Hüseyin Gülerce: 'Cemaatte ona toslayan gidiyor' Kim bu adam?
Abone olHüseyin Gülerce herkesin çok merak ettiği Fethullah Gülen kasetindeki sesin sahibini açıkladı. Dediğine göre bu kişiye 'toslayan' gidiyor.
Hüseyin Gülerce ile yaptığımız
röportajın üçüncü bölümünde herkesin merak ettiği bir sorunun
yanıtı ortaya çıktı.
Hatırlanacağı gibi AK Parti ile Cemaatin kaset savaşında Fethullah
Gülen'in ses kasetleri de yayınlanmıştı. O kasetlerde Cemaatten bir
kişi Gülen'e hizmet hareketinin ihaleleri, Bank Asya ve
Samanyolu Televizyonundaki bir dizinin senaryosu hakkında
bilgiler aktarıyordu.
O ses kaydı kadar Gülen'e dizi senaryosuna varana kadar herşeyi
aktaran o sesin sahibi büyük merak konusu
olmuştu.
Hüseyin Gülerce, İnternethaber'e
açıkladı:
O kişi Mustafa Özcan...
Peki kimdir bu Mustafa Özcan, cemaatteki görevi ve makamı ne?
Hüseyin Gülerce'den aktaralım;
-"Camianın içinde bu arkaşa kim toslamışsa hepsi
gitmiştir. Mustafa Özcan'a toslayıp da ayakta kalan kimse
olmamıştır"!
İşte Hüseyin Gülerce'nin Hadi Özışık ve
Hatice Kübra'ya yaptığı açıklamaların 3.
bölümü:
FETHULLAH GÜLEN'İN SES KASETİNDEKİ MUSTAFA
ÖZCAN!
-Tapelerde yapılan konuşmalar var. Hocaefendi de sizin
yazdıklarınızın ve konuşmalarınızın çok önemli olmadığını söylüyor
konuştuğu kişiye.
GÜLEN O TELEFON
KAYITLARINDA GÜLERCE İÇİN NE DEMİŞTİ? Hüseyin Gülerce'nin Mustafa Özcan olduğunu söylediği kişi Fethullah Gülen ile yaptığı ve internete düşen ses kaydında şöyle diyordu: -Bir de efendim bugünkü şeyle alakalı, bugünkü Hüseyin Gülerce'nin yazısı o sulh mü o zatıalinizin bilgisi dahilinde mi yoksa kendiğilinden mi yazdığı bir şey? Fethullah Gülen: Hatırlayamadım. Nedir O? - Efendim 3 şart koşuyor. 1. yolsuzlukların üzerine gidilsin diyor. Yani paralel yapı varsa onları tasfiye edebilir. 2. Dedikodu gıybet etmeyelim. Bu bütün ülkeyi rahatsız ediyor. Sulh yolunu teklif ediyor. Fethullah Gülen: Önemli değil. - Başüstüne |
-Mustafa Özcan'la konuşuyor. Mustafa Özcan'a
çok ciddi tepkim oldu. Ben tapelerdeki seslerin kime ait olduğunu
biliyorum, tanıyorum. Mustafa Özcan'ın sesi.
Orada benim yazımı saptırarak soruyor Hoacefendi'ye.
-"Hüseyin Gülerce bugün olumsuz şeyler yazmış ve bizim
üzerimize gelinmesini tavsiye etmiş. Bizim yaptığımız
yolsuzlukların üzerine gelinmesini tavsiye etmiş"
diyor. Halbuki ben orada hükümetle ilgili yolsuzlukların üzerine
gidilmesini yazıyorum. Kaldı ki Camia'nın da yolsuzluklarının
üzerine gidilsin gibi bir şey yazmış olsam, Zaman bu yazıyı
yayınlar mı?
NE KADAR KÖTÜ NİYETLİ OLDUĞUNU
GÖRDÜM
Ama orada Mustafa Özcan'ın ne kadar kötü niyetli olduğunu
gördüm. Mustafa Özcan çok açık bir şekilde
Hocaefendi'yi ajite ediyor. Yani ola ki Hocaefendi
benim ne yazdığıma dönüp bakmazsa, benim aleyhimde Hocaefendi'de
bir kanaat oluşması için aleni bir yalan
söylüyor.
ONA KİM TOSLASA
GİDİYOR
Benim bütün sıkıntım bu arkadaşla ilgilidir. Çünkü
bu arkadaş Hocaefendi ile sürekli konuşan birisi.
Ben onun Hocaefendi'ye doğru bilgi aktardığına, insaflı bir şekilde
davrandığına bu aktarmalarla şimdiye kadar hiç inanmadım. Ve
CAMİA'NIN İÇİNDE BU ARKADAŞA KİM TOSLAMIŞSA HEPSİ
GİTMİŞTİR. MUSTAFA ÖZCAN'A TOSLAYIP DA HİZMET İÇİNDE AYAKTA KALAN
KİMSE OLMAMIŞTIR.
-Gülen niye bunlara açık peki?
-Hocaefendi her söylediğine inanmıyor ama sürekli hep aynı kişi,
güvenlikle ilgili bilgi veriyor.
-Bu gücü kimden alıyor?
- Kendi kendime hep bu soruyu sordum "Mustafa Özcan" kimdir
diye. Dikkat edin konuşuşmalarda ekleme yapıyor.
- Hocaefendi'yi siz arasaydınız, gerçeği anlatsaydınız.
Aradınız mı?
-Ben aradığımda çıkmamazlık yapmaz ama ben aramadım. Bana karşı
hiçbir nezaketsizliği olmadı.
BEDDUA VİDEOSUNDA KİMSE BUNU DİLE
GETİRMİYOR
- Hocaefendi yeniden sohbet etmeye başladı ve "gelin
yeminleşelim" çağrısında bulundu. Yeminleşelim, boşan diyelim, vs.
Bir alim insandan bahsediyoruz. Fakat her gün bir siyeset.
Hocaefendi şimdi herkese bir talimat verse, susun konuşmayın dese.
Twitter filan da hepsi yasak. Hocaefendi'nin sözü geçer
mi?
-Geçer…
-Demek ki Hocaefendi devam ettiriyor. Ona rağmen
olamayacağına göre.
- Şunu öncelikle belirteyim. Hocaefendi'nin şahsında olan saygımda
bir eksilme yok. Kendisine olan sevgimde hiç bir eksilme yok. Ama
bu dünyada hiç kimse eleştirilmez olmamalı. Çünkü biz insanız.
Eleştirebilmeliyiz. İnsanlar da kendilerinin eleştirilmesinden
rahatsız olmamalı. Fakat bu eleştiri nezaketle yapılmalı. Hakaret
etmeden, suçlama yapmadan yapılmalı. Benim sevdiğim, hürmet
ettiğim, dostluğu ile şeref duyduğum Hocaefendi ile ilgili
vicdanımı yaralayan en önemli hadise, Hocaefendi'nin kendisinin
lanetleşme dediği, ama toplumun çoğunluğunun da
"beddua" dediği o video görüntüsüdür. Bunu
ilk defa söylüyorum. Siz kendi içinizde kendi arkadaşlarınıza "bu
beddua değil, lanetleşme… Bak kendi arkadaşları için de söylüyor.
Sadece karşı tarafa söylemiyor dense bile orada benim vicdanımı
rahatsız eden bir husus var. Kimse de dillendirmedi bunu. Asıl
önemli olanın bu olduğunu nazara vermediler. İster lanetleşme ister
beddua olsun… Toplumun büyük çoğunluğu beddua diyor ama hizmet
insanları hayır beddua değil karşılıklu lanetleşmedir diyor. Orada
asıl üzücü olan şu: Ocaklarına ateş düşsün, yuvaları
yıkılsın. Ben torunlarımla altlı üstlü oturuyorum
Ocaklarına ateş düşsün yuvaları yıkılsın burada benim içim cız
etti. Yuvalarda eş var, çoluk çocuk var, torun var. Şu netlikte
söylenseydi: Kim yaptıysa Allah onun belasını versin, biz yaptıysak
bizim… Kim yaptıysa. Çünkü İslamın en önemli prensiplerinden birisi
suçun şahsiliğidir. Babasının yaptığından dolayı neden birileri
suçlansın? Neden birinin yaptığı yüzünden başkasının yuvası
yıkılsın. Bunu da izah etmeye çalışan, İslamiyetten
örnekler getirmeye çalışan çok zorlama yorumlar oldu. O
masumları gözünüzün önüne getirdiğiniz zaman, söyleyemezsiniz ki…
Hocaefendi bu videoya kadar dualarla, boynu büküklüğü ile ,
sesinin yumuşaklığı ile hatırlanan bir isimdi. O videodan sonra,
bir ikincisi daha oldu. Şimdi karşı tarafın, bu meselede karşı
taraf olan medyanın da ortaklaşa yaptığı yayınlarla, Hocaefendi
şimdi beddua kelimesiyle ismi yanyana gelen bir isim oldu. Bu beni
çok üzüyor. Hocaefendi bu değil çünkü. Keşke orada
bulunan arkadaşlar kapının önüne yatsalardı. Bunu yayımlamasak
deselerdi. Çünkü hocaefendi bunu dinleyecek bir insan. Hocaefendi
bu biraz ağır anlaşılır, insanlar bunu bizim anlamadığımız gibi
anlayabilirler, yanlış anlaşılmayalım, yok yere günaha sokmayalım
kimseyi denmesi lazımdı güzellikle. Ben orada olsaydım, Hocaefendi'nin ayaklarına
kapanırdım o videonun servise verilmemesi için. Yayına verilmemesi
için diz çöküp yalvarırdım. İnanıyorum ki Hocaefendi beni dinlerdi.
O videonun yayını engellenmeliydi.
BENİM ESAS ÜZÜLDÜĞÜM BİZİM TANIDIĞIMIZ
HOCAEFENDİ BU DEĞİLDİ!
- Sonrasında tekrar edildiğine göre, gelen tepkilerin de
Hocaefendi'ye iletilmediğini mi gösteriyor? Son bedduadan sonra
boşanma meselesini dile getirdi yeminleşelim dedi ya… Eşleri filan
katıyor yine konuya. Eşin ne günahı var?
-Benim üzüldüğüm nokta da bu. Hocaefendi bu değil. Bizim
sevdiğimiz, bizim tanıdığımız, Hocaefendi'nin tavsiye ettiği yol
budur dediğimiz insan bu değil. Asıl üzüldüğümüz nokta bu.
- Ne değiştirdi Hocaefendi'yi?
- Değişiklik nerede başladı, bu noktaya nasıl geldi. Ben o
süreçleri bilmiyorum. Ben Amerika'da yaşadığı için onu senede bir
ya da iki defa ziyaret ediyorum.
- Kim değiştirdi Hocaefendi'yi? Öyle sorayım o
zaman…
- Tabi şimdi giden bilgiler çok önemli. Ben şunu gördüm bakınız.
Temel eleştirdiğim nokta bu. Biz hizmet hareketi olarak,
konferanslarda hizmet hareketini anlatırken, "hizmet bir özel
anlamda hizmet değildir. Allah yolunda hizmettir. Dolayısıyla da
Allah rızası çok önemlidir. Sadece Allah rızası ile iş yapmak
lazım. bunun için de gönülleri fethetmek lazım. İlahi
kelimetullah'ı yüceltmek lazım. Böyle olunca da bürokraside,
siyasette olmak tali meseleler. Size bir faydası varsa olursunuz.
Şimdi görüyorum ki özellikle emniyet ve yargı bürokrasisinde olmak
en önemli mesele haline gelmiş. Benim temel kırılma noktamı
anlatıyorum. Zaman'dan da ayrılmama neden olan temel kırılma noktam
burası. Hocaefendi 1994'te Gazeteciler ve yazarlar
vakfı'nın kuruluşunda, Türkiye'de ve dünyada demokrasiden geri
dönüş yok dedi. Bu bir ictihattır, sizin bu bölgede ayakta
kalabilmeniz, hizmetin önünü engellememek için, kötülüklerin önünü
almak için, bürokraside bulunmanız çok önemli diye ictihat
yapabilirsiniz. Ama bunun yolu siyasete rağmen belli
insanları belli yerde isdihtam etmek değildir. Demokraside herkes
istediği yere gelebilir. Emniyet'e de, yargıya da… Ama orada
çok önemli bir husus var. buralara gelen insanlar dışarıdan
talimatla iş yapmazlar. Sadece ve sadece devlet çarkının
işleyişine, hukuka, yönetmeliğe bağlı kalarak çalışır ve herkes de
bilir filan camiiadandır, falan gruptandır diye. Demokrasi de bu
rejimin adıdır. Bürokrasi bu kadar önemliyse bazı arkadaşlara
siyasette yol verilirdi. Avrupa'da bunun örnekleri vardır. Bugün bu
iddia tabi, yargı karar verecek, ama iddia şudur, falan yerin imamı
var, filan yerin imamı var. Bu doğruysa kabul edilir birşey
değil.
RÖPORTAJIN SON
BÖLÜMÜNDE NELER VAR?
- FETHULLAH GÜLEN VEFAT EDERSE YERİNE KİM GEÇER?
- CEMAAT BİTİYOR MU? AYRILIKLAR MI VAR?
YARIN İNTERNETHABER.COM'DA...