri gerekiyordu. Bu
bir provokasyondur."
Üniversite mi, kışla mı?
Orhan Erinç, acaba Anayasa Mahkemesi kararının sadece üniversite
öğrencileriyle ilgili olduğunu bilmiyor mu? Gazeteci, üniversite
öğrencisi mi ki, bu karar onu bağlasın? O, mesleğini yapmak üzere
orada bulunuyor ve görevini icra etmesi, zor kullanılarak
engelleniyor. Tıpkı Genelkurmay'ın akreditasyon uygulaması
gibi.
Akreditasyon uygulamasına sesini çıkartmayacaksın. Başörtülü
gazetecinin hakkını savunmayacaksın; tam tersine onu suçlayacaksın.
Ondan sonra, üstelik son anda, aklın başına gelince, basın
özgürlüğü diye yollara düşeceksin.
Kadir Has'a da bir çift sözümüz var: Tayyip Erdoğan'ı üniversitenin
bir faaliyetine çağırdı diyelim. Başbakan, eşiyle birlikte
geldiğinde, Emine Hanım'ı içeri almayacaklar mı? Elbette alacaklar.
Çünkü Kadir Has, hem Türk insanının değerlerine yakın bir insandır,
hem de saygılı biri. Herhalde, başörtülü gazeteciye yapılan bu
muameleden dolayı, üniversite yetkililerinin kulağını çeker. Çünkü,
bir kural olsa dahi, -ki bu son derece tartışmalı bir
uygulamalıdır- sadece öğrenciler için geçerli. Herhangi bir
başörtülüyü, özellikle gazeteciyi kapsamıyor.
Üniversiteyi kışlaya çevirdiler, Orhan Erinç de kendini üniversite
yetkilileriyle birlikte asayişin bekçisi ilân etti!
Soruyorum: "Meslek temsilcisi misin, kışla bekçisi mi?"
YAZI:Nazlı ILICAK
D.B.TERCÜMAN