Hürriyet'in erkek muhabiri nasıl Ceren oldu?
Abone olPolis, Hürriyet muhabiri Toygun Atilla'nın iki yıllık e-mail trafiğini 'Ceren' adıyla mahkemeden izin alarak izlemiş.
"Terör örgütü üyeliği" şüphesiyle dinlemeye takılan
Hürriyet gazetesi muhabiri Toygun Atilla, o 'Ceren'in öyküsünü
yazdı.
Toygun Atilla'nın 2009-2010'da e-mail trafiği izlenmiş, 2011'de 3 ay telefonları dinlenmiş.
Paralel yapılanmaya yönelik operasyonun ayrıntıları dehşete düşürüyor. Emniyet'te yapılan incelemeler telefon dinlemelerinin ne kadar kolay olduğunu göstermesi açısından düşündürücü.
İşte o isimlerden Toygun Atilla, kendi öyküsünü yazdı.
DELİLİ OLMAYAN DOSYA
“15 gün önce Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden arayan
bir polis memuru, ‘e-mailimin sahte isimle izlendiğini,
telefonlarımın ise usulsüz olarak dinlendiğinin belirlendiğini’
söyledi. Şaşırmış mıydım? Hayır. Ertesi gün mağdur sıfatı ile ifade
vermek için Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü’ndeydim. Beni
karşılayan polis memuru söze şöyle başladı: ‘Müfettişler yaptıkları
incelemede 200’ün üzerinde kişinin sahte isimlerle telefon ve
e-maillerinin izlendiğini ayrıca usulsüz dinleme kararları
alındığını tespit ettiler. Sizin de mailinizin 2009-2010 yılları
arasında sahte isimle izlendiği belirlendi.’ Polis memuru, dinleme
kararlarını içeren dosyaları önüme koydu. İncelediğimde gördüğüm
şey dehşet vericiydi. Polis, organize suç örgütü üyesi olarak
e-maillerimin izlenmesini istemişti. Ancak hangi örgüte üye
olduğum, bu örgüt kapsamında nasıl bir faaliyet gösterdiğime dair
dosyaya herhangi bir delil koymamıştı. Dinleme kararı gerekçesi tek
satırdı: ‘Organize suç örgütü üyesi olmak’... Dinleme
talebi istenen hedef kişi ibaresinin karşısında aynen şu yazıyordu:
‘Ceren isimli kişi’
3 AY DİNLENMİŞİM
Polis Organize Suç Örgütü içinde faaliyet gösterdiğimi belirlemiş
ama her nedense kimliğimi tespit edememişti! Mailleri izlenen kişi
‘Ceren’ isimli biriydi. İzleme 1 yıl boyunca devam etmişti. İzlenen
maillerimin akıbeti ise belirsizdi. Suç içeren bir görüşme tespit
edilmiş miydi? Dosya kapanmış mıydı? Sorular muhtelifti ama
karşımdaki polis memurunda bunun cevabı yoktu. Mağdur sıfatıyla
ifademi alan polis sadece şunu söyledi: ‘Takip edilen maillerinizin
içeriğinin bir yere kaydedilip kaydedilmediği bilgisine henüz
ulaşamadık. Araştırıyoruz.’ Birkaç gün sonra tekrar Organize
Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden bir telefon aldım. Aynı polis
memuru, 2011 yılında da telefonlarımın usulsüz olarak dinlendiğinin
belirlendiğini ifade ederek tekrar beni şubeye davet ediyordu.
Birkaç saat sonra soluğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde aldım. 2011
yılı Mart ayından başlayan telefon dinlemesi 3 ay boyunca
sürdürülmüştü. Benimle birlikte 8 kişi Ergenekon örgütü üyesi
olduğu iddiası ile dinlenmişti. Dönemin Emniyet Genel Müdür
Yardımcısı Emin Arslan ile eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun
ve Avukat Turgut Kazan da aynı dönemde, aynı örgütün üyesi olduğu
iddiası ile dinlenen isimlerdi.
TEBLİGAT YAPILMADI
Dosyalar tekrar önüme kondu. Bu sefer ismim, soyadım doğruydu.
Gerekçe kısmında da ‘Ergenekon örgütü üyesi’ olduğum yazılıydı.
Mağdur sıfatıyla ifademi alacak polis memuruna sordum: ‘Bu sefer
gerçek ismimi yazmışlar. Bu dinleme kararında sıkıntılı olan durum
ne?’. Polis memurunun cevabı şu oldu: ‘Gerekçe olarak, ‘Ergenekon
terör örgütü üyesi’ olduğunuzu yazmışlar ama bu örgütle olan
ilişkinizi irtibatlarınızı, suç olan eylemlerinizi ortaya
koymamışlar. Böyle bir dinleme kararı talebine normalde dinleme
izni verilmez. Müfettişler bu usulsüzlüğü tespit etmişler.’ 3 aylık
dinleme sonunda herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış, telefon
dinlemeleri ile ilgili imha kararı alındığı da polis memurunun bana
gösterdiği dosya içinde vardı. Ancak aradan geçen 3 yıl içinde
telefonlarımın dinlendiği ve suç unsuruna rastlanmadığına dair bana
herhangi bir tebligat yapılmamıştı. Yasa gereği bana bu tebligatın
da yapılması gerekiyordu. İşte tam da burada Hanefi Avcı’nın
avukatı Fidel Okan’ın şu sözleri çarpıcı: ‘Bu soruşturmalar sonunda
telefonları dinlenen, mailleri izlenen kişilerde suç unsuru
bulunmamasına rağmen yapılan herhangi bir tebligat yok. Dinlenen
telefonları ile ilgili oluşturulan tapelerin akıbeti belli değil.
Maillerin akıbeti belli değil. İnsanların özel hayatı ile ilgili
önemli bir bilgi havuzu oluşturulduğunu ve depolandığını
düşünüyorum.’
HEPSİNDE GÖREVİ İHMAL
Tüm bu yasadışı dinlemelerden ortaya çıkan sonuç ise telefon
dinlemeleri ile ilgili aslında sistemin var olan denetim
mekanizmasının delik deşik olduğu. Nasıl derseniz çok basit:
Polisler sistemi delmek ve yasadışı dinleme yapmak için sahte
isimler ve usulsuz gerekçeler uydurabilir. Buna karşı denetim
mekanizmasının en başındaki isimlerin Cumhuriyet savcıları ve
yargıçlar olması gerekiyor. Savcılar ve yargıçlar önlerine gelen
telefonların kime ait olduğunu ve dinleme kararı için yeterli delil
olup olmadığını sorgulamak durumundalar. Savcı ve yargıçlar da
görevlerini yeterince iyi yapmamışlar ve yasadışı dinlemeye geçit
vermişler ise bu sefer de İstihbarat Daire Başkanlığı ve TİB’in
devreye girmesi gerekiyor. Özellikle TİB aslında tam da bu trafiği
yönetmek ve denetlemekle ilgili kurum. TİB önüne gelen dinleme
kararlarını, bu telefon numaralarının gerçek kişilere mi ait
olduğunu denetlemekle mükellef kurum. Ancak ortaya çıkan sonuç
vahim. Yasadışı telefon dinlemesine engel olması gereken tüm
kurumlar maalesef ya görevlerini ihmal etmişler ya da örgütlü bir
şekilde bu suça iştirak etmişlerdi. İşte İstanbul’da 2 gün önce
başlayan soruşturmanın ilerleyen günlerinde bu sorunun cevabı
ortaya çıkacak.