Hürriyet vefayı unuttu mu?
Abone olSabah Gazetesi yazarı Nebil Ögentürk bugünlerde Hürriyet'e tepkili. Sebebi ise bir ustanın anısına yapılan vefasızlık ve saygısızlık. İşte Özgentürk'ün haklı serzenişi:
Birkaç gün sürer, unutulur gider diye düşündüm ama öyle olmadı..
Eee, şimdi, "şeytanın avukatlığı"nı yapmak da şart oldu! Ertuğrul
Akbay'ın, Hürriyet'te yayınlanan "iksir tarifleri"nden söz
ediyorum! "Pehlivan tefrikası"na döndü mübarek... Açık
söylemeliyim... "66'sında 25'inde görünmek isteyenler"den
değilim... Şimdi 45'imdeyim.. Tabii ki sağlıklı bir hayat sürme
hayalim var, tabii ki elden ayaktan düşmek istemem, elbette, akıl
zindeliğini kollamam gerek ama 70'ime merdiven dayadığımda,
"hormonlu, pazulu, kaslı, üçgenimsi bir vücut bırakacağım" diye,
günün 20 saatini spor salonlarında geçirmek, bana çok uzak geliyor,
"yaşımı göstereyim" yeter! Çünkü, yaşam dediğimiz, sadece,
uzunlukla, çeviklikle, fişeklikle özetlenecek bir durum değil..
Nasıl yaşadığın , neler biriktirdiklerin daha önemli.. Bu arada,
günde kırk kez kilonu ölçmek, pazuların ağırlığını teraziye koymak
yerine. Varsa(!) yaşam kalitesinin desibeline bakmak.. Varsa(!)
"sıkı dost"larını saymak, Varsa(!) "insanlığa bıraktığın artı
değerler"i bir bir hatırlamak daha keyif verici... Açıklamam ,
paylaşmam lazım... Akbay'ın boy boy fotoğraflarıyla süslü
"tefrikası" başladığından bu yana her gün ve parça parça dilimi
ısırdım... Sinirden, öfkeden, kırgınlıktan! Çünkü ben, Oğuz Aral'ı
çok severdim... Çünkü ben, Gırgır dergisiyle büyüdüm.. Çünkü ben,
Oğuz Aral'ın, Hürriyet'teki yazılarını kaçırmazdım... Çünkü ben,
ölümüne değin, sekiz-on yıl boyunca, Oğuz Abi'nin sofrasına sıkça
konuk olan dostlarındandım... Çünkü ben, Oğuz Aral'ın, "Gırgır'ı
kaybetmiş olmasının" üzüntüsüne tanık olanlardandım... Çünkü ben,
yaratıcısı Oğuz Aral'ın ağzından, "Gırgır'ın, binlerce karikatür ve
çizgi romanın telif mağduriyeti"ni dinlemiş kişilerden biriydim!
Çünkü ben, Cağaloğlu Alayköşkü Yokuşu'daki Gırgır binasında,
"Gerçek Gırgır'cılara yapılan eziyeti" bilenlerden ve Oğuz Abi'nin
çekilen eziyetleri hiçbir zaman unutmayıp, biraz da kahrından
öldüğüne inananlardanım... "Şimdi, 'kaslı, pazulu görünmenin
sırları' dizisiyle, Oğuz Aral'ın ne ilgisi var?" diye soranlarınız
olabilir... O kadar çok ilgisi var ki... Hatırlatmaktan ne çıkar?
Gırgır, Oğuz Aral'ın kaptanlığında "muhteşem ve efsane geçen
yıllar"ın ardından bir gecede "sahip" değiştirmişti.. Gırgır'da,
Haldun Simavi'den Ertuğrul Akbay'ın sahipliğine geçilmişti! Nasılı,
nedeni hâlâ muamma bir biçimde! "Sahibi-Ertuğrul Akbay" olan
Gırgır'ın ilk günü, binaya, Oğuz Aral ve arkadaşları giremedi,
bırakın, yıllar boyunca çizilmiş orijinal eserlerini, "özel
eşyalar"ını dahi alamadılar Aral ve ekibi... Yazar ve çizerler
tartaklandı, tekme tokat kovuldu, yasa gereği sanatçının mülkü
sayılan orijinal çizimlere el kondu, el konulmakla kalmayıp,
haftasından itibaren, imzalar silinerek tekrar tekrar yayınlandı!
Oğuz Aral'ın Avni'leri, Utanmaz Adam'ları.. Galip Tekin'in, Tekin
Aral'ın ve daha pek çok çizer ve yazarın eseri, eşi menendi
görünmeyen şekilde imza kullanılmadan, telif ödenmeden basılıp
duruyordu. Bu arada yazar-çizerle, yeni sahip arasında "ele
geçirilmiş Gırgır'ın davası" sürerken, "Yeni Gırgır" Oğuz Aral'a
akla hayale gelmeyecek hakaretler ediyordu... Sahibi yine Ertuğrul
Akbay olan "Gölge Adam" gazetesinde ise hakaretin dozu arttıkça
artıyordu, (Oğuz-Tekin'i hatırlatırcasına) OT Kardeşler'den tutun
da, "Oğuz Aral mutluluk çubuğu takıyor"a, kadar... Sonra... Daha ne
olsundu ki !. Oğuz Aral, yıllar sonra Hürriyet'te yazmaya, çizmeye
başladı... Yönetim de kendisi de mutluydu... Geçen yıl, bir sabah
kaybettik onu... Yakın kalem arkadaşlarından Gani Müjde'nin
ifadesiyle, "Gırgır'ın elinden alındığı, eserlerinin tahrif
edildiği gün ölmüştü zaten" Oğuz Aral... Ölümünün ertesinde,
gazetesi, yani Hürriyet, anısına, özel ekler, özel dosyalar
hazırladı.. Çok hoştu, şıktı, anlamlıydı.. Sonra, bir şubat
sabahında, Oğuz Abi'nin daha önce yazdığı sayfalarda, bu kez
Ertuğrul Akbay'ın "genç kalmaya, pazuya, kaslara, bronzlaşmaya"dair
seri makalesi(!) yayınlanmaya başladı.. Fotoğraflar yakışıklıydı(!)
ama o sayfalarda 'Oguz Aral yazıları'nın mürekkebi henüz kurumadığı
için gazetenin yaptığı şık değildi. Oğuz Aral, 66 yaşındaydı
öldüğünde.. Sıkı dostları, seveni çoktu, hayata bıraktığı eserleri,
çizgileri, kahramanları daha yüzyıllarca ders niyetine raflarda
kalacaktı... Tiyatro, folklör ve edebiyat, tutkusuydu... Şimdi usta
olmuş, sayısız öğrenci yetiştirmişti... Çok kaliteli ve şık bir
yaşam sürdü... Üzerine hâlâ güller yağıyor.... Son söz... Eski Türk
filmlerinde çokça kullanılan bir replik vardır.. Vücuduma sahip
olabilirsin ama ruhuma asla!