Hürriyet'in üç buçuk atan yazarı
Abone olAyşe Arman 'O sabah büyük bir sıkıntıyla uyandım' diye başladığı yazısında, korkusunu şöyle dile getiriyor:
Ben böyle düşünüyorum kardeşim 4 Kasım sabahı içimde tarifi olmayan
bir sıkıntıyla uyanmıştım. AKP'nin ezici bir çoğunlukla genel
seçimlerde birinci parti çıkmasından fena halde huzursuz olmuştum.
Doğrusu, üç buçuk atmıştım, olacak: Uzun vadede yaşam tarzımız mı
değişecek acaba? Bunlar gündüz Dr. Jeckyl, gece Mr. Hyde'a mı
dönüşecekler? Yaşadığımız ülkeyi bir kaosa mı sürükleyecekler?
Vayyyy amma ciddi bir giriş oldu! Dur, şöyle bir dik oturayım. Bu
soruların cevabını kimse bilemez tabii... Kimse ‘‘Evet, ben aslında
takiye yapıyorum’’ demiyor. Bu, takiye denilen şeyin ruhuna aykırı
düşüyor. Dolayısıyla iş, doğrudan siyasi tahminlere kalıyor. Tabii
ki, bir takım verilere bakılıyor ama neticede kelli felli siyaset
yazarlarının yaptığı da bu: Tahmin yürütmek. * * * Bu ülkede
yaşayan bir kısım insan kafadan AKP'ye karşı. İtiraf etmeliyim ki,
benim çevremde de onlardan bir hayli var. Ben de çok farklı
değilim: Elimi kesseniz, bir takım icraatlarını beğensem bile,
gidip onlara oy vermem. Zorda kalmadıkça yani. Mantıklı bir
açıklaması yok. Benim yaşam tarzıma aykırı AKP'ye oy vermek. Belki
de o yüzden genel seçimlerde koştur koştur oyumu CHP'ye verdim.
Aradan bunca zaman geçti... Verdim de ne oldu? Artık Atatürk'ün
partisiyle hiç bir alakası kalmamış CHP, insanların beklentilerine
cevap verebildi mi? Hayır. Ki... Sonuç ortada. Yerel seçimlerde ne
yaptım peki? Sabırsızlanmayın, açıklıyorum işte: Oy filan vermedim.
Seçmen kağıdıma ulaşamadığım için mi, üşendiğim için mi, kim
gidecek bilmem neredeki o okulu bulacak dediğim için mi? Hayır. Siz
benim oyumu önemsemiyor olabilirsiniz ama ben önemsiyorum, oy
vermeye layık birini bulamadığım için. Nişantaşı'nda da oturmuyorum
ki, gidip Mustafa Sarıgül'e vereyim. Ben, benim için bir şey
yaptığına inandığım birine oy vermek istedim. Yoktu. Seçimimi
yaptım. Sandığa gitmedim. Ben de o yüzde 30 Küskünler Partisi'ne
girdim. İnanıyorum ki, bizimkisi şu anda Türkiye'nin en büyük
partisi. * * * Tuhaf olanı huzursuz da değilim. 3 Kasım
seçimlerinin ertesi günü hissettiğim tarifi olmayan sıkıntı da yok
içimde. Birilerinin ‘‘Bu seçimde oy kullanmamış milyonlarca insan
var neden acaba?’’ diye düşünmesini isterim tabii. Ama
düşünmezlerse de ne halleri varsa görsünler. Ben bıktım artık her
seferinde gidip kötünün iyisine oy vermekten. Bağırmayın, duyuyorum
sesinizi: ‘‘Vermediğin o oy, yani sen ve senin gibiler AKP'nin
ekmeğine yağ sürüyorsunuz!’’ diyorsunuz. Ama gözünüzü seveyim o
zaman adam gibi oy vermeye layık bulacağımız insanlar çıkarın
karşımıza. Siz beceriksizseniz ben ne yapayım! Üstelik bizim
partinin de, ‘‘Ben hiç birinizi desteklemiyorum’’ şeklinde verdiği
mesajın ciddiye alınması gerekiyor. * * * Herkesin bir var oluş
biçimi var. Köşe yazarlarının da öyle. Bir kısmı, ben kendimi
bildim bileli, laiklik elden gidiyor plağını çalıyorlar. Var
oluşlarını sürdürebilmek için böyle yapmaları gerekiyor. Ama o plak
çok çalındı ve eskidi ve çizildi... Sıkıldım artık aynı teraneyi
dinlemekten. Ben bu ülkede laikliğin filan elden gideceğine
inanmıyorum kardeşim! Dahası AKP'ye de artık farklı bir gözle
bakıyorum. Onlar basbayağı merkez oldular. Yani mümkün mü, bu kadar
çok oy almış bir partinin marjinal olması. Akıl var izan var.
Vardır aralarında radikal zihniyetli insanlar ama ‘esas çocuklar’
şunu biliyor ki, iktidarı istiyorsan sivri köşelerini yontacaksın.
İktidar böyle bir şeydir. Sadece partiler için de geçerli değil bu.
Bir yerin en tepesindeki insanlara bakın, herkesi idare etmeye,
memnun etmeye çalışırlar, zordur yani iktidarı elinde tutmak, bir
yerin zirvesinde olmak... Eğilip bükülmeyi, taviz vermeyi bilmen
gerekir... Ve iktidar uyuşturucu gibidir. Bir aldın mı damarına,
bırakmak istemezsin. Oyunun kurallarını yerine getirirsin. Yeter
ki, iktidar elinden gitmesin! Yani kısacası demek istediğim o ki,
ben, AKP'lilerin günün birinde metamorfoza uğramış biçimde uyanıp
‘‘Biz şeriatçı olduk’’ diye insanların üzerine yürüyeceğine
inanmıyorum artık. Haa siz beğenmiyor musunuz, memnun değil
misiniz, kurtulmak mı istiyorsunuz... O zaman şapkanızı önünüze
alır, Priştina ve Sarıgül bu işi nasıl becerdi diye düşünür, gereği
neyse onu yaparsınız: Karşımıza doğru düzgün adamlar, kadınlar,
akıllar, fikirler çıkartırsınız! Bu kadar kızmanıza da gerek yok,
ben de bir kere şansımı deneyeyim, kolayından bir siyaset yazısı
yazayım dedim. İtirazınız varsa da... Var mı!