İhsan Eliaçık'tan Öcalan ve İslam bombaları!
Abone olÖzgür Gündem'e konuşan muhalif İslamcı aydın İhsan Eliaçık, Diyarbakır'da toplanacak olan "Demokratik İslam Konferansı"nı anlattı...
İNTERNETHABER.COM
Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine hazırlıkları
tamamlanan ve önümüzdeki günlerde Diyarbakır'da toplanacak olan
"Demokratik İslam Konferansı"nın çağrıcılarından
olan muhalif İslamcı aydın İhsan Eliaçık Kürt
hareketininsi Özgür Gündem'den Kenan
Aydın'ın sorularını yanıtladı.
ÖCALAN'IN MEDİNE SÖZLEŞMESİNE ATIF YAPMASI ÇOK ÖNEMLİ
Öcalan'ın "Medine sözleşmesi"ne atıf yaparak dile getirdiği "Demokratik İslam" kavramını yorumlayan Eliaçık "Öcalan’ın buna gönderme yapması çok önemli bir gelişme." dedi:
Bu noktada kapitalist moderniteye karşı Öcalan’ın Demokratik Uygarlık Manifestosu kitabında söyledikleri ile Medine Sözleşmesi’nde anlatılmaya çalışılanlar örtüşüyor. Öcalan’ın zihninde geliştirmeye çalıştığı toplum projesi ile bizim Medine Sözleşmesi’nden ilham alarak yıllardan beri söylediğimiz şeyler bu noktada örtüşüyor.
İşte röportajdan çarpıcı
bölümler:
BU KONFERANSI DEVLET DIŞI SİVİL BİR
OLUŞUM DÜZENLİYOR
İlk olarak Demokratik İslam Konferansı ile başlamak
istiyorum. Bu konferansı Ortadoğu, Türkiye ve İslam dünyası için
önemli kılan nedir, hangi ihtiyaçtan doğdu?
Bu konferansın en önemli özelliği, devlet dışında bir sivil oluşum
tarafından yapılıyor olmasıdır. Bugüne kadar yapılan diğer
konferanslardan farklı olarak bölgenin sahici sorunlarından
kaynaklanıyor olması. Ortadoğu’da her yer kan gölü, insan hakları,
demokrasi, hak-hukuk, adalet yerlerde sürünüyor. Özellikle
Suriye’de ortaya çıkan İslami hareketler, bir takım Selefi gruplar
Alevilerin, Kürtlerin kanı, malı, ırzı, namusu helaldir diye
fetvalar veriyor. Demokrasi, insan hakları, özgürlük söylemi
kafirlik olarak görülüyor. Beş yüz sene öncesinin, yedi yüz sene
öncesinin fıkıh kitaplarıyla idare eden, imparatorluklar döneminde
kalma siyasetnameleri siyasi felsefede kullanmaya kalkan böylesi
bir ortamda Demokratik İslam Konferansı yapılacak.
MEDİNE SÖZLEŞMESİNİ KÜRTLERİN
GÜNDEMİNDE ÖCALAN SOKTU
Sayın Öcalan bu kongreyi önerirken Medine Sözleşmesi’ne
atıfta bulunmuştu. Nedir bu Medine Sözleşmesi? Kimler arasında
yapılmış, nasıl bir toplumsal mutabakat sağlamıştır, bu güne
uyarlanma şansı var mı?
Medine Sözleşmesi peygamberimizin Kur’an’ın temel değerlerinden
hareketle Medine’de gerçekleştirmeye çalıştığı bir arada yaşama
formülüdür. Yani bir toplum projesidir. Medine Sözleşmesi bir
müddet sonra yürürlükten kalktı, anlaşma bozuldu. Ama bu girişimin
kendisi önemli. Peygamber Medine Sözleşmesi’nde ortak paydada
farklı inançları buluşturmaya çalıştı. Ama bu kadar önemli bir
sözleşme uzun yıllar boyunca Müslümanların gündemine hiç girmedi,
hiç dönüp bakmadılar. Medine Sözleşmesi’nden ilham alarak farklı
inançların bir arada olduğu çoğulcu bir yapı gelişmedi. Türkiye’de
doksanlı yıllarda bir dönem tartışıldı. Ben yazdığım Adalet Devleti
kitabında bir bölüm açtım. 90’lı yıllarda Ali Bulaç da gündeme
getirmişti. Ali Bulaç sanırım Diyarbakır’daki konferansta da Medine
Sözleşmesi ile ilgili bir sunumda bulunacak. Bunu biz tekrar
gündeme getirmek istiyoruz. Öcalan’ın yönlendirmeleriyle Kürtlerin
de gündemine girdi. Öcalan’ın buna gönderme yapması çok önemli bir
gelişme.
SINIRSIZ, SINIFSIZ, SÖMÜRÜSÜZ BİR
DÜNYA
Yani Medine Sözleşmesi referans alınarak faklı kültürlerin,
inançların bir arada yaşaması sağlanabilir...
Evet. Fakat Medine Sözleşmesi’nde daha çok farlı inançlar vardı.
Biz ona farklı kimlikleri, mezhepleri de ekliyoruz, ne kadar
farklılık varsa hepsini ekliyoruz. Diyoruz ki, peygamberimizin
Medine’de yaptığı gibi hak-hukuk temelinde, eşitlik temelinde
buluşalım. Evrensel değerlerde buluşup barış içeresinde bir arada
yaşamanın formülünü geliştirelim. Araya sınır koymadan, sınıf
yaratmadan, birbirimizi sömürmeden, birbirbirine saldırmadan ve
savaş çıkartmadan barış içerisinde yaşayalım. İşte bunun formülüdür
Medine Sözleşmesi.
ÖCALAN'IN TOPLUM PROJESİ YILLARDIR
SÖYLEDİKLERİMİZLE ÖRTÜŞÜYOR
Farklı inançların bir arada yaşamasının hukuku ve ilkeleri
Medine Sözleşmesi’nin ilkeleri olabilir diyorsunuz?
Tabi. Ama bunun dışında da belli başlı kavramların esas alınması
gerekir. Mesela, rıza. Bunun rızaya dayalı olması gerekiyor.
Çoğulcu olması gerekiyor. Tek tipçi olmaması gerekiyor. Kur’an’ın
Rum Suresi, ‘sizin dilleriniz ve renkleriniz Allah’ın
ayetlerindendir’ diyor. Dil zaten bildiğimiz anadillerdir,
renklerde kimliklerdir, inançlardır, ritüellerdir,
gelenek-göreneklerdir. Medine Sözleşmesi işte bunun örneği. Bu
noktada kapitalist moderniteye karşı Öcalan’ın Demokratik Uygarlık
Manifestosu kitabında söyledikleri ile Medine Sözleşmesi’nde
anlatılmaya çalışılanlar örtüşüyor. Öcalan’ın zihninde geliştirmeye
çalıştığı toplum projesi ile bizim Medine Sözleşmesi’nden ilham
alarak yıllardan beri söylediğimiz şeyler bu noktada örtüşüyor.
BATI SÖMÜRGECİLİĞİ İSLAMA KAN
BULAŞTIRDI
Peki barış dini olan İslam, nasıl şiddetle anılan, kanla
bir araya gelen bir dine dönüştü? Bunun nedenleri
nelerdir?
Batılıların İslam dünyasındaki sömürgeci işgal faaliyetleri neden
oldu. Bu işgal faaliyetlerine karşı birçok İslamcının tepki
göstermesi, bu tepkiyi gösterirken de işi çığırından çıkarmaları...
Yani adam önce işgalcilere karşı savaşacağım diye onların
askerlerini öldürüyor. Sonra onlara destek verenleri öldürüyor,
sonra sivilleri öldürüyor. Sonra kendisine muhalif düşünen herkesi
işgalcilerle işbirliği yaptı diye düşünüyor. Böyle bir şiddet
sarmalının içerisinde kaybolup gidiyor. Halbuki İslam’da savaşın ve
barışın hükümleri vardır. Yani öldürdüğün düşmanın cesedini bile
saygıyla kaldırmak zorundasın. Eğer savaşmak zorundaysan savaşın
bir ahlakı vardı. Bunlar dümdüz edilmiş, hiçbiri tanınmıyor, her
şey yakıp yıkan, serseri hareket dönüşüyor. Sonra da buna cihad
deniliyor.
KÜFÜR OLACAKSA SALTANAT
KÜFÜRDÜR
Bu sorum, bir önceki cevabınızla bağlantılı olacak. İslam
dünyasında İslam ve demokrasi bir araya gelemez, birbirine çok uzak
şeyler düşüncesi hakim gibi. Bu algının nedeni, yapılan bu işgal
hareketleri mi? Yani demokrasi ve İslam ilişkisi nasıl
olmalıdır?
Medine Sözleşmesi bence adına demokratik İslam anlayışı dediğimiz
anlayışın ilham kaynağıdır. Kur’an’daki Meşveret ayetleri ve rıza
ayetleri, İslam’ın demokratik yorumunun da aynı zamanda ilham
kaynağı olabilir. İslam dünyasında şöyle bir anlayış gelişmiş:
Mesela saltanata küfür demezler ama demokrasiye küfür derler.
Halbuki küfür olacaksa saltanat küfürdür. Çünkü bir kişi tanrı
yerine geçiyor. Ama yüzyıllar boyunca saltanat devam ettiği için
1300 yıl boyunca İslam tarihinde saltanattan başka bir şey
görmediğimiz için saltanat dediğin zaman kimsenin tüyleri diken
diken olmuyor. Ama demokrasi dediğin zaman tüyleri diken diken
oluyor. Çünkü İslam dünyasındaki bütün işgal hareketleri demokrasi
adına yapıldı. Dolayısıyla demokrasi bizi işgal eden Batılıların
sembolüne dönüştü. Halbuki saltanatta Bizans’tan geliyor. Muaviye
tarafından Bizans’tan örnek alınarak oğlu Yezid’le beraber çifte
biat alınarak İslam dünyasına sokulmuştur. İslam’ın demokratik
yorumu Bizans’tan saltanat, harem hayatı, saray hayatı ithal
edilerek boğuldu. Saltanat, İslam’ın siyasi reformlarının
gelişmesine engel oldu ve onu boğdu.
KURAN YÖNETİMİN YAPISINI BİRÇOK
KAVRAMLA AÇIKLIYOR
Peki İslam bir siyasal yapılanmayı nasıl tarif
ediyor?
Kur’an yönetimin nasıl olması gerektiğini birçok kavramla
açıklıyor. Bir; adalet, yönetimin amacı adalet olmalıdır. İkincisi;
emane, yani yönetim dediğin şey halkın bir emanetidir, Allah’ın bir
lütfu değildir. Üç, ehliyet: Yönetime ehil olanlar gelmelidir. Kim
bu işi anlıyorsa o gelmelidir. Dördüncüsü; meşveret, yani
danışılarak işler yürütülmelidir. İşte demokrasi de burada İslam’la
örtüşüyor. Meşveret kelimesi Türkçe’de ancak üç kelime ile tercüme
ediliyor: Açıklık, seffaflık ve katılımcılık. Çağımızda buna
demokrasi deniliyor.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN