İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Kanal İstanbul için çok tartışılacak iddiaları
Abone olİSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, beklenen Kanal İstanbul açıklamasını yaptı. İmamoğlu "Kanal İstanbul bir ihanet projesi değil, bir cinayet projesidir" diyerek çok tartışılacak iddialarda bulundu.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Kanal İstanbul'la ilgili yaptığı
açıklamaya "Ya İstanbul ya Kanal" diyerek başladı. Ardından
maddeler halinde Kanal İstanbul'un ne anlama geldiğini açıklayan
İmamoğlu en büyük tehlikenin Terkos Gölü'ne karışacak tuzlu su
olduğunu söyledi. Projenin maddi anlamda da İBB'ye büyük maliyet
yükleyeceğini söyleyen İmamoğlu, "Milletin sırtına ne için bu
yükleri yükleme çabası içindeler. Belediyeye 35 milyarlık maliyet
yüklemek demek." diye konuştu.
İmamoğlu İBB olarak Kanal İstanbul protokolünden çekildiklerini açıklamasının ardından polemik ortaya çıkmıştı. Bakan Kurum meclis kararı olmadan protokolden çekilemeyeceğini söylemişti. İmamoğlu bugün yaptığı açıklamada protokolden çekilebileceğini dile getirerek şunu söyledi:
O dönemdeki atanmış belediye başkanı meclis kararı olmadan yetkisiz bir şekilde protokolü imzalamıştır. İBB başkanı 1 Ekim 2018 de imzaladı , 12 Ekim'de meclis kararı alma yoluna gidildi. İmza hukuksuz ve geçersizdir.
"Bu toplantının hiçbir siyasi amacı yoktur" diyen İmamoğlu'nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
İhanet değil cinayet projesi
- Bu ülkenin geleceğini riske atan bir durumla karşı karşıyayız.
İBB olarak Kanal istanbul protokolünden çekildiğimizi ilan ettim.
Kanal İstanbul ihanet değil cinayet projesi. 16 milyonun varlığına
82 milyonun güvenliğine yönelik bir felaket projesidir. Ne
rant vaadedilmiş olsa da derhal vazgeçilmelidir.
Proje susuzluğa mahkum olmak demek
- Kanal İstanbul projesi susuzluğa mahkum olmak demektir. 8 bin 500 yıldır varolan su kaynaklarını kaybedeceğiz. Devlet Su İşleri ve İSKİ raporları felaketin boyutlarını tek tek anlatıyor. Terkos Gölü'ne tuzlu su karışacak. Gölün ebediyen su kaynağı sıfatını yitirecek olması önemli bir ihtimaldir. Sazlıdere Barajı da tümüyle işlevsiz kalacak.
Kanal İstanbul projesi susuzluğa mahkum olmak demektir. En büyük tehlike Terkos Gölü'ne karışacak tuzlu su. Tüm yeraltı sularına ve Terkos Gölü'ne tuzlu suyun karışacağı aşikar.
Kaybedilen kaynakların telafisi yok
- Devlet Su İşleri raporunda çatlaklardan sızacak tuzlu suyun su kaynaklarına sızacağı belirtiliyor. Kaybedilecek su kaynaklarının alternatifi de bulunmamaktadır. Geçirgen zeminden dolayı Terkos'a tuzlu su sızacağı kesin. Buradaki tek tehlike de susuzluk değil. Yeraltı sularını da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Stratejik su kaynaklarını kaybedeceğiz karşılığındane alacağız. Su gitti sükse yapacağız. Kime? Onu da bilmiyoruz. Koca bir hiç alacağız.
Deprem riski tetikleniyor
- Kanal İstanbul demek deprem riskini tetiklemek demektir. Cinayet demenin başka sebebi de deprem önlemi önceliği dururken can kayıpları kapıda beklerken bunu konuşmak bile cinayettir. Küçükçekmece gölünden fay hattı geçiyor. Merkezi hükümet bunu değiştirdiğini açıklayabilir. Kanal güzergahı boyunca yapılacak yapılaşma insanlarımız için risk taşıyor. Deprem bu bölgenin değiştirilmez gerçeği.
11 kilometreden Kuzey Anadolu Fay hattı, 30 kilometre öteden Çınarcık fay hattı geçiyor. İnşaatlarla ortaya çıkacak yüklemelerin depremin şiddetini artırabileceği belirtiliyor. Bilim insanları hepimizi ikaz ediyor.Göre göre felakete neden davetiye çıkarıyoruz.
İstanbul'un doğasını katletmek demektir
- Kanal İstanbul İstanbul'un doğasını sonsuza kadar katletmek demektir. Hem de katrilyonlar karcayarak katletmek demektir. Milli ve stratejik su kaynaklarımızı kurutacaksınız. Çevreye ve ekosisteme zarar vereceksiniz. Kanalın etrafında dev gökdelenler var. Mecliste etrafında tek bir konut diyenler var. Bakan şimdi 500 bin kişilik bir akıllı şehirden bahsediyor. 50-60 katlı binaları çok güzel diye anlatıyorlar. Ticaret alanları lojistik alanlar gelecekmiş. Yine beton yine beton. 1 milyon 150 bin diyorlarsa siz onun altını 2 milyon ile çizin. ÇED raporunu hazırlatanlar bölgedeki yapılaşmadan hiç bahsetmiyorlar. Bölgede yapılaşma olmayacakmış gibi bir rapor hazırlanmış.
Kanal İstanbul İstanbul tarihini talan etmek demek
- Bugün İstanbul'un başı doğa ile dertte. Yok edeceğiniz tarım ve orman alanları bu şehrin yaşam destek sistemi. Küçükçekmece gölünden Sazlıdere'ye kadar olan alan su kaynağıdır. Küçükçekmece yarı tuzlu olduğu için deniz canlılarının üreme sahası. Bu kentin balığından kuşuna, yaban kayvanlarına sahip çıkmazsak hayatta kalabilir miyiz? Boğazdaki birkaç kazayı referans gösterip kanalın bitmesiyle Boğaziçi trafiği azaltılacakmış. O da boğazdaki tarihi dokunun korunmasını sağlayacakmış. Boğaz trafiğinde yıllara göre bir artış yok. ÇED raporunda kayda değer bir azalış var. 17 milyon metrekarelik sit alanı etkilenmektedir.
"Kanal İstanbul demek gelir rüyası görmek demek"
Kanal İstanbul demek gelir rüyası görmek demek. Rüyaya yatıp koyunları saymak gibi bir şey. Bu konu hassas bir konu. Devlet, kamu yönetimi, bilimin aklının neresinde kaldığının geldiği en trajik noktadayız. 'Panama, Süveyş Kanalı yapıldı, orada büyük paralar kazanıldı, Türkiye kazansın istemiyorsunuz' diyorlar. Panama Kanalı gemilerin yolunu 13 bin kilometre kısaltıyor. Süveşy Kanalı ile Afrika Kıtası'nı dolaşmamış oluyorsunuz. Ortalama 6 bin kilometre. Kanal İstanbul? Gemiler için yoldan tasarruf söz konusu değil ki. Hatta aynı mesafe. Yukarıdan aşağı gelen, Marmara'dan Karadeniz'e gidip akıntı nedeniyle en az 3-4 saat sürecek. Boğaz'dan bedava geçmek varken neden Kanal İstanbul'dan geçsin. Hangi akıllı kaptan buna 'evet' diyecek.
"TEM ve E-5 sık sık kapatılacak"
Bu İstanbulluları trafikte perişan etmek demek. Köprülerle tadil edilmeye çalışılacak ulaşım hatları, yeni ulaşım talepleri demek. İstanbul adası Trakya'dan ayrılacağı için yeni bağlantı köprüleri demek. Çizgi ile çizdikleri köprüler inşaatın başlaması ile TEM ve E-5 sık sık trafiğe kapatılacak. Trafikteki boyut belirsiz, çile. Proje planlanmış olan metro hatlarını da derinden etkiliyor.
"İstanbul'da trafiğin yüzde 10 artması demek"
Kanal İstanbul demek, en büyük dertlerdendir bu, 50 yıllık hafriyat demek. Ortaya çıkacak hafriyat tam bir muamma. Bunun ulaştırma uzmanları simülasyonunu bile yapamaz. Filmde kamyonlar bile birbirine çarpar. Marmara gibi Karadeniz girişinde de liman kurulacak. Allah'ın lütfu denizi dolduracağız. Çıkan hafriyat Güngören, Bağcılar, Esenler'deki kıymetli hemşehrilerim duysun. Bir anda o alanın 30 metre yukarı çıktığını düşünsün. Bu kadar büyük bir faciadan bahsediyoruz. İstanbul trafiğine 10 bin hafriyat kamyonu daha katılmış olacak. 3.4 milyon daha yeni yolculuk oluşacak İstanbul trafiğinde. Bu da en az trafiğin yüzde 10 artması demek.
Nüfus patlayacak
Kanal İstanbul demek İstanbul’a 1.2 milyonluk yeni nüfus demek.
Bunu ben demiyorum onların raporları diyor. Bu bununla kalmaz
diyorum, İstanbul’da bir milyon dedikleri yer üç milyon oldu. Ben
dedim en az iki milyon bu rakam ama arkadaşlarım beni dinlemediler,
bu rakamı yazdılar. Altı tane Beşiktaş demek bu. Bu büyüklükteki
bir bölgeyi oraya yerleştireceğiz demek. Bu şehirde bir milyonun
üzerinde de konut stoku var ha.
Tüm Marmara bir zaman Haliç’in koktuğu gibi kokacak. Silivri’de yazlığı olanlar, Beylikdüzü, Bakırköy’de Maltepe’de Kartal’da, Yalova’da yani tüm Marmara’dan yararlanan milyonlarca insan bundan etkilenecek.
Mezarlıklar taşınacak
– Kanal İstanbul demek maneviyatı yok etmek demek. Mezarlıklar Müdürlüğü’nün raporuna göre mezarlıklar proje alanında kalıyor. Bu coğrafyada ölüye bile rahat vermiyorsunuz. ÇED inceleme alanında kalan mezarlıklar var. Arnavutköy, Küçükçekmece, Başakşehirde pek çok mezarın taşınmasını mecbur kalınabilir. Yapmayın bu zulmü. Yazıktır.”
Kanal İstanbul demek 82 milyonun sırtına en az 110 milyar liralık vergi bindirmek demektir. Ben onu iki ile çarparım yanılmam. Kanaldaki taşınmazların bulunduğu alan imara açılırsa 1450 kamulaştırmasız el atma davasıyla karşı karşıyayız. Buradan çıkacak mali yük DSİ tarafından karşılanamayacak boyuttadır. Özel şahıslara ait kamulaştırma bedelleri bile milletin sırtına yüklenecek. Bu laf ortaya atıldıktan sonra oradaki arsa manipülasyonları da ayrı bir boyut.
"Proje, Montrö Rüyası görmek demek"
Bu proje Monrö rüyası görmek demek. Gelelim meşhur Montrö'ye. Öncelikle Anayasamızın 90 maddesine göre uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde. Denizsel ve karasal etkiler bizi 7 uluslararası sözleşme ile de bağlıyor. Dünyanın en önemli barışa dönük aktörüyüz. Biz bu coğrafyanın barışa dönük teminatıyız. Kimse bizim bu eksenimizi başka yöne kaydırmaya çalışmasın. Montrö Sözleşmesi anlatıldığı gibi olumsuz değil. Türkiye'yi ve diğer Karadeniz kıyısı ülkeleri koruyan bir sözleşme. Anlaşma sayesinde neredeyse 90 yıldır Karadeniz bir barış denizidir. Karadeniz'de kıyısı olmayan ülkelerin gemileri Karadeniz'de en fazla 21 gün kalır. Kanal İstanbul açıldığında bu koruma kalkanının ortadan kalkması söz konusu. Sözleşmenin 2. maddesine göre gemiler, Kanal İstanbul'dan geçişe de zorlanamaz. Kanal ile Türkiye para kazanacak savı uluslararası hukuk karşısında da geçersizdir, hayaldir. Siz rüya görebiliyorsunuz ama bizim işimiz gerçeklerle.
KANAL İSTANBUL OLMAYACAK
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 'Protokolden çekilmeniz projeyi nasıl etkileyecek?' sorusuna şu yanıtı verdi: Proje olmayacak ki. Proje yapılmayacak. Projeden çekilmemiz, yok olmamız demek değil. Olmaması için hukuki mücadelemizi sonuna kadar gerçekleştireceğiz.