İki fotoğraf bir analiz
Abone olArınç'tan çok eşinin psikolojisini ele alan Talu, Aliyev'in minili kıyafetiyle Arınç'ın başörtüsünü kıyasladı.
Talu'nun yazısı şöyle.... Bu durum tuhaf bir durum değil midir?
Bir kısım medya dün iki haber ve fotoğrafı yan yana kullanırken,
hiç mi ciddi bir gariplik hissetmedi? Adeta kilitlenilmiş olan iki
"şey" şunlardı: TBMM Başkanı Arınç'ın "şeyi şey ettirmesi" ile...
Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nın eşinin endamı! Arınç'ın, ne
koşullarda, hangi sinir düzeyinde olursa olsun, hem sıfatı
dolayısıyla, hem de insanlık namına, bir gazeteciye verdiği cevap
elbette terbiyesizceydi. Kınanmasının ve kendisinin de özür
dileyerek kıvırtmak isteyişinin de belirlediği gibi. Dolayısıyla,
hakaret dolu üslubu elbette tartışılır, elbette eleştirilir,
elbette yerden yere vurulabilir. Mihriban Aliyev ise birkaç gündür
medyanın gözdesi. Kendisinin yeteneklerini, kibarlığını,
zarafetini, kayınpederi ve eşi dolayısıyla demokrasiye filan ne
derece tutkun olduğunu yakından bilmiyorum ama, bu "gözde"lik
maalesef tipik bir gazeteci ya da erkek-gazeteci refleksinden
kaynaklanıyor: İyi fotoğraf veriyor! O yüzden de ilk kriter
"güzellik" ve diz üstüne kayan etek! İstersek eleştirebiliriz ama
gazete mutfaklarında çalışmış olan birçokları gibi, bende de o
refleksin bir zamanlar mevcut olduğunu itiraf edebilirim. Erkek
dünyasından erkek dünyalarına, bir karede, bir kadrajda mesajdır.
Ve gazeteyi "güzelleştirdiğine" inanılıp pazarlanır. Lakin asıl
konum, o haber ya da bu fotoğraf değil. Her ikisinin birlikte var
olduğu bir Ankara hali. Bir haleti ruhiye. Türki bir devlet
başkanının eşi, her oturuşunda, her kalkışında, "güzel, zarif, şık,
sıcak" diye sayfalara girerken... Türkiye Meclis Başkanı'nın eşi,
bırakın cismiyle, ismiyle bile 23 Nisan davetiyesine giremiyor!
İlle bir taraf tutmak zorunda değilsiniz; sadece durumu tespit
edin, bu durumun tuhaflığı üstüne iki dakika düşünün, yeter. Sonra
istediğinizi lanetler, istediğinizi översiniz. Eşleriyle
havaalanında karşılama yapamayan bir Meclis Başkanı ile Başbakan'a
ve çok sayıda bakana sahip bir ülke. Yüzde 34, yüzde 42 filan
oylar, onlara adeta, düzeni olduğu gibi sürdürsünler, ama eşlerini
sadece yurtdışına götürebilip yurtiçinde, makamlarında yok
etsinler, kızlarını burada üniversiteye gönderemesinler diye
verilmiş. Arınç'ın kabalığa, hakarete, terbiyesizliğe varan
sinirini hiç hoş görmeyelim, tamam... Eşinin sinirini ve ruh halini
hiç merak ediyor muyuz acaba? Mesela, bu tuhaf durumun tabii ki
sorumlusu olmayan "güzel, zarif, şık, sıcak" Mihriban Hanım'ı
medyada izlerken, onun Cumhurbaşkanı Sezer'in eşiyle dolaşmasını
seyrederken. Bu durum tuhaf durumdur. Bunu fark edelim yeter.
Artık, sorumluluğun, başı örtülü eşlerin başı açık kocalarının
seçilmelerinde mi, onlara oy verenlerde mi, kamusal alan
tanımlarında mı, anayasada mı olduğuna... Sorunun kafalarımızda mı,
vicdanlarımızda mı, güzellik, zarafet, şıklık ya da insanlık
normlarımızda mı olduğuna siz karar verirsiniz. Ben karışmam. Ama
isterseniz yeniden özetleyeyim: Konuk cumhurbaşkanı eşinin, kendi
seçimi olan, kendisine yakıştırdığı, minili kıyafetiyle "Türkiye
Azeri first lady'yi konuşuyor" gibi abartılı başlıklara ve görsel
malzemeliğe layık görüldüğü medyaya karşılık... Türkiye'nin önemli
bir bölümü de, "şeyini şey ettirmek"le terbiyesi zincirlerinden
boşalmış olsa da, TBMM Başkanı'nın eşinin, kendi seçimi olan,
kendisine yakıştırdığı başörtülü kıyafetiyle davetiyeye bile
girememesini, kendi ülkesinde "cüzzamlı" sayılmasını konuşuyor.
Daha fazla konuşmayayım. Siz buyurun!