Ilıcak'a Barlas'tan destek
Abone olMehmet Barlas, "İş takibi yapan gazeteci" diyerek işaret edilen Nazlı Ilıcak'ı savundu. Siyasetin dedikoduyu kaldıramayacağına değinen Barlas, işin iç yüzünü ortaya koydu.
Mehmet Barlas, "Siyaset, dedikoduculuğu hiç
kaldırmaz!" başlıklı yazısında "İş takibi yapan gazeteci"
olarak gösterilen Nazlı Ilıcak'ı savundu.
Başbakan Erdoğan'ın kendisinden mi, yoksa "Çevre" sinden mi
kaynaklandı kestiremiyorum.
Ama Başbakan'la görüşmek isteyen gazetecilerin, genellikle
patronlarının işlerini takip ettikleri gibi bir hava yayıldı. Şimdi
herkes ve özellikle gazeteciler "Bu iş takipçileri kimse
açıklansın" diye feryat etmeye başladı.
Bir gazete de kendince cinlik yapmış. Nazlı Ilıcak'ı işaret etmek
için manşet altındaki paragrafların ilk harflerini "NAZLI" çıkacak
şekilde düzenlemiş. Hani akrostiş derler ya şiirlerde, onu düz
yazıya uygulamış.
28 Şubat dönemindeki atanmış hükümette iş takip edip de banka alan
ve bu bankanın yönetim kuruluna da giren sanki Nazlı Ilıcak'tı.
Tayyip Erdoğan hapishaneye, postmodern darbeye karşı olan
gazeteciler de kapı dışına gönderilirken, sanki gazete patronları,
yöneticileri ve Ankara temsilcileri "Durumdan iş çıkartmak "
konusunda Ankara'da siyasetçilerle tango yapmıyorlardı.
Böyle durumlarda insan hiç olmazsa kenara çekilir ve "Bulaşmayayım
bu kargaşaya. Sonra benim yaptıklarım hatırlanır" der.
Tayyip Erdoğan mı, çevresi mi gazetecileri kendi aralarında suçlu
aramaya iten ortamın yaratıcısı kestiremiyorum. Ama bu kim ise,
ayıp etti.
Burası "Başbakanlık Sistemi " ile yönetiliyor. Türkiye'de kimin ne
işi varsa sonunda başbakana gider. Holding patronları da, gazete
sahipleri de, özelleştirmeye girecekler de, müteahhitler de, kamu
arazisi kiralamak isteyen turizmciler de başbakana ulaşmaya
çalışır.
Eski başbakanlar da "Şu fabrikayı ben yaptırdım " veya " Yabancı
sermayeyi şu işe ben soktum" diye övünürler. Çünkü merkeziyetçi ve
kökten devletçi rejimlerde sistem böyle yürür. Hâlâ "Ford
fabrikasına İzmit'teki araziyi ben verdirdim " diye övünenler yok
mu? Burada kural, başbakanların kendilerine işlerini getirenlerin
dedikodularını, rakip iş adamlarına ve medyaya taşımamaları
üzerinde kurulmuştur. Başbakanlardan beklenen, kendilerinden haksız
yere yardım isteyen veya kamu malını yağmalamaya hevesli talep
sahiplerine "Hayır, olmaz" demeleridir.
Ben bunca yıllık meslek hayatımda nice iş ve medya patronunun
başbakanlardan yardım beklediklerine tanık oldum. Ama hiçbiri "Yaz
ne olur. Bunlar işlerini bana getiriyor" demedi.. Sadece uygunsuz
isteklere "Hayır " dediler. Bazıları kör gözüm parmağıma misali,
olmaması gereken isteklere "Evet" dedikleri için, Yüce Divan'a bile
gittiler.
Şimdi bu açıklamalardan ve suçlamalardan sonra, Başbakan Erdoğan'la
hangi gazeteci görüşmek ister merak ediyorum.
Bir gazetenin Ankara temsilcisi veya genel yayın müdürü, ya da
önemli bir yazarı Başbakan Erdoğan'la özel görüşme yaptığı zaman,
"Acaba hangi işi takip ediyordu " diye düşünülmeyecek mi? Örneğin
geçen hafta Vatan gazetesi yönetici ve yazarları Başbakan'la
söyleşi yapıp yayınladılar. Arkasından siberyada hemen,
"Vatan'cılar Kanada sermayesi bulmuş, Erdoğan'dan Star Grubu'nu
almak için yardım istediler" diye haberler yayılmadı mı? Kısacası
çok ayıp ettiler... Mesela Mesut Yılmaz başbakanken kimlere ne
yardımlar etti. Ama bunun dedikodusunu da hiç yapmadı neticede.
YAZI:Mehmet BARLAS
SABAH