İclal Aydın'ın büyük dramı! Bir sabah uyandı ve tanımadı...
Galerinin tamamı için tıklayınızANNELİK, VİCDAN YARALARI TAŞIMAKMIŞ - Annen senin başka bir kadın olmanı mı istiyordu? - Bence öyle. Avukat olmamı istiyordu. Öyle oyunculuk filan hoşuna gitmiyordu. Ama çok okuyan bir çocuk olmam ve kalemimin kuvvetli olması, takdir ettiği nadir özelliklerimdendi. Bana söylemezdi ama beni başkalarına şöyle överdi: “Genel kültürü pek iyidir, gece gündüz eline ne geçse okur!” Sonra sonra oyunculukla ilgili duvarları yıkıldı. Özellikle ‘İki Aile’ dizisinden sonra. Gazetede köşe yazmaya başladıktan sonra da Ankara’da benimle gurur duyduğunu anlatırlardı. İlişkimiz de değişmeye başlamıştı. Bana karşı daha nazik, daha sıcaktı. Sık sık, “Seni büyütürken çok hatalar yaptım. Ben de çok gençtim. Doğrusu öyle olur zannettim” diyordu. Bir gece Ankara’dan beni aradı, “Sen o simidi niye yememiştin?” diye ağlıyordu telefonda... - Neydi ki o simit hikâyesi? - 4-5 yaşındaymışım, annem de en fazla 25. Sokakta komşunun çocuklarıyla oynarken simitçi geçmiş. Çocuklar alınca ben de almışım. Simitçiyi de parasını alsın diye eve yollamışım. Annem çok kızmış, eve çağırmış beni. Kapıdan girdiğimde de kıyamet kopmuş. Çok korkmuş, çok ağlamışım ve simidi ayakkabılığın üzerine bırakmışım. Kısa bir süre sonra siniri geçince, fazla sert davrandığını düşünmüş. “Altı üstü bir simit ama emrivaki yapmayı öğrenmemeli!” diye düşünürken, bir kere ısırıp bıraktığım simidi görmüş. Babamla yalvarmışlar bütün gece simidi yemem için. Yedirememişler! Aradan geçen 30 yılın ardından bir gece annemin aklına düşmüş o simit. “Ben de çocuktum. Bilemedim, çok hırpaladım seni. Disiplinli olmak istiyordum. Ama kızım, sen niye yemedin o simidi?” diye ağlıyordu telefonda. Annelik, kapanmaz vicdan yaraları taşımakmış. Telafisi yok kayıp zamanın ama son yıllarındaki bu konuşmaları, gönül alma çabalarını anımsadıkça içimde bir yer var, orada sanki hep çiçek açıyor.