Hükümet'in son AB kozları hazır
Abone olAvrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin başlayacağı 3 ekim öncesi Türkiye son hamlelerini yapıyor. İşte hükümetin kritik AB zirvesi öncesi oynayacağı son kozlar...
Bu hamleler arasında özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda
verilen demokratik açılım sinyali ve Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül'ün daha önce tepkiler nedeniyle ertelenen Ermeni konferansının
açılış konuşmasını yapmaya prensipte 'evet' yanıtını vermesi de
bulunuyor.
Terör sorununa Avrupa Birliği sürecini etkilemeyecek bir çözüm
bulmaya çalışan Türkiye, aynı zamanda bu konudaki hassasiyeti
bilinen orduda rahatsızlık yaratmayacak bir formül arıyor.
Bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Kürt sorununu demokrasi
çözer' söylemiyle 3 ekim öncesi Avrupa Birliği'ne ılımlı mesajlar
gönderiyor.
Diğer taraftan hükümet önümüzdeki yasama dönemine yetiştirilmeye
çalışılan Terörle Mücadele Yasası'yla da teröre prim
verilmeyeceğinin garanti altına alınacağını ve gereken sert
önlemlerin bu yasaya dahil edileceğini belirtiyor.
Sert önlemler arasında Başbakanlığa bağlı Terörle Mücadele birimi
kurulması, dört güne indirilen gözaltı süresinin iki haftaya
çıkarılması, terör örgütü propagandasına ağır cezalar getirilmesi
bulunuyor.
Özellikle İngiliz mevzuatı dikkate alınarak hazırlanan bu yasada
özgürlüklerin kısıtlanmaması ve insan haklarının ihlal edilmemesi
için de gereken özenin gösterileceğine dikkat çekiliyor.
'Güneydoğu' kelimesini ilk olarak 2003 yılında Brüksel'de yapılan
AB zirvesinin sonuç bildirisinde kullanan birlik, bölgeye yönelik
iyileştirme taleplerini her fırsatta yineliyor.
Geçtiğimiz haziran ayında da başkent Ankara'da Başbakan Erdoğan'ın
verdiği yemeğe katılan AB üyesi ülkelerin büyükelçileri
'Güneydoğu'da sadece asker değil, hükümet de aktif olsun'
çağrısında bulunmuştu.
Daha sonraki açıklamalarda da Başbakan Erdoğan'ın daha fazla doğuya
gitmesi ve Güneydoğu'ya yatırımların artırılması öneri olarak
sunulmuştu.
Terörün gündeme oturması
PKK terör örgütünün 1 eylül 1998'de aldığı eylemsizlik kararını 1
haziran 2004'te bozmasıyla birlikte terör tekrar Türkiye gündemine
oturdu.
5 ağustos 2005:
Terör olaylarının artması üzerine Genelkurmay
Başbakanı Orgeneral Hilmi Özkök, "TSK, halkı eski acılı günlere
geri götürmeyi amaçlayan bölücü terör örgütüne karşı mücadelesini
kısıtlanmış yetkilerine rağmen özveriyle sürdürmektedir ve
sürdürmeye devam edecektir" dedi.
Özkök'ün sözleri ordunun Olağanüstü Hal'in (OHAL) geri
getirilmesini istediği şeklinde yorumlandı.
10 ağustos 2005:
Açıklamanın üzerinden bir hafta bile geçmeden Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, PKK’ya ‘silah bırak’ çağrısı yapan aydınlarla biraraya
geldi.
Toplantıda 'Kürt sorununun ayrılıkçı şiddet ya da barışı bozma
suretiyle ele alınacak bir konu olmadığı'nı söyleyen Başbakan,
"Kürtlere en büyük zararı PKK vermiştir" dedi.
Erdoğan, "bütün sorunlar demokrasi şemsiyesi altında anayasal düzen
içinde ele alınmalı" sözleriyle konunun çözümünün demokratik
platformda olduğu mesajını verdi.
12 ağustos 2005:
Ardından Erdoğan'ın Diyarbakır gezisinde söylediği ‘Kürt sorunu
herkesin, herkesten önce de başbakan olarak benim sorunumdur’
sözleri geldi. (Haberin tam metni)
Bu beklenmedik açıklama gündeme bomba gibi düştü ve çok geçmeden
muhalefet cephesinde yankı buldu. CHP lideri Deniz Baykal’ın başını
çektiği muhalifler, Erdoğan’ı ‘PKK'yı meşrulaştırmak’ ve ‘siyasi
hak talebi yaratmak’la suçladı.
11 - 18 ağustos 2005:
Eski DEP milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve
Orhan Doğan’ın oluşturduğu Demokratik
Toplum Hareketi ise, ‘Erdoğan’ın yaptığı açılımın yeni bir dönemin
başlangıcı olduğunu’ belirterek, PKK’yı koşulsuz ve süresiz silah
bırakmaya çağırdı.
19 ağustos 2005:
Çok geçmeden terör örgütü PKK’dan bir aylık eylemsizlik kararı
geldi. Örgüt, kararın Erdoğan’ın son dönemdeki girişimlerine cevap
niteliğinde olduğunu belirtti.
Ancak 1993, 1995 ve 1998 yıllarında da tek taraflı eylemsizlik
kararları alan, daha sonra bu kararları bozan PKK'nın son kararı,
siyasal hak elde etmek ve İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’ın
serbest kalmasını sağlamak için atılan bir adım olarak
görülüyor.
21 ağustos 2005:
PKK'nın eylemsizlik kararı eleştiri oklarını bir kez daha Erdoğan’a
yöneltti. Tepkiler artınca Başbakan ‘Kürt sorunu’ ve ‘PKK terörü’
arasındaki ayrıma dikkat çekti ve ikisini birlikte ele almanın
mümkün olmadığının altını çizdi. (Haberin tam metni)
Tartışmalar sürerken önce Bakanlar Kurulu, ardından da Milli
Güvenlik Kurulu toplanarak terör ve Kürt sorunu konularını masaya
yatırdı.
22 ağustos 2005:
Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası açıklama yapan Hükümet Sözcüsü
Cemil Çiçek, Türkiye'nin üniter bir devlet olduğunu, Erdoğan'ın
Diyarbakır'daki konuşmasının bu çerçevede değerlendirilmesi
gerektiğini söyledi.
"Başbakan'ın konuşması anayasanın 3'üncü ve 66'ıncı maddeleri
kapsamında değerlendirilmeli" diyen Çiçek, muhalefeti 'gölgeye taş
atmak'la suçladı. (Haberin tam metni)
23 ağustos 2005:
Milli Güvenlik Kurulu'ndan çıkan bildiride ise PKK'nın adı telaffuz
edilmedi, ancak terörle mücadeledeki kararlılığa dikkat
çekildi.
Bildiride, "cumhuriyet hükümetlerinin öncelikli hedefi anayasada
öngörülen görevleri yerine getirerek bu amaca ulaşmaktır. Ulusun
bağımsızlığı ve tümlüğü ile ülkenin bölünmezliğinin korunarak bu
hedefe ulaşılacağı da kuşkusuzdur" denildi. (Haberin tam metni)
Tartışmalı Ermeni konferansı
Türkiye 3 ekim öncesi sadece terörle mücadele ve Kürt sorunu
konusunda değil, Ermeni soykırımı iddialarının ele alınacağı
tartışmalı Ermeni konferansıyla ilgili de bir adım attı.
'İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri' başlıklı
konferansın 24 mayısta Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılması
planlanmış, daha sonra hükümet ve muhalefet cephesinden gelen sert
tepkiler nedeniyle toplantı ertelenmişti.
Ancak Boğaziçi Üniversitesi dün bir açıklama yaparak konferansın
aynı içerikle 23-25 eylül tarihleri arasında yapılacağını duyurdu.
Ama bu kez bir farkla...
Birkaç ay önce Adalet bakanı Cemil Çiçek'in 'bu Türk milletini
arkadan hançerlemektir' diye tanımladığı konferansın açılışını,
aynı hükümetin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün yapacağı
açıklandı.
Bakan Gül ise, kendisine iletilen davete prensipte 'evet' yanıtını
verdiğini, konferansa katılıp katılmayacağını ise programına göre
belirleyeceğini söyledi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan ise, Bakan Gül'ün konferansın
yapılacağı tarihlerde Birleşmiş Milletler toplantısı için New
York'ta bulunacağını bildirdi.
Konferansta resmi tez dışındaki görüşlerin savunulacak olması
nedeniyle Adalet Bakanı Çiçek, toplantıyı çok sert bir biçimde
eleştirmiş ve “keşke Adalet Bakanı olarak dava açma yetkimi
devretmeseydim'' demişti.
Ana muhalefet partisi CHP milletvekili Şükrü Elekdağ da konferansa
tepkisini 'propaganda yapıyorlar' yorumuyla dile getirmişti.
Siyasilerin tepki gösterdiği konferans Yüksek Öğretim Kurulu
(YÖK)'ün de tepkisini çekmişti. Toplantıyı 'talihsizlik' olarak
niteleyen YÖK, konferansın nitelikleri açısından bilimsel bir
toplantı olamayacağı kanısına varmıştı.
Erteleme kararının ardından Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'nden
yapılan yazılı açıklamada Bilgi, Boğaziçi ve Sabancı
üniversitelerinin ortak girişimiyle yapılacak konferansla ilgili
olarak ciddi ithamlarla karşı karşıya kalındığı belirtiliyordu.
Konferansın hazırlık komitesinden Prof. Halil Berktay "burada
Türkiye'nin demokrasisini görüyoruz aslında, buna bile tahammülleri
yok... Ama bakın daha neler olacak? Onlara da sıra gelecek ama
altından kalkamayacaklar, bu konferansta tartışılanlardan sonra"
demişti.
Konferansın ertelenmesine Avrupa Birliği Komisyonu'nun Genişlemeden
Sorumlu Üyesi Olli Rehn'nin Sözcüsü Christina Nagy'den de eleştiri
geldi.
Bunun bir eksiklik olduğunu söyleyen Nagy, "keşke bu konferans
barış içinde gerçekleştirilebilseydi. Akademik çevreler tarafından
bu konunun tartışılması gerekir" dedi.
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu Başkan Yardımcısı Jan Marinos
Wiersman ise, "Türkiye, hoşgörü düzeyini yükseltmeli ve farklı
görüşlere tahammül göstermeli" yorumunu yaptı.
Avrupa basınında çıkan bir yorumda da, "bu akademik tartışmanın
aptalca sınırlandırılması, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği için
bir felakettir" denildi.
Başbakan Erdoğan ise, toplantının ertelenmesini doğru bulmadığı
belirterek, ''bırakalım herkesin ne söyleyeceğini, ne söylediğini
görelim'' demişti.
3 ekimde müzakereler başlıyor
17 aralık 2004'te Brüksel'de yapılan AB zirvesinde Türkiye ile tam
üyelik müzakerelerinin 3 ekim 2005'te başlaması kararlaştırılmıştı.
Türkiye ile yapılacak müzakerelerin çerçevesi ise şöyle
çizilmişti:
Müzakereler 3 ekim 2005'te başlayacak
Hedef tam üyelik
Müzakerelerin ucu açık olacak
Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki sözlü güvencesi yeterli olacak
Müzakerelerde 'Kopenhag kriterleri' esas alınacak
'Kalıcı kısıtlama' ifadesi, 'gerektiğinde kısıtlama' şeklinde
değiştirilecek
Dosya: Özlem Soğukdere
Kaynak: