Dil deyip geçmek akıl karı değil.
İnsan diliyle tanınır, bilinir. İnsan güzel sözle hayata huzur
kazandırırken, kem sözle hayatın iştahını kesebiliyor. Var olan
dillerin tarih ve derinliklerine inmek insanı olgunlaştırdığı gibi
hayata kalite kazandırıyor.
Bu ara Kürtçe eğitim dili olsun mu olmasın mı tartışmaları
yapılmaktayken, konunun önemine binaen bir şeyler yazmaya
niyetlendim. Doğrusu dünyanın bir çok ülkesinde çok dilli eğitim
yapılıyor, ama ülkemizde mesele polemik halini aldığı için bu
mevzulara sıcak bakılmıyor. Ben hoş görünüze dayanarak bu konuyu
örneklerle ele amaya çalışacağım.
Malumunuz ülkemizde çarpık yönetim yüzünden bir sürü
kabahat yaşanmıştır. Bunlardan biri de Anadolu’da özellikle de Kürt
bölgesinde var olan eğitim kurumları olan medreselerin
kapanmasıdır. Her ne kadar bu eğitim sistemi yasaklansada dini
eğitim kurumları oldukları için faaliyet göstermeye devam etmiştir.
Örneğin Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde bulunan Seydayı Heci
Medresesi'nde bizzat Seyda tarafından 1700 icazetname verildiği
rivayet edilir.
Bu tür kurumlarda okuyan kimi mollalar Cumhuriyet'in okullarını
da imtihanlarla kazanıp hayata ciddi katkıları olmuş, olmaya devam
etmektedir.
Bu konuda hayata katkı veren kimseleri yazarak bitiremem, ancak
şu anda hayata katkı veren üç isimden bahsetmek isterim.
Prof.Dr. Mehmet Yalar-Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi,
Prof.Dr. Kadri yıldırım-Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı
(HDP Milletvekili)
Prof.Dr. Hasan Tanrıverdi-Dicle üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dekanı,
Bu üç bilim adamının ortak özellikleri,
1-Kürtçe-Türkçe-Arapça-İngilizce dillerini bilmeleri,
2-Medeni cesarete sahip olup ülkemizdeki sorunun çözümü için
katkıda bulunmaları,
3-Mesai arkadaşlarına nazaran daha da başarılı olmaları,
4-Kendine olan özgüvenleri ve metin olmaları hasebiyle hayata
daima pozitif bir katkı yapmaları,
5-Uluslararası şahsiyetler olarak bilinmeleri,
Bundan fazlasını yazmaya gerek var mı bilmiyorum. Sadece bu üç
örneğe bakarsak bile, hâlâ iki dilli eğitim bu ülkeyi böler diye
endişe duyanlara hayret ediyorum.
Ben dahi bu sınıf kimselerdenim 8 yıl anadilimle medresede
eğitim gördükten sonra orta, liseyi dışarıdan
bitirdim, ne fayda kimya fakültesinde okudum. Eğer sosyal
bir alanda üniversite tahsilim olsaydı elbette ki yazılarım daha
kaliteli, daha verimli olacaktı, ama buna da şükür diyorum.
1 Mart 2013 tarihinde İzmir Müçük Millet Meclisi (İKMM)
davetlisi olarak İzmir’e DKMM Koordinatörü sıfatıyla katıldım. 5
dakika konuşma için İzmir meclisine gitmiştim, ilk söz hakkı bana
verildi.
Ben özet olarak şöyle dedim,
“Arkadaşlar, devlet uzun süre Kürtçe eğitim ve
irtica ile sizi korkuttu. Ben 8 yıl anadilimle yani Kürtçeyle
eğitim görmüş, dindar insanların da rehberi düzeyinde bir
müslümanım. Diyarbakır’dan size selam ve sevgi getirdim. Ben buraya
size sıkıntılarımızı anlatmaya gelmedim. Kürt sorununu müzakeresiz
ve muhasebesiz hal etmemiz lazımdır diye düşünüyorum. Verin elimize
bir A4 kağıdı taleplerimizi yazalım, yasal güvenceye alınsın, bu
ülkede huzur içinde, bir ve beraber olarak
yaşayalım.”
İKMM’den müthiş bir ilgi topladım. Demem o ki korku ve
endişelerimizi bir kenara atalım, siyasileri bir adım aşarak
vatandaş olarak selamlaşalım. Bu ülke hepimize yeter.
Selam ve sevgilerimle.