Hüseyin Çelik'ten olay yazı büyük çapta kaybettik!
Abone olAK Partili Hüseyin Çelik, Türkiye'nin dış politikasını eleştirdiği bir yazı kaleme aldı. Çelik, yazısında "Başkalarına ayar vermeye çalışırken kendi ayarımıza dikkat etmeliyiz" dedi.
AK Partili eski Kültür Bakanı ve Milli
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "Yozlaşmadan Dünyayla Uzlaşmak"
başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Resmi sitesinden yayınlanan yazıda Hüseyin Çelik, Türkiye'nin dış politikasına değindi. Çelik yazısında, "Galiba bize nazar değdi. Şimdi, Amerika bize İşid‘den dolayı katlanıyormuş gibi bir görüntü verirken, Avrupa Birliği‘nin bizimle ilgili en önemli gündemi Mülteciler meselesi oldu. O da işin sıkıntısı hafiften de olsa onlara dokunduğu için. Türk ve İslam dünyasındaki parıltımızı da büyük çapta kaybettik" ifadesini kullandı.
Yazısının sonunda "Başkalarına ayar vermeye çalışırken kendi ayarımızın bozulmamasına dikkat etmeliyiz" uyarısında bulunan Hüseyin Çelik, "nazar değmeden önceki" Türkiye'yi özlediğini belirtti.
İşte Hüseyin Çelik'in "Yozlaşmadan Dünyayla
Uzlaşmak" başlıklı yazısı:
"Bugün küreselleşmenin baş döndürücü bir hızla ilerlediği
bir dünyada yaşıyoruz. İletişim ve ulaşım araçlarının inanılmaz bir
şekilde geliştiği bir dünyada, tabir yerindeyse dünya artık tek bir
ülke haline gelmiştir. Küreselleşmenin çok olumlu tarafları olmakla
beraber, çok acımasız ve zalim tarafları da vardır. Ancak, bu
saatten sonra küreselleşmeye taraftar olmanın veya ona karşı
olmanın pratikte bir anlamı yoktur. BM Eski Genel Sekreteri Kofi
Annan, Küreselleşmeyi yer çekimi kuvvetine benzetiyordu. Siz yer
çekimini yok saysanız bile, onun etki alanı dışına
çıkamazsınız.
Eksi 30 derece soğuk bir ortamda,
kişinin avazının çıktığı kadar soğuktan nefret ettiğini haykırması,
bunaltan sıcak bir havada insanların sıcak için
“kahrolsun” sloganları atmaları akılcı bir tutum
değildir. Böyle bir davranış soğuğu veya sıcağı yok etmez. Akıllı
insanlar, bunun yerine havanın sıcaklığına veya soğukluğuna göre
giyinir, yaşadığı ve çalıştığı mekanlarda ona göre tedbir
alır.
Günümüzde, başta ekonomi, hukuk ve siyaset
olmak üzere neredeyse her şey küresel bir boyut
kazanmıştır.
Sadece iyi bir mobil telefonu olan şahıs,
Singapur’da oturup Amerika’daki şirketini idare edebilir. Bugün
saniyelik süreler içinde trilyonlarca dolar, kıtalar arasında
online sistemlerle transfer ediliyor veya el değiştiriyor.
Amerika‘da yaşayan bir şahıs, bir sokak ötedeki pizzacıya sipariş
vermek için telefon ettiği zaman Hindistan‘daki çağrı merkezi
siparişini alır ve kişinin siparişi 15 dakika sonra elinde olur.
New York borsası öksürdüğü zaman bizim borsaların grip
olmasının sebebi de ekonominin bu küresel vasfından başka bir şey
değildir.
Türkiye, Merhum Özal‘la birlikte gerçek
anlamda küreselleşmenin farkına vardı. İçine kapanıp, incir-üzümle
yerli malı haftası kutlayıp kendini avutan bir ülkeden, her yönü
ile dünyayla entegre olmaya çalışan bir ülke olmak, doğru bir
tercihti.
Ancak, küreselleşmenin bir parçası olmaya
çalışırken kendimiz olmaktan çıkmamamız lazım. Yani yozlaşmadan
medeni dünyayla uzlaşmak zorundayız. Mevlana Hazretleri der ki,
“Pergel niye daima düzgün halkalar çizer? Çünkü bir ayağı
hep sabittir.” Bir ayağı sabit tutarsanız açıyı ne kadar
açarsanız o kadar geniş daireler çizersiniz. Bizim bir ayağımız,
bizi biz yapan, bizi başkalarından farklı kılan, bize has
özelliklerin ve güzelliklerin üstünde sabit olmalı. Diğer yandan
antenlerimizi tüm dünyayı kapsama alanına alacak şekilde
ayarlamamız lazım. Ak Parti iktidara gelirken, tam da bunu
yaptı.
AK Parti iktidarında, Türkiye, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine, 190 ülkeden 150’sinin
oyunu alarak seçilen bir ülke oldu. Avrupa Konseyi Parlamenterler
Asamblesi Başkanlığı’na, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel
Sekreterliği‘ne birer Türk seçtirmek çok kolay değildi. Aktif,
etkin ve dengeli dış politikamızdan dolayı komşularımızla bahar
havası yaşarken, birçok uluslararası meselede ara bulucu konumunda
bir ülkeydik.
ABD ile stratejik ortak olan, Avrupa ile tam
üyelik müzakerelerine başlayan, Türk ve İslam dünyasında çok ciddi
bir sempati halkası oluşturan, Afrika‘yı adeta yeni keşfeden,
Pasifik‘e ve Karayip‘lere ciddi anlamda uzanan, Latin Amerika‘da
ciddi saygınlık kazanan, dünyanın neresinde bir mazlum varsa el
uzatmaya çalışan Türkiye, aynı zamanda birçok ülkeye de
rol-modeldi.
Galiba bize nazar değdi. Şimdi, Amerika bize
İşid‘den dolayı katlanıyormuş gibi bir görüntü verirken, Avrupa
Birliği‘nin bizimle ilgili en önemli gündemi Mülteciler meselesi
oldu. O da işin sıkıntısı hafiften de olsa onlara dokunduğu için.
Türk ve İslam dünyasındaki parıltımızı da büyük çapta
kaybettik.
Bu noktaya gelişimizde elbette dünyadaki çok
farklı gelişmelerin büyük payı var. Tek başına bunun sorumluluğunu
Türkiye‘ye yıkmak, büyük bir haksızlık olur. Ne var ki, dışımızdaki
dünyada aleyhte olup bitenlere rağmen, kendimize, “biz
nerede hata yaptık” sorusunu mutlaka sormalıyız.
Elbette dünyada bizi fazlasıyla kızdıracak, insanı çileden
çıkaracak birçok şey oldu, hâlâ da oluyor. Fakat “akılla
kızmak“, “aklı serinletmek” diye bir şey var. Özellikle
dış politika, duyguların, özellikle duygusallığın hiç uğramaması
gereken bir alandır. Duygusuz olmakla, duyguları rehber edinmek
şüphesiz ki çok farklı şeylerdir.
Bizim Batı’yla ilişkilerimiz çok iyi olduğu
zaman, Türk ve İslam dünyasındaki etkinliğimiz de büyük çapta
artıyor. Öte yandan Türk ve İslam dünyası ile çok iyi ilişkiler
geliştiren bir Türkiye, Batı alemine her zaman daha cazip
gelir.
Bireysel kimliklerimiz, birçok aidiyetin bir
araya gelmesinden oluştuğu gibi, milli kimliklerimiz de bir çok
aidiyetin bir araya gelmesinden meydana gelir. Türk dünyasına
mensup olmamız, İslam aleminin bir parçası olmamıza mani değil. Bu
iki dünyaya mensup olmamız, Batı aleminin bir parçası olmamıza
alternatif elbette değildir.
Bütün aidiyetlerimizi gözeten dengeli bir
dış politika ile ancak yozlaşmadan dışımızdaki dünyayla
uzlaşabiliriz. O zaman sadece etkilenen değil aynı zamanda
etkileyen bir ülke olur, yeryüzündeki etkileşimde saygın bir
konumumuz olur.
En güzelini atalarımız söylemiş:
“Ağaçtan kopan yaprağın akibetini rüzgar tayin
eder.” Sadece ekonomimizle değil, demokrasimiz, hukuk
sistemimiz, din, vicdan, düşünce ve ifade özgürlüğümüz ve tüm
medeni değerlerimizle medeni dünyadan geride kalırsak elbette
akibetimizi, 3. dünyanın oldum olası muzdarip olduğu ve onları
felaketten felakete sürükleyen çok farklı rüzgarlar tayin
eder.
Başkalarına ayar vermeye çalışırken kendi
ayarımızın bozulmamasına dikkat etmeliyiz.
Sizi bilmem ama ben şahsen, nazar değmeden
önceki Türkiye‘yi özlüyorum."