Günümüzde neredeyse takıntı haline getirdiğimiz bir takım inançlarımız var.Eskilerde kulağımızda kalmış ve uygulamayınca kendimizi huzursuz hissettiğimiz... Bir çoğunun anlamını bile bilmeden yapıyoruz... Kara kedi, gece tırnak kesmek, merdiven altından geçmek, gece sakız çiğnemek, ölünün ayakkabıları ters çevirmek bunlar sürekli bildiklerimiz, duyduklarımız, peki daha fazlası yok mu? Elbette ki var...Hemde binlerce.. İşte uyguladığımızda hayatımızı olumlu etkileyecek olduğuna inandığımız diğer batıl inançlarımız... Ayakkabı çıkarıldığında ters dönerse, ayakkabı sahibinin tez vakitte öleceği düşünülür. Baş sağlığına gelen kişilerin ayakkabıları ters çevrilmez. Türbeden dışarıya bir şey, bir nesne götüren kişiler çarpılır. Kurt uluyunca ya ayaz olur ya kar yağar. Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir. Çakal ulumaya başlayınca hava açacak, günlük güneşlik olacak demektir. Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir. Hastalanan hayvanları ateşten geçirmek iyidir. Ateşi söndürmek için su dökülmez, ateş toprakla örtülür. Ateşin çıkardığı ses ateşi yakan kişi hakkında dedikodu yapıldığına işarettir. Ateş çok önceden sönmüş olsa dahi külün yanında yatılmaz. Külde cin ve şeytanın oynak yaptığına inanılır. Baş taranırken dökülen saçları dökmek doğru değildir, bunlar toplanır, ölünce o kişinin kabrine konur. Çünkü bu saçlar kıyamet gününde tekrar bitecektir. Tokalaşırken ya da birisine bir şey verirken sağ el kullanılmalıdır, sol el uğursuzluktur. Elleri diz üzerinde kavuşturmak, parmakları birbirine geçirip el bağlamak iyi değildir, insanın kısmeti kapanır. El yıkanırken önce sağ elden başlamalı, önce sol elden başlamak uğursuzluk getirir. Kapının önünde oturan kişi iftiraya uğrar. Kapı eşiğinde oturulmaz, insan fakir olur. Kapı eşiğinde oturulmaz, insan bekar kalır. Kapı eşiğinde oturulmaz, kapı eşiğinde şeytan bulunur. Yarım çay içen kadın dul kalır. Eskiden insanlar öteki dünyadaki yansımalarına bakmak için parla yüzeylere, göllere ve havuzlara bakarlarmış. Baktıkları yerde dalgalanma veya titreşim olması felaket anlamına geliyordu. Roma´da ise camcılık ileri olduğundan ayna kırılmaları tabii ki daha çoktu ve kırık aynaların kötü talihin işareti olduğu kabul gördü. 7 yıl ise önemli bir süreç çünkü yine Antik Çağ´da her yedi yılda bir insanın tüm bedeninin yenilendiği düşünülürdü, işte bu yüzden ayna kırıldıktan sonra ancak yeni beden oluşana kadar kötülük sürecekti. Çok eski zamanlarda meşe ağacının, yüksekliği ve sağlamlığı nedeniyle, bazı güçlere sahip olduğuna inanılıyordu. Tahtaya vurma inancı dünyanın apayrı iki yerinde birbirinden bağımsız olarak gelişti. Önce milattan önce 2000'li yıllarda Kuzey Amerika yerlilerinde, sonra da Ege'de Helen uygarlığında. Her iki kültür de meşe ağacına çok sık yıldırım düştüğünü gözlemlemişti. Amerika yerlileri meşenin, Tanrının yıldırımla yeryüzüne inip üzerinde oturduğu yer olduğuna, Helenler ise Yıldırım Tanrısı olduğuna inanmışlardı. Kuzey Amerika yerlileri, bu ağacın köküne vurarak, ileride başlarına gelebilecek tehlikelere ve şansızlıklara karşı Tanrı ile temasa geçtiklerine inanıyorlar ve ondan kendilerini korumasını istiyorlardı. Ortaçağda ise Hıristiyan din adamları bu inancı kendi devirlerine taşıdılar. Onlara göre bu inanışın temelinde Hz. İsa'nın tahta bir çarmıhta öldürülmesi yatıyordu. Açık ucu yukarıya gelecek şekilde kapıya at nalı asmak Ortaçağ'da cadıların atlardan korktukları düşünülürdü. Nal da atı simgelediğinden naldan da korkacaklarını düşündükleri için insanlar kapılarına at nalı asarlardı. Evinizin önünden kara kedi geçmesi Milattan önce 3000'li yıllarda, eski Mısırlılar zamanında kediler kutsal bir canlı olarak görülüyordu. Hatta siyah dişi kediler tanrıça olarak kabul ediliyordu. Kedileri hastalık ve ölümden korumak için kanunlar bile yapılmışlardı. Bağımsız, bildiğini yapan, "inatçı" ve "sinsi" karakteri, ve Avrupa'da sayılarının da aşırı artması ile birleşince, kediler gözden düştü. O yıllarda evinde kedi besleyenler yalnız yaşayan fakir ve yaşlı kadınlardı. Yine o yıllar büyücü ve cadı inancının tüm Avrupa'da histeriye dönüştüğü yıllardı. Siyah kedi besleyen bu kadınların kara büyü yaptıklarına ve siyah kedilerin geceleri şeytana dönüştüklerine dair korku dolu halk hikâyeleri üretildi. Cadı konusu bir paranoyaya dönüşünce birçok zavallı kadın kedisi ile birlikte yakıldı. Fransa'da kral 13. Louis bu uygulamayı yasaklayana kadar her ay binlerce kedi yakıldı. 13 numaranın uğuruzluğu 13 sayısının uğursuz olduğuna dair inanç bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı 'triskaidekaphobia'dır. Bu inancın kökleri mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider. Işık ve güzellik tanrısı Balder'in verdiği ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Çıkan tartışmada Loki Balder'i öldürür. İskandinavya'dan Avrupa'nın güneyine kadar yayılan bu mit, Hıristiyan din adamları tarafından Hz. İsa'nın son yemeğine uyarlanır. Bu uyarlamada Balder'in yerini Hz. İsa, Loki'nin yerini de Judas alır. Bu yemekten 24 saat sonra Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldüğü için Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. 13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır. Dört yapraklı yoncanın şans getirmesi Keltler, dört yapraklı yoncaların güçlü nesneler olduğuna inanıyordu ve onların kötülükleri kovuşturabileceğini düşünüyorlardı. Yıldız kayarken dilek tutmak Bu geleneğin kaynağı 1. yüzyıla dayanır. Batlamyus'a göre yıldız kayması demek bir tanrının dünyaya bakması anlamına geliyordu. Bu yüzden insanlar tanrının gördüğü bir anda dilek tuttuklarına ve gerçek olma ihtimalinin daha fazla olduğuna inanıyorlardı. Mezarlıktan geçerken nefesini tutmak Amerika yerlilerine göre mezarlıkta nefes almak çok riskli bir hareketti. Çünkü birisinin ruhunu içinize çekebilirdiniz. Küçük havuzlara bozuk para atmak Bu olay Romalılar ile başladı ve daha sonra Keltler ile devam etti. Bazıları su tanrılarını yatıştırıcı bir eylem olduğuna inanıyorlar. Şapkayı yatağın üzerine bırakmak Bazı kültürlerde kötü ruhların saçlarda yaşadığına inanılır. Bu yüzden şapkalar yatağın üzerine bırakılmaz. Gelini kapın eşiğine kadar taşımak Batı kültüründe gelinin yeni evine yürüyerek girmesi uğursuzluk olarak kabul ediliyordu. Bu yüzden damat kapının eşiğine kadar gelini taşımak durumunda kalıyor Tavşan ayağının şans getirdiğine inanmak Milattan önce 7. yüzyılda tavşan tılsımlı bir hayvan olarak görülüyordu. Bu nedenle tavşanın sol arka ayağının insanlara şans getirdiğine inanılıyor. Kafanıza kuş pislemesi Bu durum muhtemelen şanssızlığınızın son noktasında olduğunuza ve bu olaydan sonra şansınızın döneceği fikrinden kaynaklanıyor. Çaput bağlama hurafesi, Kuzey ve Orta Asya uluslaranın eski dinleri olan ŞAMANİZM'e mahsus önemli unsurlardan biridir. Şamanist Türklerin inanışlarına göre her dağın, her kutlu pınarın, göl ve ırmakların, kutlu ağaç ve kayaların "İZİ" sahipleri vardır. Islık çalmak halk arasında hoş karşılanmaz şeytan çağırma olarak yorumlanır. Geceleri tırnak kesilmez. Gece ölen kişinin üzerine sabaha kadar bıçak konulur. Ölünün yıkandığı evde üç gün ışık yanar. Ölünün elbiseleri ölü yıkayıcılarına verilir. Yılan öldürülüp, suya atılırsa ve yılan suda kaybolursa yağmur yağar ve durmaz, seller olur. Bebeğin anne karnında ilk kıpırdadığı an kadın kime bakarsa bebek ona benzer. Bebeğin göbeği düştükten sonra evine bağlı olması için göbek evde sandık içine konur veya okuması arzulanan okulun bahçesine gömülür. Hamile kadın, kuşağına yumurta koyarsa, doğacak olan çocuk gamzeli olur. Geceleri aynaya bakılmaz uğursuzluktur.