Hükümetin yarattığı ağır ihlal enkazı!
Abone olCHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, yurttaşının yaşam hakkını ihlal eden bir devletin, demokrasiden, özgürlüklerden, insan hak ve hürriyetlerinden söz etmesinin mümkün olamayacağını bildirdi.
Tanrıkulu, yaptığı yazılı açıklamada, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi'nin kabul edilişinin yıl dönümü olan 10 Aralık'ta AK
Parti hükümetinin yarattığı ağır ihlal enkazıyla karşı karşıya
olunduğunu savundu.
Temel hakları budayan uygulamalarla yetinmeyip, yeni güvenlik
yasalarını devreye koymaya hazırlanan hükümetin, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi'nin özünü oluşturan insanlık onurunu bu yıl da
ayaklar altına alan uygulamalardan ödün vermediğini iddia eden
Tanrıkulu, Türkiye'de başta yaşam hakkı olmak üzere, temel insan
haklarının, hükümetin ağır saldırısı altında olduğunu ileri sürdü.
Tanrıkulu, hapishanelerde, karakollarda, sokaklarda, sınır
boylarında, kamusal bütün mekanlarda, insan onurunu zedeleyen
uygulamalar yaşandığını savundu.
Tanrıkulu'nun açıklamaları şöyle:
2014 yılında da Türkiye, özellikle Suriye’den kaçan sığınmacıların
yaşadıkları mağduriyetlere sahne olmuştur. Sayıları net olmamakla
beraber bir buçuk milyonu aşkın sivilin Türkiye’ye sığındığı bir
ortamda, sığınmacılar da ağır hak ihlalleriyle karşılaşmaktadır.
Ancak AKP hükümeti uluslararası kamuoyu karşısında kabul ettiği
sığınmacı sayısıyla övünürken, bölgede sebep olduğu çatışmaların
hesabını vermekten kaçınmakta, benzer bir biçimde sığınmacıların
temel ihtiyaçlarını ve haklarını güvence altına alacak
mekanizmaları işletmekten uzak bir politika gütmektedir. İnsan
hakları ihlallerinin en az görünür olduğu alanlardan biri de
sığınmacılar konusundadır. Ölümden kaçan sığınmacılar sıtmaya razı
kalmakta ve uğradıkları ihlalleri aktarabilecek mekanizmalara
erişememektedir. Özellikle sığınmacı kadın ve çocukların maruz
kaldıkları istismarın bilançosu ortaya çıkarılamamaktadır. Keza,
sığınmacıların yoğun bir emek sömürüsü altında, kölelik
koşullarında çalıştırılmasına göz yumulmaktadır.
2014 yılı ne yazık ki hak gasplarının her alanda yaşandığı bir yıl olmuştur. 2015’e bu yüzden yeni sorunları, mağduriyetleri ama aynı zamanda da yeni mücadele alanlarını taşıyarak giriyoruz.
2014, en temel hak olan yaşam hakkının ağır ihlalleriyle geçerken, 2015 yılı bu ihlallerin sorumlularından hesap soracağımız bir yıl olacaktır. Yaşam hakkı devletin yurttaşlara sunduğu bir lütuf değil, devletin korumakla mükellef kılındığı bir haktır. Yurttaşının yaşam hakkını ihlal eden bir devletin demokrasiden, özgürlüklerden, insan hak ve hürriyetlerinden söz etmesi mümkün değildir.
İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın verilerine göre 2014 yılı boyunca gerçekleşen yaşam hakkı ihlal bilançosu bunu net olarak ortaya koymaktadır. İHD ve THİV verilerinden hareketle aşağıda aktardığımız bilanço, hak mücadelesinin ne kadar elzem olduğunu da ortaya koymaktadır.
Söz konusu verilere göre 2014 yılı içinde 2.229 kişi yaşamını
yitirmiştir. Yaşam hakkı ihlal bilançosunun ayrıntıları
şöyledir:
“ÇÖZÜM SÜRECİ”
Türkiye’de hak ihlallerinin en fazla gerçekleştiği alan, kuşkusuz Kürt sorunu bağlamında yaşanmaktadır. 2014’ün şu ana kadarki son yaşam hakkı ihlali de bu bağlamda gerçekleşmiş ve Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde, 18 yaşındaki Rojhat Özdel, bir gösteri sırasında infaz edilerek öldürülmüştür. Yıl içinde bir taraftan “çözüm süreci” mevzubahisken bir taraftan da çatışmalar nedeniyle en az 16 kişi yaşamını yitirmiştir. Korucu sayısı 17 bine ulaşırken, korucuların saldırıları sonucu 5 kişi yaşamını yitirmiştir. AKP hükümetinin, Kürt sorununun çözümü konusunda gerek CHP’nin gerekse HDP’nin TBMM’ye sunduğu hiçbir teklifi kabul etmediğini, çözüme dair her türlü öneriye sırtını döndüğünü not etmek gerekir. Bu bakımdan da AKP’nin lafta çözümden yana görünüp icraatta sorunu daha da derinleştiren uygulamaları her geçen gün daha da artırdığını ifade etmek gerekir. Kürt sorunu bağlamında temel hak ve hürriyetlere, yurttaş eşitliğine dair en ufak bir adım atmayan AKP hükümeti, 2015’e yeni güvenlik yasalarıyla girmeye hazırlanmakta ve insan haklarının askıya alındığı OHAL dönemini yeniden diriltmeye çalışmaktadır.
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
AKP yetkililerinin bir süredir “işkenceye sıfır tolerans” iddiasında bulunmaması tesadüf değildir. Zira işkence her vesileyle belirttiğimiz gibi karakollardan, cezaevlerinden sokaklara taşmış ve artık gizlenemez hale gelmiştir. 1990’larda işkence ve kötü muamele karakol hücrelerinde yapılırken AKP döneminde sokaklarda gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Nitekim İnsan Hakları Derneği, 2014’ün ilk 11 ayında kendilerine 1.018 kişinin işkence gördüğü için başvurduğunu açıklamaktadır. İşkence ve kötü muameleye maruz kalan yurttaşların tümünün bunu şikâyet konusu yapmadığı düşünülürse, bu rakam çok daha yüksektir. Bununla beraber işkence ve kötü muamele yapan kolluk güçleri hakkında adli veya idari yaptırımda bulunulması istisna olmaya, cezasızlık sorunu önemli bir mesele olarak karşımızda durmaya devam etmektedir. İşkence ve kötü muamele bir yana, yargısız infazda bulunan kolluk güçleri hakkında bile etkin bir adli süreç işletilmemekte ve bu sorun her geçen gün katlanarak devam etmektedir. 2014 yılı boyunca neredeyse her hafta yargısız infazlarla ilgili davaları izlemek ve ihlalcilerin etkin bir biçimde korunduğuna tanıklık etmek durumunda kaldık.
Bununla beraber yargısız infazda bulunan kolluk güçleri veya linççiler devlet yetkilileri tarafından açıkça desteklenmiştir. Nitekim 26 Kasım tarihinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15. MÜSİAD Uluslararası Fuarı’nda yaptığı konuşmada esnaf için şu sözleri sarfetmiştir: “Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir.” Erdoğan’ın bu sözleri, 3 Haziran 2013’te Eskişehir’de polis ve esnaf saldırısı sonucu öldürülen Ali İsmail Korkmaz davasının görüldüğü saatlerde sarf etmesi tesadüf değildir. Nitekim söz konusu duruşmada sanık polis, ''Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı ve İçişleri Bakanı 'Gezi Parkı bir darbedir' diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım. Beraatımı talep ediyorum'' demiştir. Ali İsmail Korkmaz cinayetinin sanığının bu ifadesi, yaşam hakkı ihlalcilerinin cesaret aldıkları esas güce dair net bir işarettir.
DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
2014 yılında da düşünce ve ifade özgürlüğü iktidar lehinde
olması kaydıyla sağlanmış, iktidarı eleştiren yazarlar,
akademisyenler, gazeteciler, insan hakları savunucuları,
aktivistler baskı ve tehditlere maruz kalmıştır. Hükümet
yetkilileri çeşitli vesilelerle gazeteci, sanatçı, yazar veya
akademisyenleri miting meydanlarında hedef göstermiş, hükümete
yakın medyada da bu hedef gösterme operasyonları
sürdürülmüştür.
Türkiye’de hükümete yakın olmayan basın ve basın mensupları ağır
bir kıskaç altında tutulmakta, otosansür dayatılmakta ve ifade
özgürlüğünü kullanan kişiler ciddi saldırılarla karşı karşıya
kalmaktadırlar.
TCK ve TMK’da halen düşünce ve ifade hürriyetine ağır bir
biçimde darbeleyen hükümler yürürlükte tutulmaktadır. Nitekim
Türkiye İnsan Hakları Verilerine göre 2014 yılının ilk 9 ayında TCK
kapsamında 145 kişiye toplam 212 yıl 14 gün hapis cezası
verilmiştir. Aynı dönemde en az 8 yayın toplatılmıştır.
AKP hükümetinin başından itibaren hedef aldığı alanlardan biri de
internettir. Erişime engellenen İnternet sitesi sayısı 2013 yılında
35.001, 2012 yılında ise 22.536 iken, 2014 yılında bu sayı rekor
seviyeye çıkarak 52 bin 574’ü bulmuştur.
ÖRGÜTLENME, TOPLANTI VE GÖSTERİ
ÖZGÜRLÜĞÜ
İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre 2014’ün ilk 10 ayında
KCK davalarından toplam 627 kişi tahliye edilirken, aynı dönemde
2.309 kişi gözaltına alınmış, 377 kişi ise tutuklanmıştır. Halen 10
sendikacı tutukludur.
Toplantı ve gösteri özgürlüğü 2014 yılında da fiilen rafa
kaldırılmış ve her türlü demokratik hak talebi polis zoruyla
bastırılmıştır.
CEZAEVLERİ
Cezaevlerinde 12 Eylül rejimini aratmayan uygulamalar 2014 yılı
boyunca da devam etmiş, hükümete cezaevlerindeki sorunların
giderilmesi konusunda sunduğumuz hiçbir teklif kabul edilmemiştir.
Hasta tutuklu/hükümlülerle ilgili sorun devam etmekte ve AKP
hükümeti bununla ilgili iyileştirme taleplerini geri
çevirmektedir.
AKP hükümeti döneminde cezaevlerindeki doluluk oranı daha önce hiç
olmadığı kadar artmış ve bu sayı Kasım 2014 tarihi itibariyle 154
bin 197’ye ulaşmıştır. 2013 yılında 140 bin 716 olan
tutuklu/hükümlü sayısı AKP iktidara geldiği tarihte 59 bin 429’du.
2014 yılında tutuklu/hükümlü/hükümözlü çocuk sayısında da artış
yaşanmış, 2013 yılında 1.878 olan cezaevlerindeki çocuk sayısı
1.984’e çıkmıştır.
İŞ CİNAYETLERİ
2014 yılı işçilerin hükümet-patron ihmalkarlığıyla bile bile ölüme sürüldüğü bir yıl olmuştur. Taşeronlaştırma, iş güvenliği ve denetim mekanizmalarının sağlanmaması işçilerin kölelik düzenine mahkum edilmesiyle birlikte ağır ihlallere sebebiyet vermiştir. Başta Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirdiği katliam gibi olaylar olmak üzere toplu iş cinayetleri 2014 yılında zirve yapmıştır. Tüm bu ağır ihlallere rağmen tıpkı yargısız infazlarda olduğu gibi cezasızlık sorunu devam etmiş, hükümet işverenleri kollayan ve sorumluluğunu gizleyen bir tutum içinde olmayı sürdürmüştür. 2014 yılında 1.723 işçi yaşanan “kazalar” neticesinde yaşamını yitirmiştir. Bu ağır tabloya rağmen AKP hükümeti kapsamlı bir iyileştirmeye gitmekten kaçınmıştır. Hükümetin bu tutumu, 2015 yılının da işçiler açısından ölümlere davetiye çıkarmaktadır.
KADINA ve LGBTİ BİREYLERE YÖNELİK ŞİDDET VE AYRIMCILIK
2014 yılı kadınlar ve LGBTİ bireyler açısından şiddetle dolu geçmiştir. Kadın-erkek eşitliğine inanmadığını her fırsatta ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP hükümeti, kadınların ve LGBTİ bireylerin uğradığı şiddete karşı herhangi bir etkin mücadele mekanizması oluşturmamakta direnmektedir. 2014 yılının ilk 10 ayında 294 kadın, erkekler tarafından katledilmiştir. Keza LGBTİ bireylerin maruz kaldığı nefret söylemi de görmezden gelinmektedir. THİV verilerine göre 2014’ün ilk 11 ayında 3 trans birey nefret saldırıları sonucu yaşamını yitirmiş, 5 trans birey de yaralanmıştır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edildiği 10 Aralık, ne yazık ki Beyanname’nin ihlaliyle ilgili bilançoların açıklandığı bir güne dönüşmüştür. İnsan hakları savunucularının büyük bedelleri göze alarak yürüttükleri mücadele bu ağır bilançonun gölgesinde kalmaktadır. Ancak yine de hatırlatmak gerekiyor ki, insanlık onurunu korumak için hayatın her alanında mücadele yürütmezsek, bu bilanço çok daha ağırlaşacaktır.
2015 yılına girmeye hazırlanırken, temel hak olan yaşam hakkının ihlal edilmediği, insanlık onurunun ayaklar altına alınmadığı, hak ihlalcilerinin cezasız kalmadığı, korunmadığı, sivillerin göç etmek zorunda kalmadığı barışçıl, eşitlikçi bir Türkiye ve dünya için yürüteceğimiz daha etkin bir mücadeleye de hazırlanmak durumundayız.