İki farklı Erdoğan var

Abone ol

Tercüman Gazetesi yazarı Serdar Arseven'den iki ayrı Erdoğan fotoğrafı. Arseven Ankaralı Erdoğan ile İstanbullu Erdoğan arasındaki çarpıcı farklılıkları ortaya koydu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen gazeteci Serdar Arseven'den iki ayrı Erdoğan portresi. Arseven, bugünkü "İstanbullu Başbakan" yazısında 'Ankaralı Erdoğan' ile 'İstanbullu Erdoğan' portrelerini ortaya koyunca ortaya ilginç bir çelişki çıktı:

- Besim Tibuk diyor ki;

"Ankara'nın etrafını kazacaksın.

Girişlere, çıkışlara kapatacaksın.

Ankara'ya bulaşan, ömrünü orada tamamlayacak.

Diğerleri hiç bulaşmayacak."

İyi de...

Öbür taraflara el atmadığında...

"Ankaralı" aç kalmaz mı?..

Tibuk onun da çaresini bulmuş:

"Havadan yiyecek atarsınız!.."

***

Ankara böyle...

"Enkara", bir Hak dostuna göre...

Yazımız, gündeme denk düşecekse...

Ankara'nın,

Başbakanlıkta ikinci yılını dolduran Recep Tayyip Erdoğan'ı ne denli etkilediğini ele almanın sakıncası ne?..

***

İstanbullu Erdoğan...

Ankara'ya mı benzedi?..

O, şimdi...

"Devlet tarafı ağır basan" bir Başbakan mı?...

"Devleti ispiyonlamak" tan bahsediyor, mesela...

Mağdurlara "peruk" tavsiye ediyor.

Meclis'e taşıdığı vekillerle konuşurken;

"Siz etrafınızdaki ağaçları görüyorsunuz, biz ise ormanın tamamını" diyor...

Vesaire...

Yorumlar muhtelif:

"Etrafındaki duvar, görüşünü engelliyor!.."

Olabilir...

"Çok geziyor, bu durum meseleleri uzun uzadıya düşünmesine engel oluyor..."

Belki...

"Masanın öbür tarafında her şey farklıdır. Bekâra karı boşaması kolaydır..."

Bilmem...

İstanbullu Erdoğan'la, Ankaralı Erdoğan arasındaki farkı nasıl açıklamalı?..

***

Sırası mı acaba?..

Hatırlatmanın...

Tamamen İstanbulluydu...

Âzameti ağır basıyordu:

"Böyle bir milleti yönetmeye talip olanların ise;

Bu ülkeyi ve bu milleti,

İtilip kakılan,

Hukuksuzluğa maruz bırakılan,

Ensesine vurulup ekmeği alınan,

Sünepe bir üçüncü dünya ülkesi durumuna düşürmeye ve

Buna razı olmaya...

Bu milletin onurunu incitmeye hakları yoktur.

Biz buraya, bunları söyleye söyleye geldik.

Bu millet,

Bu aziz millet,

Bizi buraya bunun için,

Bunu söylediğimiz için gönderdi.

Millete söylediklerimizi,

Milletin bize söylediklerini,

Milletle söyleştiklerimizi,

Unutmayacağız,

Unutamayız!.."

***

"Sözlerimizi icraatlarımızla mermere yazacağız.

Verdiğimiz sözleri, icraatlarımızla mermere kazıyacağız ki bu millet hakkını helâl etsin ve bizi hayırla yâd etsin.

Bunun için her birinizden tek tek rica ediyorum.

Bu toplumun hâlini hiç unutmayınız.

Asgari ücretle geçinmek zorunda olanları, hastane kapılarında bekleyenleri, gecekondularda oturanları, şehre uzanamayanları unutmayınız. (10.11.2002 Bilkent)

(...)

Bir hafta kadar sonra, 19 Kasım'da...

Bir başka konuşma:

"Bakınız,

Ben geçen yıl, AK Parti'nin ilk grup toplantısında, o günkü değerli milletvekillerine, 'Milletvekilleri, el kaldırma makineleri değildir' demiştim.

10 Kasım tarihli toplantımızda da, 'Milletvekillerinin, otomatik olarak 'evet' ve 'hayır' dediği bir Meclis olmayacak AK Parti iktidarında' demiştim.

Yine aynı şeyleri söylüyorum.

Bireyselliği gelişmemiş, kendine saygı duymayan, duyamayan insanlardan oluşan grupların hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığına inanıyorum!.."

(...)

"Meclis'te hükümeti denetleme görevini muhalefet partilerine mensup milletvekilleri yapar, anlayışı bugünden itibaren tarihe karışmalıdır. Hükümete mensup milletvekilleri, hükümet kendilerinden nasıl davranmasını istiyorsa, öyle davranırlardı. Hükümet elini kaldır dediğinde kaldırır, indir dediğinde indirirlerdi.

Bu anlayış, AK Parti iktidarının ilk gününde tarihe gömülmüştür, bunu bilin.

Haydi hep beraber iş başına...

***

Muhteşem konuşmanın finalinde ise şu cümle:

"Allah utandırmasın!.."

Yazı: Serdar  Arseven
Kaynak: www.tercumangazetesi.com.tr

Günün Önemli Haberleri