Ilıcak akrediteyi şikayet edecek
Abone olNazlı Ilıcak, basına akredite uygulayan Org. Büyükkanıt'ı Genelkurmay Başkanı'na şikayet edeceğini açıkladı.
YAŞ kararları ile birlikte Orgeneral Büyükkanıt'ın Pazar günü bazı gazetelerin Ankara temsilcileri ile yaptığı toplantı zaman zaman yaşanan bir olayı yeniden gün yüzüne çıkardı. Genelkurmay Başkanlığı'nın toplantılarına "akredite" olan gazetecileri çağırması bazı yayın organlarından hiçbir basın mensubuna çağrı yapılmaması basında yine tartışmalara yol açtı.
İnternethaber.com. ve Haberciler Com'un sahibi ve Dünden Bugüne Tercüman yazarı Hadi Özışık'ın iki gün önce kaleme aldığı akredite uygulamasının kaltırılmasını isteyen Özkök, bu ayıba son vermeli! başlıklı yasızına bugün usta gazeteci Nazlı Ilıcak da destek verdi. Ilıcak, yapılan yanlışlığın düzeltilmesinin zamanı geldiğini bu konuda gerekirse şikayette dahi bulunabileceğini belirtti. İşte Ilıcak'ın bugün kaleme aldığı akredite olayı ile ilgili yazısı:
Org. Büyükanıt'ın büyük ayıbı
Büyükanıt, akreditasyon konusunda ayırım yaparken, anayasal suç işliyor. Gazetecileri Boğaz kıyısında veyahut Kumkapı'da kafa çekmeye çağırmıyor ki! Anayasaya göre, basın hürdür, haber alma hürriyeti sınırlanamaz, halkın haber almasını, düşünce ve kanaatlere ulaşmasını engelleyici kayıtlar konulamaz. Kimse dinî inançlarından dolayı kınanamaz.
Dünkü gazetelerde, Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın bir demeci gözümüze çarptı. Büyükanıt'ın açıklamaları, bir süre sonra Genelkurmay Başkanı olacağı hesapları yapıldığı için, daha da büyük önem kazanıyor.
Gene her zamanki gibi sadece "akredite" olan gazetelerin mensupları çağrılmıştı.
Zihniyet değişikliği
Türkiye bir zihniyet değişikliği geçirmek zorunda. Özellikle askerler. Büyükanıt, gazetecileri Boğaz kıyısında veya Kumkapı'da kafa çekmeye davet etse, bir ayırım yapma hakkına sahip. Ama, resmî görevini ifa ederken kimseye imtiyaz tanıyamaz.
"Dinci" diye damgaladığı basın yayın kuruluşlarını davet etmiyor. Bir de liberal-muhafazakâr Tercüman gazetesine bu ambargoyu uyguluyor.
Paşa, resmen anayasal suç işliyor. Çünkü devlet görevinde bulunan herkes, vatandaşlara eşit ve adil davranmak mecburiyetinde.
Büyükanıt Paşa'yı Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e şikâyet edeceğim ama, o da -gönlüne yatmasa da- benzer bir davranış sergiliyor.
Genelkurmay Başkanı'nı kötüleyen, onu harekete geçmediği için kınayan bazı kalemlerin siyasi duruşuna bakarak, Özkök Paşa'nın gerçekten demokrat ve hoşgörülü bir kişi olduğunu düşünüyoruz. Ama, maalesef 28 Şubat çemberini kıramıyor.
Anayasa maddeleri
Darbeler böyledir. Öyle bir bataklığa saplanırsınız ki, kurtulabilmeniz yıllar alır.
Çok şükür, 3 Kasım seçimleri, demokratikleşme sürecini hızlandırdı. İmam Hatipli Tayyip Erdoğan, başbakan olunca, işler karıştı! Ardından AB uyum yasaları geldi; 28 Şubat zihniyeti ile, Batılılaşma hedefinin ve demokrasinin birarada barınamayacağı ortaya çıktı.
Org. Yaşar Büyükanıt'a anayasanın bazı maddelerini yeni baştan okumasını tavsiye ediyoruz.
Madde 24: "...Kimse, dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz."
Madde 28: "...Devlet haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır."
Madde 31: "Kanun, milli güvenlik, kamu düzeni, genel ahlâk ve sağlığın korunması sebebleri dışında, halkın haber almasını, düşünce ve kanaatlere ulaşmasını, kamuoyunun serbestçe oluşmasını engelleyici kayıtlar koyamaz."
Kanunun engelleyemediği bir hakkı, askeri zevat hangi gerekçeyle ortadan kaldırıyor.
Kanal 7'nin , Yeni Şafak veya Tercüman gazetesinin Yaşar Büyükanıt'ın toplantısına çağrılmamasının gerekçesi milli güvenlik mi? Kamu düzeni mi? Genel ahlâk mı? Yoksa sağlık mı?
Başbakan ve Cumhurbaşkanı
Bu haksızlığın sona erdirilmesi için, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'e ve Başbakan Tayyip Erdoğan'a da müracaat ettim.
Askerler sivillerin kontrolü altında. Zaten Büyükanıt'ın, Irak'a birlik gönderilmesi hususundaki açıklamaları, bu durumu teyid ediyor: "Siyasetçilerin aldıkları kararı uygularız" diyor.
Genelkurmay Başkanı, Anayasa'nın 117'nci maddesine göre, Başbakan'a karşı sorumlu. Yaşar Büyükanıt da elbette Hilmi Özkök'e karşı sorumluluk taşıyor.
Ayrıca, Anayasa'nın 104'üncü maddesi Cumhurbaşkanı'na anayasanın uygulanması, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme görevini yüklüyor.
Bu durumda, ya akreditasyon keyfiliği sona erdirilmeli; veya bunun makûl gerekçesi açıklanmalı.
Mesnetsiz iddialar
"Dinci basın" derken ne kastediliyor? Dindarların çıkardığı bir gazete mi? Yoksa şeriat propagandası yapıp devletin temel nizamını dinî esaslara dayandırma hedefi güden bir gazete mi?
Devletin temel nizamını yıkmak isteyen bir basın gerçekten mevcutsa, Genelkurmay niçin bunlar hakkında suç duyurusunda bulunmuyor?
Yoksa, aynı YAŞ kararlarında olduğu gibi, afâki iddiaların somut bir mesnedi mi yok?
Ya Karamehmet'in Tercüman gazetesine akreditasyon verilirken, alnı ak, yüreği pak gazetecilerin çıkardığı Tercüman neden muhatap kabul edilmiyor?
Paşamızın gözüne girmek için kamuoyunda "banka hortumcusu" olarak bilinmemiz mi gerekirdi?
Tercüman gazetesi, kurucusu Kemal Ilıcak'ın sahibi olduğu yıllardan beri, hep bu millete ve bu devlete hizmet vermiştir. Keyfi kararların muhatabı olmayı içimize sindiremeyiz.
Büyükanıt, gazetecilere, "YAŞ kararlarına şerh koyanların Anayasa'ya karşı geldiklerini" de söylemiş.
Birinci Ordu Komutanı "YAŞ kararlarının yargı denetimine açılmasını istiyorum demek, Anayasa'nın o bölümüne karşıyım anlamını taşır ve hukuk ihlâli olur" diyor.
Bu mantığa göre, her Anayasa değişikliği talebi, hukuk ihlâli ile eşdeğer.
Bundan alâ statükoculuk nerede görülmüş?
Keyfilik hat safhada
Bence akreditasyon meselesi ile, YAŞ kararları aynı keyfi mantığa dayanıyor.
Silâhlı Kuvvetler Personel Kanunu'nun 50/C ve 94/B maddelerine göre, disiplinsizlik sebebiyle askerleri ordudan uzaklaştırabiliyorsunuz. O takdirde idari yargı yolu açık.
Ama elde yeterince delil yoksa, YAŞ aracılığıyla emeklilik tercih ediliyor.
"Dinci basın" iddiasında nasıl objektif kriterler mevcut değilse, "dinci askerler" konusu da öyle.
"Dinci" dedikleri Zaman gazetesini veyahut Yeni Şafak'ı okuyanlar... bir de eşlerinin başı örtülüyse, cumhuriyet balolarına hanımlarını getirip dans etmiyorlarsa, hemen "İslâmcı, şeriatçı" damgası yapıştırılıyor.
Keyfilik, basın açısından, çok daha ileri noktalara taşınıyor.
Meselâ Tercüman gazetesi.
Acaba huzur-u şahaneye kabul imtiyazından niçin yararlanamıyoruz?
İçini boşalttığımız bir banka olmadığı için mi?