İbrahim Tatlıses ölümünü izleyecek!
Abone olİstemez miydiniz, vefatınızdan sonra yaşanacakları musalla taşından değil, tabutun dışından izleyebilmeyi?..Kim timsah gözyaşı döküyor, kim samimi?
"Tatlıses’in ölüm provası...
Her kula nasip olmayacak bir
ayrıcalık...
Bilinci yerine geldiğinde, saldırının görüntülerini
izleyecek, celladının elinde parıldayan silahtan kurtulabilmesine
hayret edecektir.
Kendisi hakkında yazılanları, söylenenleri, hastaneye
sökün edenleri görecektir.
Kendi cenaze törenini izler gibi..."
Yukarıdaki usta işi satırlar Milliyet Gazetesi yazarı Can Dündar'a
ait.
Dündar her insanın kendi ölümünü izlemek istediğini bunun
provasının da İbrahim Tatlıses'e kısmet olduğunu şöyle dile
getirdi:
- Tanrının şanslı kuluymuş: Bir kez daha ölüler ülkesinin
hududundan döndü İbrahim Tatlıses...
Beynine yönelen kurşunun milimetrik sapması sayesinde, tam
anlamıyla, “kılpayı” kurtuldu.
Onun feryat gibi çınlayan sesini bir daha öyle duyamayabiliriz
belki, ama kendisi yaşayacak; belli...
Ömrü bol olsun!
* * *
Burada ecelin defedilişi kadar etkileyici bir şey daha var:
Tatlıses’in ölüm provası...
Her kula nasip olmayacak bir ayrıcalık...
Bilinci yerine geldiğinde, saldırının görüntülerini izleyecek,
celladının elinde parıldayan silahtan kurtulabilmesine hayret
edecektir.
Kendisi hakkında yazılanları, söylenenleri, hastaneye sökün
edenleri görecektir.
Kendi cenaze törenini izler gibi...
* * *
İstemez miydiniz, vefatınızdan sonra yaşanacakları musalla taşından
değil, tabutun dışından izleyebilmeyi?..
Kim timsah gözyaşı döküyor, kim samimi; bizzat görebilmeyi?..
Hangi küskünlerin, “keşke”lerin ağırlığıyla hastaneye koşturduğunu,
hangilerinin ecel karşısında bile kindarlık ateşiyle tutuştuğunu
öğrenebilmeyi?..
Dostların, fesatların, hısımların, hasımların, dargınların
başucunuzda bir araya gelmesine, sizi bilenlerin bu ilk ve son
zirvesine, bu sevdalılar resmigeçidine tanık olabilmeyi; buz
bakışları, son kıskançlıkları, pişmanlık sözlerini, veda buselerini
hissetmeyi?
Doğumunuzdan sonraki bu en büyük katılımlı özel törende, bu son
randevunuzda başrol oynayabilmeyi?..
* * *
Bunu yaşayan biri nasıl devam eder acaba yaşamaya?..
Ölümle bu kadar yakınlaşmak, ömre ne ?
Emrihakla böyle hemhal olmak, eceli daha dehşetengiz hale mi
getirir; sıradanlaştırır mı?
Kendi cenazesini izlemiş biri, kopar mı hayattan; ısınır mı?
İnsan, Azrail’in ıskaladığı orağı ense kökünde hissederse, mütemadi
bir ürpertiyle hep sakınarak mı yaşar; yoksa bilgece bir
umursamazlıkla inadına Azrail’in üzerine yürüyerek mi?
Kinlenir mi hepten; yoksa nihai hakikat, ona nefretin, hırsın,
şöhretin boşluğunu öğrettiğinden affedici mi olur dönüşünde?
Ölesiye bağlanır mı hayata; yoksa her tür bağdan ebediyen uzaklaşır
mı?
Finalini öğrendiği bu oyunu daha iştahla mı oynar; bıkkınlaşır
mı?
Dünyayı oluruna mı bırakır; hepten karışır mı?
Hastane önünde bekleyen, acı çeken, gözyaşı döken, dua edenlerle
“biz” mi olur; yapayalnız ecel terleri döken “ben”cilliğinde
yalnızlaşır mı?
Kırık kafatasını karın boşluğundan çıkarıp devrik bir taç gibi
beyninin üzerine yeniden yerleştirdiğinde, “Ölümü de yendim” diye
kibirlenir mi, yoksa “Anladım; ölümden büyük yokmuş” diye
tevekkülle eğer mi başını?
* * *
Ya diğerleri?
“İyi bilirdik”i topluca ve yüksek sesle haykırdıktan sonra,
“merhum”un yaşadığını öğrenince bir “...ama” eklerler mi erken
şahadetlerinin sonuna?
Yoksa “Ademoğlu’na sağlığında iltifat etmeli, kusuru varsa ardından
değil, yüzüne söylemeli” dersini alıp hakkı helal etmenin, ölümün
panzehirlerinden biri olduğunu fark ederler mi?
“Keşke” dedikleri şey için bir şans daha yakaladıklarında, bir daha
hiç “keşke” demeyecek gibi mi yaşarlar?
Ölümden dönmeye mi, ölüme gülmeye mi özenirler?
Kör bir kurşundaki milimetrik şaşma, ne çok iz düşürebiliyor insan
hayatına?