Huzursuz Bacak
Abone olÖzünü kaybeden İstanbul, çöl haline gelen fikir dünyası ve yozlaşan hayatlar
Diğer uzun hikâyelerinden farklı bir tarzı olan adlı kitabında
Kutlu, özünü kaybeden İstanbul, çöl haline gelen fikir dünyası ve
yozlaşan hayatlarla beraber, toplumda ortaya çıkan huzursuzluğu
irdeliyor.
Mustafa Kutlu, hikâyelerini olaylar üzerine kuran ve üslûbuyla
okurların damağında sohbet tadı bırakan bir yazar. Uzun hikâyelerle
adı bütünleşen Kutlu, bu kez pek de alışık olmadığımız bir tarzla
çıkıyor karşımıza. 'Huzursuz Bacak' (Dergah), üslup yönünden yine
okurla tatlı bir sohbet havası taşısa da anlatım tarzındaki
farklılıklarla Mustafa Kutlu okurlarını şaşırtabilecek bir hikâye.
"Siz bu hikâyeyi daha önce okumuştunuz" cümlesiyle başlayan kitap,
ilk paragrafında okurun dudaklarında gayr-i ihtiyâri bir tebessüm
oluşturabilir. Zira giriş bölümü, yazarın yıllar önce kaleme aldığı
'Sır' adlı kitabındaki 'Satılık Huzur' hikâyesinin başlangıcıyla
aynı. Daha sonra farklılaşarak devam eden hikaye, 80 sonrası neslin
fikir dünyasındaki sığlığı, ülkemizde, hatta dünyada bu alanda
yaşanan kuraklığı ve satılığa çıkarılmış huzurumuzu tartışmaya
açıyor.
'Satılık Huzur'dan bugüne söylenecek çok şey olduğunu düşünen
yazar, kitabında ülkemizin ertelenen ve bir türlü kalıcı çözüme
ulaştırılmayan problemlerinden bir kısmını ele alıyor. Hikâyeleri
içinde fikirlerini açıkça belirtmekten kaçınan Kutlu'nun son
hikâyesinde bu konuda farklı bir tavır takındığını görüyoruz. Bu
yüzden Huzursuz Bacak'ın; Mavi Kuş, Tufandan Önce, Uzun Hikâye gibi
yazarın bir çırpıda okunan hikâyelerine benzediğini söylemek zor.
Kutlu, bu kitabın kendisini diğer hikâyelerden daha fazla
zorladığını belirtiyor. Dolayısıyla 'Huzursuz Bacak', yazarı gibi
okurun da kafasını yoracak ve onları bu sorunlar hakkında
düşüncelere sevk edecek bir hikâye olarak görünüyor.
Huzursuz Bacak, 'Satılık Huzur' hikâyesinin idealist kahramanı
Ömer'in yıllar sonra evine dönmesiyle başlıyor. Ömer, doktora
yaptığı yurtdışından ülkeye dönünce bir yandan iş ararken bir
yandan da karşılaştığı olumsuzluklara karşı düşüncelere dalan
duyarlı bir genç. "Siz bu hikâyeyi daha önce okumuştunuz" başlığı
da her ne kadar daha önce yazılan 'Satılık Huzur'a telmih olsa da
pek çok sorunun ve yozlaşmanın yıllardır devam ettiğine yöneltilen
bir eleştiri gibi de duruyor kitabın başında. Ömer'in karşılaştığı
her sorun karşısında tıklayan bacağı ise huzursuzluğunun maddi bir
göstergesi gibi. Kahramanımızın, göç sonucu ruhunu kaybeden
İstanbul'dan manzaralara rastladıkça karamsarlığa düştüğünü ve bir
çıkış yolu bulmak için düşüncelere daldığını görüyoruz. Ömer'in iç
konuşmaları ve okuduğu metinler yoluyla okura yansıtılan fikirler,
aslında Mustafa Kutlu'nun yıllardır yazıp söyledikleri ile de
paralellik gösteriyor. Bu bakımdan geçmişte hikâyenin içine
gizleyerek anlatmaya çalıştıklarını, Kutlu bu sefer açıktan
söylüyor. Yazar, hikâye tekniği açısından bunun tehlikeli bir durum
olduğunu bilse de sanatına olan hâkimiyetiyle bu sorunu aşıyor.
Huzursuz Bacak'ta Mustafa Kutlu hikâyelerinde alışık olmadığımız
bir husus da hikâyenin ara başlıklarla ilerlemesi. Her başlıkta
farklı bir mesaja ulaşılabilen kitapta, Ömer'in gezdiği İstanbul
sokakları, eskiden bir dava etrafında bir araya geldiği arkadaşları
ve toplum düzenindeki değişimin bir çerçeve içinde toplandığını
görüyoruz. Muhafazakârlık ve din kavramları, edebiyatın fonksiyonu,
markalaşmaya karşı imzanın önemi gibi hususları tartışmaya açan
Mustafa Kutlu'nun, kapitalist dünya düzenine karşı 'kanaat
ekonomisi' kavramını önermesi de dikkat çekici. Yıllardır bizim
hallerimizi bize anlatan yazar, bundan sonraki hikâyelerinde de
değişiklikler yapmaya devam eder mi bilinmez; fakat bu kitabın
Mustafa Kutlu külliyatı içinde farklı bir yerde duracağı ve çok
konuşulacağı muhakkak.