"Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş mütareke imzalanmıştı
Filistin’den çekiliyorduk birkaç arkadaş subayla karşı tarafın
subaylarıyla çekilme işlerini görüşmek için görüşmeye gittik. Karşı
tarafta Fransız üniformalı bir subay bana sık sık bakıyor gözünü
benden ayırmıyordu ben buna bir mana veremiyordum.
Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve:
“Nasılsın Ömer Seyfettin” dedi.
“Beni nerden tanıyorsun, ben bir yüzbaşıyım, öyle tanınacak
kadar üst düzey bir komutan değilim” dedim.
“Ömer ben seninle İstanbul da askeri lisede beraber okudum,
ben falancayım” deyince hayretler içinde baktım,
hatırladım.
Hep dini, Kur'an-ı Kerim’i, inanç değerlerimizi eleştiren,
Osmanlıyı ve ecdadımızı devamlı kötüleyen, vatan-bayrak sevgisi
olmayan bir öğrenci idi amma yine de Fransız subayı olması normal
değildi.
“Peki nasıl böyle oldun?” dedim.
Dedi ki: “Ne zaman bir savaş olsa Türkler galip gelse içimde
üzüntü oluyordu, Türkler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç
oluyordu, çoğu zaman kendimi ayıplıyor neden böyleyim diyordum. Bir
gün anneme ısrarla bunun sebebini sordum. Dayanamayacağım anlatayım
dedi. İstanbul hastanesinde görevli bir Fransız doktor vardı,
hastaneye gidip gelirken onunla birlikte oldum ve sen o Fransız
doktorun oğlusun, babanın bundan haberi yok, şimdi sen öğrendin
dedi.
Zaten babam diye zannettiğim kişi çoktan ölmüştü.
O hastaneye gittim ‘şu tarihte burada çalışmış şimdi
Fransa’ya dönmüş olan şu isimli doktorun adresi var mı?’ dedim,
adresi verdiler.
Fransa’ya gittim, babamı buldum, olanları, annemin anlattığı
sözlerini söyledim. ‘Her şeyi unutmadım, anneni gerçekten
sevmiştim’ dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı. Fransız
okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız
subayı olarak karşındayım Ömer Seyfettin”
Yukarıdaki hatıra ünlü edebiyatçımız Ömer Seyfettin’e
ait.
Ömer Seyfettin’in bu hatırası bugün yaşadığımız birçok
olaya da ışık tutar nitelikte.
Bir haftadır Azerbaycanlı kardeşlerimiz ülkelerini otuz
yıldır işgal eden Ermenistan ile savaş halindeler.
Ve ne mutlu ki Azeri kardeşlerimiz zafer üzerine zafer
kazanıyorlar, işgal altındaki topraklarını Ermenilerin
elinden kurtarıyorlar. Ve bunda da bir nebze Türkiye'nin katkısı
var ise bu daha da gurur verici bir durum.
Zira uzun yıllar komşular nezdinde de emperyal güçler nezdinde
de silahlı ve askeri gücümüzün ve dahi siyasi gücümüzün
zaaflarından dolayı hem söz sahibi olamıyor hem de mazlumun yanında
olmayı bırakın hakkımızı dahi savunamıyorduk.
Özgüvenimiz ve medeniyet nişanlarımızın yeniden parlamaya
başladığını görmek ülkem adına hakikaten gurur verici.
İnşallah en kısa zamanda Azerbaycan işgal edilmiş
topraklarını tamamen hürriyetine kavuşturacaktır.
Bu gelişmeler karşısında bir Türkün mutlu olmaması, sevinmemesi
düşünülemez. Biraz önce zikretmiş olduğum konu üzere ve millet
birliği üzerine mutlu olunması gereken bir süreç.
Ancak gelin görün ki başta bazı siyasetçiler olmak üzere bir
sürü insan Azerbaycanlı kardeşlerimizin başarılarından son
derece rahatsız.
Adeta “Ermeni’den çok Ermeni” gibi
davranıyorlar, Türkiye’yi ve Azerbaycan’ı zor duruma düşürmek için
ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Aslında bu davranışlar yeni değil.
PKK terörü karşısında da gördük bu tarz
davranışları.
Terör sevicileri, teröristlerin ardından göz yaşı
dökenler yabancımız değil yani.
Son bir haftadır Ermenistan için gözyaşı dökenleri
görünce nedense aklıma Ömer Seyfettin’in yukarıda yer
verdiğim hatırası geldi aklıma.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna
az…