Hürriyet, ABD için U dönüşü çizdi
Abone olABD'den yazılan bir makale, Türkiye'deki medyayı allak bullak etmeye yetti. Topun ağzında olanlardan Yeni Şafak, Hürriyet'i çıkar derdine düşmekle suçladı.
ABD'de bir editörün yazdığı bir makale Türkiye'deki basını bir
birine düşürdü. ABD'nin öncelikli hedeflerinden olan Yeni Şafak ve
Hürriyet gazeteleri bu yüzden fikir çatışmasına düştü. Yeni Şafak
yazarı Ali Bayramoğlu, başlıklı yazısında konuyu açtı.
Pollock imzalı yazıdaki şu sözleri pek kolay unutmak mümkün
olmayacak: "Türkiye'deki atmosfere, anti-amerikan ve anti-semit
havaya bakıp, nazi benzeri demekte tereddüt ediyorsam, bu sadece
Goebbels'in bile bunları kaba bulacağındandır..."
Hükümetten başlayarak Yeni Şafak, Hürriyet ve Sabah Gazeteleri'ni
bu atmosferi oluşturan kurumlar ve organlar olarak suçlayan yazının
ardından, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Feith'in "Amerikan karşıtı
kamuoyuna sahip bir ülkeyle müttefik ilişkileri sürdürmek mümkün
değildir" açıklaması doğal olarak ülkede bomba tesiri yarattı.
İlk tesir şaşkın bir ruh halinin üremesi oldu.
Anlaşılıyor ki, o ana kadar kimilerinin ABD-Türkiye ilişkilerinin
içinde bulunduğu vahim durum hakkında malumatı ve bunun nedenleri
hakkında fikri yokmuş.
Fikirsizlik tehlikeli bir zemin oluşturur.
Nitekim Hürriyet Gazetesi kendisine yönelen ve öne çıkarmaktan
özenle kaçındığı suçlamayı bertaraf etmek için, Ertuğrul Özkök'ün
dünkü yazısıyla harekete geçiyor, ABD'nin yaptığı suçlamadaki
tezlerini benimseyerek, okları hükümete yöneltmeye çalışıyor,
Tayyip Erdoğan'ı Kaddafi gibi davranmakla suçluyordu.
Hızlı dönüşler Türk basını için bildik alıştırmalardır. Ne var ki
dönüşlerdeki gerekçeler bugüne nispeten inandırıcı ve sağlam
olmuşlardı. Gerekçeler sağlam olmayınca, savunmalar da tehlikeli
olabiliyor, hatta tuzaklara düşülebiliyor.
Nitekim Sedat Ergin "gerilimi PKK meselesine, Türkmenlerin
konumuna, gördükleri muameleye bağlar, ABD katı tutumunu
Türkiye'nin bu duruma tepki vermesiyle" açıklarken, yayın yönetmeni
Özkök'ün bunlara iltifat etmeyip, Amerikan tarafının kurgularını
tercih etmesi sadece "kafa karışıklığı'nın değil, aynı zamanda "can
derdine düşme"nin açık bir göstergesidir...
İltifat edilen kurgular şunlar:
1. "AK Parti hükümeti Irak'ı Kürt sorunu etrafında ele almayı
bırakmış, Irak'ın bütünüyle ilgilenmeye yönelmiştir ve bu ilgi
çerçevesinde ABD'ye meydan okur duruma düşmüştür. Bu ilginin
arkasında ise Sünni refleks vardır, Irak'ta Şiilerin güçlenmesi bu
refleksi hareket geçirmiştir..."
2. "Bu durum politik tutum olarak Araplaşmayı ve Araplaşma
çerçevesinde anti-amerikan bir tavrı devreye sokmaktadır..."
3. "Bunun en büyük kanıtı Felluce'de ölen Sünnilere Türk Başbakanı
ve Türk basınının şehit demesidir. Buna karşılık Kerbela'da ölen
145 Şii için tepki verilmemiştir. Hatta Sünni direnişçilerin
öldürdüğü Türk kamyon şöförleri siyasi olarak görmezden
gelinmiştir..."
İşte bu kurgular, ABD-Türkiye geriliminin nedenleri olarak çeşitli
söyleşiler, sohbetler, yazılarla dolaşıma sokuyor.
Açık söylemek gerekirse, belki işlev açısından değil ama nitelik
açısından bu kurgular ABD'nin Saddam'ı vurması öncesindeki
yüzeysel, manipülatif iddiaları andırmaktadır.
Ne var ki opersayonun gücü kimilerinin can derdine düşmesine de yol
açıyor ve sonuç alınmasını sağlıyor.
"Amerikan karşıtlığı, Şii karşıtlığı ve anti-semitizm" üçlüsünü bu
ülkenin devlet refleksini açıklamak için kullanmak oldukça garip
bir çabadır.
Sünni ve Şii, anti-semit ve Sünni karşıtlıkları bunları
kullananların zihniyeti açığa vuran, bu açıdan birbirini doğrulayan
karşıtlıklar değil midir?
Bir kere Bush politikalarına karşı olmak ile ABD karşıtlığı,
İsrail'in tutumuna karşı durmakla anti-semitizm aynı şey değildir,
Öte yandan "anti-semitik bir eğilim bu ülkenin muhafazakar zihniyet
taşlarından birisi oluştursa da, aynı eğilimin toplumun genelinde,
siyasi partiler ve kurumlar düzeyinde etkin olduğunu ifade etmek
kuru cahilliktir". En nihayet 1980'lerden 1990'lara Türkiye'de
İslami hareketin temel referansların birisini İran Devrimi'nin
oluşturduğu, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül başta olmak üzere Sünni
globalleşmeci bir tutumun İslami kesime yabancı olduğunu görmezden
gelmek en azından kötü niyet taşımaktır.
İşini ciddiye alanların şapkayı önlerine koyup, bu gerginliğin ya
da bu "andıçlar"ın arkasında asli nedeni düşünmeleri ve bulmaları
gerekiyor.
Suçlamalar ve senaryolar yoluyla, özellikle basın üzerinden
Türkiye, ABD'nin yeni taleplerini kabul etme kıvamına getirilmeye,
Bush'un siyasi oyununun tam parçası olmaya ikna edilmeye
çalışılıyor olmasın...
YAZI:Ali BAYRAMOĞLU
YENİ ŞAFAK