İlaç sektöründe büyük oyunlar
Abone olİlaç sektörü silah lobisi kadar para harcıyor. Dev bütçeli sektör tüketicileri moda hastalıklara yönlendiriyor. Meral Tamer bir doktorun düşündüren sözlerini kaleme aldı.
Milliyet yazarı Meral Tamer ilaç sektöründe yaşanan garipliklere
dikkat çekti. Osman Müftüoğlu ile konuşan yazar ilaçlar bizi
hastasallaştırıyor diyerek doktorların da bu kirli oyunlarda yer
aldığını yazdı.
Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Bakanlığı'ydı. Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı oldu. 1989'da "Sosyal Yardım" kırpıldı, Sağlık
Bakanlığı kaldı
Önceki gün kısmen değindim. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ile
sohbetimiz, benim için çok ufuk açıcıydı. Gazeteci olarak dikkat,
hayret, ibret ve üzüntüyle izlediğim ilaç sanayiini ve tıp
dünyasını bu kez; yıllarca iç hastalıkları uzmanı olarak çalışmış,
Ankara Numune Hastanesi'nin başhekimi olarak 10 yıl masanın idari
tarafında da oturmuş bir doktorun cesur bakış açısıyla
değerlendiriyorduk.
Prof. Müftüoğlu, kamuoyunun yakından tanıdığı ünlü bir doktor.
Ağzından çıkan her kelimeyi özenle seçmesi gerektiği halde,
açıkyüreklilikle konuştu. Ben de bu sayede, yıllardır izlediğim bir
sektörle ilgili çok değerli yeni ipuçları edinmiş oldum.
Teşhis et, para kazan
Örneğin önceki günkü yazımda konu ettiğim uluslararası ilaç
devlerinin, son Amerikan seçimlerinin finansmanında silah
lobisinden bile daha fazla para harcaması! Amerikan başkanlık
seçimlerinin finansmanında ilaç sektörünün petrol, silah ve sigara
ile birlikte ilk 4 arasında yer aldığını öğrenmek, benim için
müthiş değerli bir enformasyon. Doktorları Hipokrat yemininden
uzaklaştıran süreci, en kaba hatlarıyla Prof. Müftüoğlu'ndan
dinlemek de ilginçti:
"İnsanları iyileştirmek ve hatta mutlu etmek gibi bir misyonla
ortaya çıkan tıbbın endüstriye dönüşmesi şu iki çok önemli keşifle
oldu:
Teşhis et, para kazan
Tedavi et, para kazan'dı.
Hipokrat yalanı!
Ve bu sayededir ki 20. yüzyılın ortalarından bu yana insan yaşamı
da beklenmedik biçimde uzadı. İnsan ömrü 30 yıl uzadıysa, bunun 10
yılı statin grubu ilaçların bulunması sayesindedir. Kolesterol
ölçüm tekniklerindeki gelişme ve kolesterol düşürücü ilaçlar, insan
ömrünü tek başına 10 yıl uzatmıştır. Ancak başlangıçta hastalar,
Sülfamid ve benzeri ilaçlarla tedavi edilirken ilaç sanayiinin 2.
büyük keşfi, tedavi etme aşamasında çok büyük paraların
kazanılabileceği oldu. Ve doktorlar, bu 2 kavram arasında sıkıştı.
Hipokrat yemininde insanları mutlu etmek var. Öncelikle "zarar
verme" der Hipokrat yemini. İlaç sanayii, zarar vermemeyi ne kadar
dikkate alıyor, orası hayli kuşkulu.
Madalyonun öbür yanında ise hastasallaştırma, yeni moda hastalıklar
icad etme ve yeni tıp tekniklerini ve ilaçları bu yeni moda
hastalıkların tedavisine yönlendirmek var. Tabii bu iş doktorlar
aracılığıyla yapılmaktadır."
'Neler oluyor bize?'
Türk doktorların da maalesef bu çarkın bir parçası olduklarına
işaret eden Prof. Müftüoğlu, "Neler oluyor bize?" diye durup sormak
gerektiğini söylüyor. "Hastasallaştırma" ve moda hastalıklar
yaratmayla ilgili olarak verdiği örnekler, beni kişisel olarak da
yakından ilgilendiriyor: Mesela neden kadınlar belli bir yaştan
sonra hep osteoporoza ve meme kanseri riskine karşı testler
yaptırır da tansiyonuna, kolesterolüne ya da kalbine aynı düzen
içinde baktırmaz? Dahası Prof. Müftüoğlu, Türkiye'deki kemik ölçüm
testi yapan makinelerin Amerikalı kadınlara göre ayarlandığını,
Türk kadını Amerikalıdan çok daha az süt içtiği için, buradaki
testlerde kadınlarımızın büyük çoğunluğunun osteoporik çıktığına ve
ona göre tedavi edildiğine dikkat çekerek bir kez daha tüylerimi
ürpertiyor.
Koruyucu hekimlik
Sahi bu arada hastanelerdeki koruyucu hekimlik bölümlerine ne oldu?
Sorunun da cevabın da sahibi Müftüoğlu: "Bu trend içinde koruyucu
hekimlik hastanelerden, hatta şehir merkezlerinden uzaklaştırıldı,
artık sadece varoşlarda var. Doktorlar olarak bizler de maalesef bu
duruma seyirci kaldık."
Uluslararası ilaç firmalarının ve tıp endüstrisinin ahtapot
kollarıyla kıskıvrak kavradığı çark içinde elbette yoksullara yer
yok, AIDS'e çare bulmaya gerek yok, hatta sıtmadan milyonlarca
çocuğun telef olduğu Afrika'ya ucuz ilaç bile yok.
Sahi Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında Sıhhiye ve İçtimai
Muavenet Bakanlığı olarak anılan, daha sonra Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı olarak bildiğimiz bakanlığa bugün neden sadece
Sağlık Bakanlığı diyoruz? Müftüoğlu'nun uyarısı üzerine araştırdım.
Söz konusu bakanlığın "Sosyal Yardım" bölümü, 1989'da kurulan
Yıldırım Akbulut hükümetince budanmış. O tarihten bu yana sosyal
yardım boyutunun, bakanlığın adında hiç yer almaması da aynı bakış
açısının uzantısı mı? Ne dersiniz?
Yazı:Meral Tamer
Kaynak:milliyet.com.tr