Dünyaya geldiği zaman, yeryüzündeki bütün putlar, tapınılan heykeller yüzüstü devrildiler. Beşiğini melekler sallardı. Beşikte iken gökteki ay ile konuşurdu. Mübârek parmağı ile işaret ettiği tarafa meyl ederdi. Beşikte iken konuşmaya başladı. Üç yaşında iken ve kırk yaşında Peygamberliği bildirildiği vakit ve elliiki yaşında mîraca götürülürken, melekler göğsünü yardı. Cennetten getirdikleri leğen içinde Cennet suyu ile kalbini yıkadılar. Her Peygamberin sağ eli üstünde nübüvvet mührü vardı. Muhammed aleyhisselâmın ise, sol kürekteki deri üzerinde, kalbi hizâsında idi. Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü. Aydınlıkta gördüğü gibi, karalıkta da görürdü. Hastalara şifâ verdi. Bebeklere süt gibi gıdâ oldu. Tükrüğü acı suları tatlı yaptı. Çocuk iken, açıklarda gezerken, başı hizâsında bir bulut da birlikte hareket ederek gölge yapardı. Bu hâl, Peygamberliği başlayıncaya kadar devam etti. Gözleri uyurken, mübârek kalbi uyanık olurdu. Bütün Peygamberler de böyle idi. Ömründe hiç esnemedi. Bütün Peygamberler de böyle idi. Teri gül gibi güzel kokardı. Bir fakir kimse, kızını evlendirirken, kendisinden yardım istemişti. O ânda verecek şeyi yoktu. Küçük bir şişeye terinden koydurup verdi. O kız, yüzüne, başına sürünce, evi misk gibi kokardı. Evi (güzel kokulu ev) adı ile meşhûr oldu. Orta boylu olduğu hâlde, uzun kimselerin yanında iken, onlardan yüksek görünürdü. Güneş ve ay ışığında yürüyünce, gölgesi yere düşmezdi. Bedenine ve elbisesine sinek, sivri sinek ve başka böcekler konmazdı. Çamaşırlarını ne kadar çok giyse, hiç kirlenmezdi. Yürüdüğü zaman, arkasından melekler gelirdi. Bunun için, Eshâbını önünden yürütür, arkamı meleklere bırakın derdi. Cebrâîl aleyhisselâm kalbini yıkayıp, göğsünü kapadığı zaman, Cennetten getirdiği mühr ile sırtını mührlemişti.