İhsanoğlu: İran'dan sonra sıra İsrail'e de gelmeli
Abone olİslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, dokuz yıllık görev süresinin sonuna doğru İngiltere'ye yaptığı ziyarette, İran'la varılan nükleer anlaşmayı ve Orta Doğu'daki gelişmeleri BBC Türkçe'ye değerlendirdi.
İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, dokuz yıllık görev süresinin sonuna yaklaşıyor. Görevini Aralık ayından sonra Suudi Arabistan eski Enformasyon ve Hac Bakanı İyad Medeni’ye bırakacak olan İhsanoğlu, görev süresi dolmadan resmi ziyaretlerde bulunmak için geldiği İngiltere’de BBC Türkçe’ye İslam dünyasındaki son gelişmeleri değerlendirdi.
İran’ın yaptırımların kısmen hafifletilmesi karşılığında nükleer faaliyetlerini sınırlamayı kabul etmesi, bölgede “Yeni ittifaklar mı doğuyor?” sorusunu gündeme taşıdı.
İran ile P5+1 ülkelerinin vardığı nükleer anlaşma İran’ı ABD ve
Batı’ya yaklaştırırken, İran bu gelişmeyi “tarihi bir hata” olarak
tanımlamış, Suudi Arabistan’da anlaşmaya karşılık olarak
Pakistan’dan nükleer silah temin edebileceklerini üstü kapalı bir
şekilde dile getirmişti.
İsrail ve Suudi Arabistan ‘yakınlaşmasından’ bahsedildiği bir dönemde İhsanoğlu, İran anlaşmasının “Ortadoğu’daki güç dengelerini fazla değiştirmeyeceği” görüşünü dile getiriyor:
“Bu anlaşma daha çok İranla Batı dünyası arasındaki gerginliği giderir. Anlaşma, İran’ın bu nükleer faaliyetlerini daha şeffaf bir şekilde Uluslararası Atom Enerjisi tarafından kontrol edilmesini ve denetlenmesini sağlayacaktır. Biz teşkilat olarak bunu memnuniyetle karşıladık.”
Anlaşma süresinin ‘6 ay’ olduğuna dikkat çeken İhsanoğlu, “Altı aylık dönem önemli bir tecrübe. İran ve 5+1 ittifakının güven tesis etme süreci olarak görmek lazım. İki tarafa da iyi niyetli olduklarını gösterme imkanı olacaktır” diye konuştu.
Mezhepsel gerginlik
Genel Sekreter, İslam İşbirliği Teşkilatı olarak bu gibi adımların devamının gelmesi gerektiğini ifade edip “Nükleer güç sahibi olan İsrail’in de uluslararası anlaşmaları imzalaması, onaylaması lazım” dedi.
İngiltere Kraliyet Askeri Etütleri Enstitüsü araştırma görevlisi Shashank Joshi, BBC için kaleme aldığı , Suudi Arabistan’ın İran anlaşmasına ilişkin tedirginliğini, “ABD’nin İran’a kapılarını açmasıyla beraber bölgedeki müttefikleri İsrail ve Körfez ülkelerinin çıkarlarını koruma eğilimini kaybetmesine” bağlamıştı.
Uluslararası ve bölgesel güçlerin dikkatlerini Suriye’den İran ve P5+1 ülkeleri arasındaki anlaşmaya çevirmesi de diplomatik güç odaklarının değişmiş olabileceğine işaret ediyor.
Zira, bölgede Suriye’deki iç savaşın tetiklediği ‘mezhepsel gerginliğin’ yeniden şekillendiği iddia edilen Ortadoğu coğrafyasına nasıl tesir edeceği de merak ediliyor.
“Suriye’de Şii-Sünni ayrımı derinleşiyor mu?” sorusuna İhsanoğlu, “Suriye’deki olayların da hareket noktası mezhep din değil. Halen rejim safında savaşanlar arasında Sünniler de var. Muhalefet tarafında da yalnızca Sünniler değil, başka mezheplerden olanlar da var” yanıtını veriyor ve Suriye’deki çatışmalar için şu yorumu yapıyor:
“İhtilaf rejim meselesidir. Kavga, halkın meşru taleplerinin demokratik bir nizamın tesis edilmesi, seçimlerle hükümetlerin gelip gitmesi ve çoğulcu demokratik bir sistemin kurulması, hür ve demokratik bir anayasanın tesis edilmesi etrafındadır. Ama savaş durdurulmadığı takdirde bu bölünmeler, çatışmalar, kutuplaşmalar artacaktır.”
İslam Birliği Teşkilatı'nın Mısır’da ordunun yönetime el koyup Muhammed Mursi’yi görevden almasına ilişkin tavrını yeterince sert bulmayan Türkiye hükümeti eleştirilerini dile getirmiş; İhsanoğlu'nun liderliğindeki örgütün “görevini yapmadığı” suçlamasını dile getirmişti.
İhsanoğlu, Mısır’daki mevcut durum ve eleştiriler için “Benim Mısır’da olan biten hakkındaki şahsi görüşlerimle kurumsal görüşlerim arasında çok büyük fark var” diyor ve teşkilatın tutumunu anlatıyor:
“Teşkilat olarak yaptığımız beyanatlarda Mısır’daki iktidarın zorla değiştirilmesi kabul edilmiş bir hadise değildir, bir an evvel iktidarın tekrar meşru zeminler üzerine oturtulması, anayasanın halkın oyuna sunulması, seçimlerin adil ve şeffaf yapılması ve halk idaresiyle gelen bir iktidarın yeniden kurulması konusunda açık tavır koyduk. Biraz abartıldı, bazıları tarafından. Türkiye’de basın polemik yaratmayı seviyor, ben de polemik içinde olmayı sevmiyorum.”