İftar çadırı…

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

Dün akşam Habertürkte, Parantez adlı programı izlerken, bir kere daha, her yıl kurulan Ramazan çadırlarını kuranların amacının, fakir fukaranın karnını doyurmak olmadığını, oy avcılığına çıkmış partilerin bir tuzağı olduğunu anlamış bulunmaktayım ve büyük üzüntü içerisindeyim.

 

Programda, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı CHP"li Macit Özcan ve Huzurkent Belediye Başkanı AKP"li Mustafa Akgül arasındaki tartışma, oy avcılığının bir belgesiydi, tıpkı Şaban Dişli"nin rüşvetinin belgesi gibi kocaman ve gözler önündeydi.

 

Olay şu:

 

CHP"li Büyükşehir Belediyesi"nin her yıl Ramazan çadırını kurduğu alana valilikten izin almadan AKP"li Huzurkent Belediyesi"nin çadır kurmak istemesi.

 

Kavga böyle başlıyor:

 

benim alanıma çadır kuramazsın!

 

CHP"li Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan, AKP"li Huzurkent Belediye Başkanı Mustafa Akgül"e soruyor:

 

“Neden kendi belediye sınırların içinde kurmuyorsun çadırı?”

 

-...?

 

Yanıt yok…

 

(Herhalde kentin adı gibi huzurlu bütün sakinleri Huzurkent"in, ihtiyacı olan yok demek ki!)

 

Çünkü amaç, fakir halkı doyurmak falan değil, reklam yapmak, adını duyurmak, partinin adını ve özellikle kendi adını, çadırın üzerine, çadıra giden yollar üzerine, kocaman kocaman yazmak.
 
Ve tekrar soruyor CHP"li Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan, AKP"li Huzurkent Belediye Başkanı Mustafa Akgül"e:

 

“Neden boy boy resimlerini astın her yere?”

 

Cevap çok ilginç:

 

“E yardımın çoğunu ben yapıyorsam koyarım tabii resmimi!”

 

Aslında şaşırmıyorum, amaçlarını biliyorum çünkü.

 

Tecrübeyle sabit!

 

Ve dikkatimi bir şey daha çekiyor, ikili arasında kavga sürerken…

 

CHP"li Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan diyor ki: “Ben 10 yıldır aynı yerde çadır kuruyorum, halkı doyuruyorummm.”

 

E pes yani!

 

Kimin parasıyla?

 

Bizim paralarımızla…

 

Daha ne diyeyim?

 

Arkasında kameralarla, aslında kameralar olmasa asla gitmeyecekleri o kenar mahallere gidip, üzerlerindeki milyarlık kıyafetlerle yer sofrasına oturup poz verenler de bunlardandır.

 

Hiçbirinin samimiyetine inanamıyorum, ne böylesine mübarek günlerde ne de sıradan günlerde…

 

Yine bükük boynum, yine üzülüyorum, ekmek kuyruklarında, çadır kuyruklarında yüzlerini gizleyerek bekleyenlere…

 

Bir sıfat bile bulmak zor…

 

İnsanları bu hale düşürenlere…

 
Şahitsiniz işte...