İlahiyatçılar kan ağlıyor
Abone olİlahiyat Fakülteleri mezunları kan ağlıyor. Tam 20 bin ilahiyatçı işsiz. Son zamanlarda artan misyoner faaliyetlere rağmen ilahiyatçılar istihdam edilmiyor.
Misyonerlikten korkuluyor ama 20 bin ilahiyatçı boşta Osman
Yalçıntaş, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni 1999’da
bitirmiş. 6 kez Kamu Personeli Sınavı’na girmiş, ancak öğretmen
olma hayali hep boş çıkmış. 3 yıldır bir yakınının marketinde
tezgahtarlık yapan Yalçıntaş, şimdi yeni sınav için ders çalışıyor.
Erzurum İlahiyat Fakültesi’ni bitiren Menderes Karacabey de 4
yıldır öğretmen olamayanlardan. Yozgat’ın Yerköy ilçesinde
babasının çay ocağında çalışıyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi mezunları Hacı Gündüz ve Kahraman Selçuk ise İstanbul’da
temizlik malzemesi satıyor. Hepsi aynı şeyi söylüyor: “Sınavlarda
kontenjan çok düşük tutuluyor. Bizim gibi binlerce ilahiyat mezunu
iş bulamıyor. Ama Türkiye’de misyonerlik tartışılıyor.” İlahiyat
fakülteleri her yıl ortalama 3 bin mezun veriyor. Kendi alanlarında
bir işe giremeyen ilahiyatçılar, ‘ne iş olsa yaparım’ diyenlerin
arasına katılıyor. Devlet memuru olmak için tek çare Kamu Personeli
Seçme Sınavı. Ancak geçen sene sınava giren yaklaşık 10 bin
ilahiyat fakültesi mezunundan sadece 700’ü öğretmen olabildi.
Diyanet ise 2004’te 650 ilahiyat mezununu istihdam edebildi.
Türkiye’de misyonerlik gibi konuların üstesinden gelecek birikimin
olduğuna dikkat çeken Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr.
Mehmet Görmez, “Yapılması gereken bu birikimi çağdaş ve bilimsel
yöntemlerle harekete geçirmek. 23 bin kadromuz boş. Milli Eğitim’in
de ihtiyacı var. Ama binlerce ilahiyatçı işsiz.” diye dert yanıyor.
Tüm İlahiyat Fakülteleri ve İslam Enstitüleri Mezunları Derneği
Başkanı Selahattin Yazıcı da, memurluk sınavına girmeyenlerle
birlikte toplam 20 bini aşkın ilahiyat fakültesi mezununun boşta
olduğunun altını çiziyor. Bunların, misyonerlik ve satanizm gibi
zararlı akımlara karşı değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan
Yazıcı, yıllardır uygulanan ambargolara tep- ki gösteriyor: “Din
derslerine uzmanları alınmadığı için başka branştaki öğretmenler
giriyor. Diyanet İşleri de 23 bin imamsız cami- ye ilahiyatçı
gönderemiyor.” Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Mustafa Fayda ise, devletin Anayasa’da belirtilen ‘din eğitimi’
görevini yerine getirmediğini düşünüyor. İlahiyat fakültesi
mezunlarının işsiz olmasının kendilerini ‘fevkalade üzdüğünü’
belirten Fayda, devletin maddi imkanları ölçüsünde yeni kadrolar
açmasını istiyor ve ilahiyat mezunlarının bunu sabırsızlıkla
beklediğini hatırlatıyor. Misyonerlik faaliyetine maruz kalanlara
iyi bir din eğitimi verilmesi gerektiğini anlatan Fayda, Türkiye’de
din öğretimi yapılmasına rağmen din eğitimi verilmediğini ifade
ediyor. Anayasa’nın 24. maddesinin din öğretimi ile birlikte din
eğitimini de öngördüğünün altını çizen Prof. Dr. Mustafa Fayda
şunları kaydediyor: “Anayasa, din eğitimini şahıslara bırakmamış,
devlete vermiş. Devlet de bu görevini yapmayınca meydan boş
kalıyor. Devletin, Anayasa’nın bu çalışmayan maddesine işlerlik
kazandırması için din eğitimi konusunda bir kanun çıkarması
gerekiyor. Din öğretiminde, İslamiyet’te ‘namaz kılma, oruç tutma
vardır, denir ve orada kalırsınız. Din eğitiminde ise camide abdest
alması, namaz kılması öğretilir, Allah anlatılır, onun için gözyaşı
dökülür.” Fayda, gerekli din eğitiminin verilmemesinin sakıncasını
ise şöyle özetliyor: “Halk bütün rüzgarlara açık hale gelir.
Misyonerlerin işi kolaylaşır.” “Din elden gidiyor” tartışmasını, 2
Ocak’ta eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in eşi DSP eski Genel
Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit başlatmıştı. Yazılı bir açıklamayla
konuya değinen Ecevit, misyonerlerin Türkiye’deki faaliyetlerini
yoğunlaştırdığını belirtmiş ve şu görüşleri dile getirmişti: “AB’ye
gireceğiz derken, dinimiz elden gidiyor. Ülkemde Müslümanlığın
gerilemesine razı olamam. Kimi vatandaşlarımız kâh ikna yoluyla kâh
çıkar sağlanarak Hıristiyan yapılıyor. Takkenin üzerine haç
geliyor. İnsan inançsız olmaya görsün, her hareketi takiyye olur.
Ben takiyyelerle yönetilmek istemiyorum. Ben ülkemi geri
istiyorum.” Bu açıklamaya ilk tepki hükümetten gelirken, Dışişleri
Bakanı Abdullah Gül, “DSP iktidarında İslamiyeti anlatacak
kurumların nasıl zayıflatıldığı, Kur’an kurslarının, imam-hatip
liselerinin nasıl kapatıldığı aklıma geldi, açıklamayı okuyunca
kara kara düşündüm.” demişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise
Rahşan Ecevit’e şu cevabı vermişti: “Hallerine güler misin ağlar
mısın? ‘Eser, müessiri ile değerlidir’ diye atalarımızın çok
değerli bir kelam-ı kibarı vardır. Söz, çok önemlidir... Bizden
önceki hükümet, AB’ye girmek istemiyor muydu? Üçlü koalisyon AB
rüşt-ü sebatını kabul etmedi mi? Altındaki tüm maddelere imza
atmadı mı? Peki ne oldu da bunlar şimdi geri vitese takıyorlar?
Anlamak mümkün değil.” Daha sonra tartışmaya akademisyenler de
katılmış, misyonerlik faaliyetlerinin Avrupa Birliği ile
kıyaslanmasının doğru olmadığı, sıkıntının dini eğitim ve
öğretimdeki yetersizlikten kaynaklandığı ifade edilmişti. ZAMAN