Hükümetin gündeminde terör affı yok
Abone olAdalet Bakanı Cemil Çiçek, Türkiye'de en son telafuz edilecek kelimenin af olduğunu belirterek, DEHAP'lı yöneticilerinin 'Genel Af' isteğine sert bir yanıt verdi...
Cemil Çiçek, Türkiye'de en son telafuz edilecek kelimenin af
olduğunu söyledi. 80 yılda 48 defa af çıkarıldığını belirten Çiçek,
bu durumun cezanın getirebileceği faydayı ortadan kaldırdığını
söyledi. Yolsuzlukla mücadelede en büyük engelin beyinlerde
olduğunu belirtti, " Bize uzatılan mikrofonlar bile rüşvet
karşılığıdır" dedi. Bizden istenen teröristlerin affı Adalet Bakanı
Cemil Çiçek, DEHAP yöneticilerinin genel af isteğine sert çıkarak,
"Birilerinin beklentisine, arzusuna göre bu kelimeyi ağzımıza
almayız. Türkiye'de en son telaffuz edilecek kelime af kelimesidir.
Bizden af istenen şey bir terör örgütünün affıdır" diye konuştu.
Çiçek, yolsuzlukla mücadelede en önemli engelin "beyinlerde"
olduğunu ileri sürerken, zaman zaman kendilerine mikrofonların dahi
rüşvet karşılığında uzatıldığını açıkladı. Demokrasi Platformu'nun
konuğu olan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Ankara Temsilcimiz Emin
Pazarcı ile yazarımız Serdar Arseven'ın sorularını cevaplandırdı. *
* Adalet Bakanı Cemil Çiçek, özellikle DEHAP'ın sık sık gündeme
getirdiği "genel af" isteğine sert çıktı. Çiçek, "Gündemimizde
böyle bir konu yok. Bu lafı telaffuz etmek bile çok sakıncalıdır,
risklidir. Birilerinin beklentisine, arzusuna göre bu kelimeyi
ağzımıza almayız. Türkiye'de en son telaffuz edilecek kelime af
kelimesidir. Bizden af istenen şey bir terör örgütünün affıdır"
diye konuştu. Çiçek, Türkiye'de geçmiş dönemlerde çıkarılan afların
da cezalandırmanın getirebileceği faydayı büyük ölçüde ortadan
kaldırdığını söyledi. * * Herkesin barışa ve huzura katkıda
bulunmasını isteyen Çiçek, "Bizim coğrafyamızın insanları maalesef
çoğu zaman kullanılıyor. Bunu hep gördük. Malı götüren başkaları,
kullanılan bu coğrafyanın insanları. Heba edilen bu coğrafyanın
insanları. Ölen bizim insanımız, yakılan bu ülkenin mal varlığı.
Elin oğlu aklı veriyor, ekmeği vermiyor" dedi. * * Yolsuzlukla
mücadelede en büyük engelin "beyinlerde" olduğunu belirten Çiçek,
"Kim neden şikayet ediyor? Haksız teşviklerden tutun da, bize
uzatılan mikrofonlar bile zaman zaman rüşvet karşılığıdır. Herkes
önce kendisine bir baksın. Adam borcunu ödemek yerine iki, üç tane
kanal çalıştırıyor. O adama kim "Üç tane kanal çalıştır" diyor?
Öbür tarafta, senin borcunu bu millet ödüyor. Allah'ın emri mi
senin iki, üç tane kanalının, televizyonunun olması? Sat
televizyonunu, getir devlete olan borcunu öde. Kimin kime bedel
ödemeye hakkı var? Bu işi yapacaksak el birliğiyle yapacağız. Bu
bir grup fedainin yapacağı iş değil" görüşünü dile getirdi. Soru:
DEHAP Genel Başkanı Tuncer Bakırhan genel af çıkarılması yönünde
beklentileri olduğunu ifade ediyor. Siz bu beklentileri nasıl
karşılıyorsunuz? Çiçek: Bizim böyle bir düşüncemiz yok.
Gündemimizde böyle bir konu da yok. Bu lafı telaffuz etmek bile çok
sakıncalıdır, risklidir. Şu anda cezaevlerinde 69 bine yakın
hükümlü, tutuklu var. Bunları yerli yersiz beklentiye sokarlar.
Bizler sorumluluk taşıyan insanlarız. Birilerinin beklentisine,
arzusuna göre bu kelimeyi ağzımıza almayız. Türkiye'de en son
telaffuz edilecek kelime af kelimesidir. Bizden af istenen şey bir
terör örgütünün affıdır. Onun için, terörün bütün dünya tarafından
lanetlendiği bir ortamda yapılacak tek şey, gidip devlete teslim
olmaktır. Soru: Leyla Zana ve arkadaşları tahliye edildi. Onlar da
terör örgütüne üye oldukları için ceza almışlardı... Çiçek: Hukukta
kavramlar çok önemli. Bu kavramların birbirine karışmaması lazım.
Erteleme ayrı, af ayrı, şartlı tahliye ayrıdır. Bunu düz vatandaş
bilmez. Daha ortada tümüyle dava sonuçlanmış değil. İlgili daire
bunu inceleyecek. Bu durum farklıdır. Af bütün sonuçlarını ortadan
kaldıran bir işlemdir. Bu tahliyelerle o talebi aynı kefeye koymak
doğru değil. Kaldı ki, burada affı Anayasa'nın 87. maddesine göre
TBMM tayin, takdir eder. Tahliye kararını ise mahkeme verir. Bu
birbirinden farklı olaydır. Soru: Acaba sıra terör örgütü ele başı
Öcalan'a mı geliyor diye kamuoyunda bir endişe var. Bu endişeleri
nasıl değerlendiriyorsunuz? Çiçek: Yok. Aslında ben bu konulara
cevap vermeyi de arzu etmem. Çünkü, bu konular gündeme getirildikçe
farkında olmadan bir aktüalite kazandırıyoruz. Halbuki Türkiye'nin
gündemi bu değil. Birisi çıkmış kebabı nasıl yediğinden, mırrayı
nasıl çektiğine varıncaya kadar magazin konusu yapılıyor. Buna
Türkiye'de yüreği yanan insanlar açısından da bakmak lazım. 'Biz
istediğimizi yazarız'. Tamam istediğini yazarsın da herkesin de
belli bir noktaya kadar bu işlere töleransı var. İnsanlar şehit
olurken, barış yönünde adım atmazken, beri tarafta bu işleri
işlediği mahkeme kararı ile sabit olanlarla ilgili 'buna af ne
zaman çıkacak' diye buna aktüalite kazandırmak bence doğru bir olay
değil. "BİZİM COĞRAFYAMIZIN İNSANLARI HEP KULLANILDI" Soru:
Tahliyeden sonra Türkiye'de hoş bir hava esmişti, ancak Zana ve
arkadaşlarının açıklamalarından sonra hava gerginleşti. Bu
söylemlerle bir hata mı yaptılar? Çiçek: Bu soruyla, terazinin bir
tarafına onları, bir tarafına da beni ve hükümeti koyuyorsunuz.
Onların davranışlarını yorumlamak gibi bir göreve de beni
indirgemiş oluyorsunuz. Ben böyle bir noktaya girmem. Bizim
coğrafyamızın insanları maalesef çoğu zaman kullanılıyor. Bunu hep
gördük. Malı götüren başkaları, kullanılan bu coğrafyanın
insanları. Heba edilen bu coğrafyanın insanları. Halbuki biz bu
işler için harcadığımız paraları, ülkenin mutluluğuna, refahına,
huzuruna harcamış olsak, huzur içinde bunları ekonomiye
kazandırabilsek, bugün Türkiye'nin milli geliri 3 bin 500 dolar
değil, 6-7 bin dolar olacak. Bundan da herkes istifade edecek. Ne
oldu? Ölen bizim insanımız, yakılan bu ülkenin mal varlığı. Ama,
elin oğlu aklı veriyor, ekmeği vermiyor. Bunun tarih önünde bir
sürü örnekleri var. Bu ülkede herkese yetecek imkan var, fırsat
var. Bu devlet güzel bir devlet. Demokrasi güzel bir rejim.
Cumhuriyet doğru bir tercih. Bunun kıymetini bilelim. Soru: NATO
Zirvesi sırasındaki "davet krizi"ni nasıl değerlendiriyorsunuz?.
Çiçek: Keşke yaşanmasaydı. Benim söyleyeceğim budur. Şimdi burada
kişisel olarak Adalet Bakanı veya bir filanca görevlinin bunları
değerlendirmesinin, bu olup bitene, olup bittikten sonra hiçbir
katkısı olmaz. Şimdi olan oldu. Böyle bir davet oldu olmadı, ben bu
saatten sonra ne söylesem geriye dönüp, bu olup biteni değiştirme
imkanım yok. Soru: İleriye dönük ne diyeceksiniz? Çiçek: Zaten bunu
kamuoyu değerlendirir. "Bu iş doğru olmadı" diyenler var. Olmasaydı
daha iyi olacaktı. Türkiye'nin bunları aşması lazım. Soru: Bu
uygulamanın ne gibi zararları oldu? Çiçek: Herkesin eşiyle geldiği
bir yere Sayın Başbakan eşsiz gitmek durumunda kalmıştır. Bizler de
sorumluluk taşıyoruz. Dünyanın en önemli toplantısı. Bu yüzyılın
başından beri yapılan en önemli toplantı. Türkiye'nin itibarı,
tanıtımı açısından önemli bir toplantı. Bu toplantıda biz en ufak
bir sorun çıksın arzu etmeyiz, bizden kaynaklanan sebeplerden
dolayı bir tartışma olsun istemeyiz. Çünkü, bu, böyle bir başarıyı
gölgeler. Çok şükür ufak tefek sıkıntıların dışında da atlatılmış
oldu. Bize düşen, bütün terör örgütlerinin, bütün ortalığı
karıştırmak isteyenlerin yoğunlaştığı bir dönemde sorumlu
davranışlar içersinde olmaktır. Soru: Siz hukukçusunuz kamusal
alanı nasıl tarif edersiniz? Buna yönelik bir düzenleme
getirilebilir mi? Çiçek: Keşke her iş yasal düzenleme ile
çözülebilse. Türkiye'nin bir çok sorununun yasayla, tüzükle,
yönetmelikle çözüleceği kanaatini taşımıyorum. Hele hele bu neviden
sosyolojik temelleri, tarihi temelleri, kültür ve anlayış
farklılığın olduğu noktalar yasa yoluyla çözülemez. Ancak, bu
demokratik tölerans, demokratik sabır, karşılıklı güvenle bu işler
çözülebilir. Birinin mahzur görmediği bir işi, bir başka makam
sahibi problem olarak görebiliyor. Onun için bunun nesini kanunla
çözeceğiz ? Soru: Türk Ceza Kanunu'nda yine gözlük çalana ırza
geçenden daha fazla ceza veriliyor. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Çiçek.: Bu neviden mukayeselerde çok doğru
noktalardan hareket edilmiyor. Birinin gözlüğünü almak bir gasp
suçu olarak kabul ediyor. Gasp suçunun bütün dünyada unsurları
bellidir. Yani suçun unsurları açısından, bizim hukukumuzla Alman
hukuku, Fransız hukuku veya İtalyan hukuku açısından çok fazla bir
farklılık yok. Toplumun tamamına, 'şu suça ne kadar ceza verelim,
bu suça ne kadar ceza verelim' diye sorun. Bu değişiyor. Mesela
idam cezasını biz Meclis olarak kaldırdık, ama benim kanaatim,
topluma sorsanız, idam cezasının tümüyle kalkmasına taraftar olmaz.
Ben kendi avukatlığım zamanından biliyorum. Yerköy'de Topal Rıfat
diye birisi var. Bu ilçede kumar oynamış, cebinde ne varsa hepsini
kaybetmiş, babası da yok, gelmiş annesine. Annesinde para olduğunu
zannediyor, ona baskı yapmış. Annesi, 'para yok' diyor. Kaybetmiş
olmanın kızgınlığıyla annesini ahırda baltayla kesiyor. Tam o
sırada kız kardeşi geliyor, "Gözün körolmasın. Seni doğuran bu
kadar emek verip, büyüten, yetiştiren annene yapacağın bu muydu?"
diyor. Ondan sonra onu da kesiyor. Hem annesini hem kız kardeşini
kesen adam. Şimdi bu kişiyi toplumun önüne koysanız, oylama
yapsanız idam cezası verilir, "bu adam niye yaşıyor" diye sorar.
İnsanlar, kanaatlerine, inançlarına, siyasi düşüncelerine, toplumda
işgal ettikleri yere göre, beklentilerine göre, çok farklı ceza
kaydı noktasında olabilirler. Neticede bunun bir ortalaması
bulunacaktır. O söylediğiniz gözlük almak işi bir gasptır. Ceza az
bulunuyorsa komisyon, Meclis cezayı artırabilir. Soru: Siyaset
kanun yaparken toplumun farklı çözüm yolları aramaya gitmesinden
endişe etmez mi? Çiçek: Tabii eder, ceza kanununun böyle bir rolü
vardır. Toplumda reaksiyon meydana getirecek fiillerle ilgili
devlet öyle bir ceza siyaseti takip etmeli ki, kimse onun dışında
başka bir yola gitmemeli. Yani ihkak-ı hak dediğimiz, kendi hakkını
kendi elde eder duruma düşmemesi lazım. Mesela şu günlerde en çok
üzerinde konuşulan konuların başında kapkaç olayları geliyor. Ben
nereye gitsem, özellikle büyükşehirlerde, İzmir'de, İstanbul'da,
Ankara'da herkes, "bunun cezasını arttırın" diyor. Cezasını da
belli ölçüde arttırıyoruz. Cebir, şiddet kullanılıyorsa,Yargıtay'ın
son kararlarına göre de gasptır. Dolayısıyla gasp adam öldürme
derecesinde ağır bir suçtur. Suçun cezasını ikiye de katlamış
olsanız, bu olaylar birden bıçak gibi kesilmiş olacak mı? Hayır,
yine bu işi yapan yapacaktır. Onun için suç ortamını biraz ortadan
kaldırmak lazım. Aflar Türkiye'de yargının etkisini,
cezalandırmanın getirebileceği faydayı büyük ölçüde ortadan
kaldırdı. 48 defa af çıkmış 80 yıllık Cumhuriyet dönemi içersinde.
Biraz önce macerasını anlattığım kişi de çıktı, yaşıyor mu
yaşamıyor mu bilmiyorum. Annesini, kız kardeşini öldüren kişi 8-10
sene sonra arka arkaya çıkan iki af sebebiyle tahliye edildi. Şimdi
o zaman ceza kanununa hangi miktar ceza yazarsanız yazın bunun çok
fazla anlamı da kalmıyor. Keşke artık bu af konusunu hiç ağzımıza
almasak diye düşünüyorum. Soru: Yeni TCK Tasarısı'nda etkin
pişmanlık sisteminin getirilmesi ile af çıkarmaya gerek kalmıyor
gibi... Çiçek: Faal nedamet hali bütün batı hukukundaki önemli bir
olaydır. Cezada, ibret unsuru ve kişinin ıslah edilmesi olmak üzere
iki türlü amaç güdülür. Modern ceza hukukunda esas olan kişinin
topluma tekrar kazandırılmasıdır. Çağdaş ceza hukuku ıslahı esas
alıyor. Faal nedamet halinde de kişi ciddi bir pişmanlık duyuyor.
Suçu işlemiş, ama işledikten bir süre sonra "Keşke ben bu işi
yapmasaydım" dediği andan itibaren bu nedametini, bu pişmanlığını
bir şekilde göstermesi gerekiyor. Bu daha çok zimmet, rüşvet
vesaire suçlar için gereklidir. Bir muhasebe müdürü zimmetine para
geçirmiş, ama bir, iki gün sonra veya bir ay sonra "Keşke ben bu
suçu işlemeseydim, bir hata yaptım, aldığım parayı geri vereceğim"
diyorsa, bu teşvik ediliyor. Faal nedametin soruşturmanın hangi
aşamasında olduğuna bağlı olarak cezada indirim yapılıyor. Soru:
TCK Tasarısı TBMM tatile girmeden Genel Kurul' a gelebilir mi?
Çiçek: Adalet Komisyonu toplanıyor. Ben sürekli bir çalışma ile
yetişebileceği kanaatini taşıyorum. Ama, tabiatıyla bu benim
kanaatim. TBMM kendi gündemini kendisi tayin ediyor. Bu dönem
çıkarsa çok faydalı olur. Bunu arzu ederiz. Bir defa AB açısından
önemli. Özellikle kadın haklarıyla ilgili olarak, töre cinayeti
vesaire gibi konularda beklentileri var. İkincisi, çıkardığımız
uyum yasalarının ceza kanunu ile bağlantısı vardır. Orada
özgürlükçü bir yaklaşım şüphesiz ilerleme raporu açısından önem
arzediyor. Üçüncüsü Türkiye'de yargı reformunun en önemli
ayaklarından bir tanesi ceza kanunudur. Çünkü, istinaf mahkemeleri
bu kanunu bekliyor, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ceza İnfaz
Kanunu gibi başka kanunlar ceza kanunu ile bağlantılı. Onun için
bunda fayda var. Bir de bu kanunu bu defa çıkaramazsak ekim ayına
kalacak. Komisyonlar, Meclis Başkanlık Divanı yeni baştan
seçilecek. Eski tatbikatlardan biliyoruz, Meclis 1 Ekim'de
açılıyor, komisyonların tekrar çalışması ekimin sonunu buluyor.
Geliyoruz kasım ayına. Kasım ayında da bütçe komisyonlarda
konuşulmaya başlanacak. AB Zirvesi açısından da zaten Türkiye'nin
İlerleme Raporu o tarihte çıkmış olacak. Soru: Bir tarafta rüşvet
iddiaları, bir tarafta aynı konuda verilen değişik kararlar ve ağır
aksak işleyen bir adalet sistemi var. Kanunları yapmak da yetmiyor,
uygulama ile ilgili problemler var. Bunları nasıl çözeceksiniz?
Çiçek: Bu iki taraflı bir olay. Türkiye'de vatandaşın hukuk nasıl
işler, hukuk devleti nedir, mahkeme nedir, neye göre nasıl karar
verir, bu konularda doğru dürüst bir bilgisi yok. Özellikle de
bizim insanımız sonuca bakar. Bizim çok pragmatist bir yapımız var.
Öyle sebeplerini filan irdelemeyiz. Davaların uzamasında kabahat
hakime bulunur. Hakimin ne günahı var? Hakim, hemen televizyonda
olduğu gibi filancayı dinleyip 'bu suçludur' noktasında karar
vermez. Eğer adalet istiyorsanız deliller tamamlanacak, her türlü
araştırma, soruşturma yapılacak, ona göre karar verilecek. Hakim
delil toplarken de muhtelif yerlere yazı yazar. Tapuya, nüfusa,
adli sicile, falanca idareye yazı yazar. Şahitleri dinlemesi
gerekecektir. Şahit Almanya'dadır, yurtdışındadır. Bunların
getirilmesi, götürülmesi, belli bir zamana bağlıdır. Soru: Her
tarafta bu işlemler yapılıyor ama bizim kadar uzun süren yok Cevap:
Dünyanın her tarafında bizden uzun süren yer de var. Ya da bizden
kısa süren yerler var. Oradakiler de hukuka göre karar vermiyorlar.
Yargılamada hukuk devleti ilkesi açısından AB ülkeleri ile mukayese
yapmamız lazım. Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya ile mukayese
yapmamız lazım. Bir üçüncü dünya ülkesi ile mukayese yaptığınız
zaman orada hemen anında, iki saatte de karar veriyorlar. Herhalde
istenen o iki saatlik kararlar da değildir. Yani ifratla tefrit. AB
ülkelerinde devlet işler, devletin diğer birimleri iyi işlediği
için yargı da yargılamayı daha çabuk yapar. Herhalde bir nüfus
kaydı üç ayda gelmiyordur orada. Ben iki defa Avrupa Konseyi'nin
toplantılarına katıldım. Alternatif uyuşmazlık çözümleri gibi.
Mesela bizde hukuk davası normalde 241 günde biter. Orada
bazılarında 12 ayda, 18 ayda bitiyor. Bizde 10 - 15 sene süren
davalar da var. Bunlar büyük ölçüde gayrimenkul davalarıdır. Batıda
her karış toprağın kadastrosu yapılmıştır, her ağacın bile bir
sicili var. Türkiye'nin yarısının kadastrosu yok. Kadastrosu
olmayan bir yerde hukuk davasının bitmesi mümkün değil. Soru: Bazen
hukukta bilirkişi cinayetleri işleniyor. 4 bilirkişi bir konuya
bakıyor, 2'si farklı, 2'si farklı karar veriyor. Bilirkişilik
sistemi nasıl düzelecek? Çiçek: Bu kadar ikili oynayan bilirkişiyi
yetiştiren ortam hangi ortam? Hiç durmadan bilirkişi ayarlamaya
çalışan kafa, ahlaksız hangi ahlaksız? Onları görmeyip de bütün
ahlaksızlıkların ahlaki hale getirilmesini yargıdan beklerseniz
olmaz. Mahkemeye işi düşen iyi insanları tenzih ediyorum, bizim
insanlarımız hakka hukuka riayet etmek için değil, "işimi nasıl
kotarırım" diye yapmaması gereken işi yapıyor. Avrupa'da bu kadar
rezalet de yok. Bu kadar istediği neticeyi elde etmek için
gayriahlaki yollara tevessül eden insan var mı acaba? Orada toplum
bunları ayıklar, sırtını döner, insani ilişkisini keser. Bizde öyle
değil. Ben ikide bir VİP meselesini gündeme getiririm. Herkes bizim
hakkımızı yiyen insanın elini sıkmak için kuyruğa giriyor. Batıda,
mukayesesini yaptığınız yerde böylesine bir umursamazlık var mı?
Böylesine bir sorumsuzluk var mı? Herkes her türlü sorumsuzluğu
yapsın, kendi menfaatine olan bir işi temin edebilmek için
gayriahlaki olan yollara tevessül etsin, ondan sonra da "Hakim bu
işi nasıl düzeltecek" desin. Evvela herkesin, her kurumun
kendisinden başlaması lazım. Ben siyasetçi olarak kendimden
başlarım. Siz de basın olarak kendinizden başlayın. Soru: Adalet
mülkün temeli. Adaletten başlamak en sağlıklısı değil mi? Çiçek:
Oradan başlamak önemli de sizden de başlamak gerekiyor. Sen şimdi
topu taca atıyorsun. Ben diyorum ki, topu taca atma. Ben kendi
üzerime düşeni alayım, ama sen de sütten çıkan ak kaşık değilsin,
senin de kendi üzerine düşeni alman lazım. Soru: Doğru ama, ben
üzerime düşeni yaptığıma inandığım için yargıyı eleştirme hakkına
sahibim... Çiçek: Bilirkişiler bu ülkede en üst düzeyde tahsil
görmüş olan insanlar. En üst düzeyde tahsil verdiğiniz insanlar
hakkı hukuku bir tarafa itip de eğer bir kısım işlerde başka işlere
itibar ediyorsa, yargı burada ne yapacak? Yargı elinden geldiği
kadar bazı şeyleri yapmaya gayret ediyor. Ama, bu bir toplumsal
meseledir. Bunun en açık teminatı diğer tedbirlerin yanında, açık
toplum ve kamuoyu denetimidir. Herkes bu anlamda "Aferin, iyi
ettin" noktasına geliyorsa, o zaman yargının yapabileceği işler de
çok azdır. Soru: Zaman zaman hukukun kişilere göre işlediği kanaati
oluşuyor... Çiçek: Eğer böyle bir kanaat varsa, ister istemez zaten
Türkiye bu sıkıntıları yaşadığı içindir. Şimdi Türkiye yeni bir
açılıma, yeni bir döneme doğru gidiyor. AB dediğiniz şey esas
itibariyle bunların hiç olmadığı ya da asgariye indiği bir
atmosferi, bir dünyayı ifade ediyor. Ülke içinde denetim
mekanizmaları var. Yargının, tabiatıyla sorunları var, eksiklikleri
de var. Hukuk anlamında yanlışlık varsa, itiraz, temyiz yollarının
kanuna konulmuş olması, hukuktaki bu hatanın düzeltilmesi içindir.
Öbür türlü bir şey varsa, bir suç işlediği kanaati varsa, disiplin
suçu, tarafsız davranmadıysa, görevini layıkı veçhiyle yapmadıysa
şikayet yolu açık. Biz şu ana kadar bize intikal eden hiçbir
şikayeti örtbas etmedik. Türkiye'ye bir de İnsan Hakları Mahkemesi
denetimi imkanı geldi. İç hukuk yollarında bir sıkıntı olduğunda
onu zaten İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürüyorsunuz. Artık bizim
hakim ve savcılarımız sadece iç hukuktan elde edilen sonuçları
değil, İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını da dikkate almak
mecburiyetindedir. Olmadığı takdirde devlet bunun bedelini ödüyor.
Soru : AİHM'in, Türkiye'ye verdiği cezaların hakimlerden tahsil
edilmesine ilişkin bir mekanizma getirilmesi düşünülüyor mu? Çiçek:
Bunlar söylenildiği kadar kolay değil. O takdirde hakimi karar
veremez hale getirirsiniz. Soru: Düzgün karar verecek... Çiçek:
Düzgün karar diyorsunuz, düzgün karar senin işine gelen karardır.
Acaba o mudur? İşine gelen kararı düzgün karar kabul ediyorsun;
halbuki esas olan burada hukuka uygun karardır. Bence iki tarafın
da hak ve menfaatini gözeten bir karar hukuka uygun bir karardır.
Hakim hiçbir mahkumiyet kararı vermez. Niye versin? Korkulu düş
görmektense, herkes uyanık yatar. "BİZE UZATILAN MİKROFONLAR BİLE
ZAMAN ZAMAN RÜŞVET KARŞILIĞIDIR" Soru : Temiz topluma ulaşmak
yolunda, toplumda bir direnç var mı? Yapılan mücadelede engeller
var mı? Çiçek : Evvela engeller, beynimizde, zihnimizde var. Çünkü
biz, genelli konuşurken toplum olarak doğruları konuşuyoruz. Özele
gelince, "bunun bir yolu yok mu" diyoruz. Bu anlayış içerisindeki
bir toplumda yolsuzlukla mücadelenin engeli, beynimizdedir.
İstanbul'a bakın, daha çatıların filizleri, demirler duruyor.
Devletin arazisine, vakıfların, belediyenin arazisine, "Nasıl olsa,
siyasetçi bana bir şey diyemez. Reyime muhtaç. Ben burayı
çevireyim, gecekondu yapayım" diyor. Aynı vatandaş siyasetçiye,
"Ben buraya geldim oturdum. Bunu nasıl kurtarabiliriz?" diye de
soruyor. Böyle bir anlayışın içinde yolsuzluğun neresinden şikayet
edeceğiz? Kahvede, lokantada, pastanede oturduğunuzda, "Bu
memlekette yolsuzluk olmamalı" diyoruz. Büyükşehirlerin dörtte üçü
gecekondudur. Gecekondu ne demek? Kendisine ait olmayan bir araziyi
gidip çevirmek, onun üstüne bina kondurmak demektir. Yapıların her
birisinin fiyatı Ankara'da 150-200 milyar lira. Kim neden şikayet
ediyor? Haksız teşviklerden tutun da, bize uzatılan mikrofonlar
bile zaman zaman rüşvet karşılığıdır. Bakın çok net söylüyorum:
Herkes önce kendisine bir baksın. Adam borcunu ödemek yerine iki,
üç tane kanal çalıştırıyor. O adama kim "Üç tane kanal çalıştır"
diyor? Öbür tarafta, senin borcunu bu millet ödüyor. Allah'ın emri
mi senin iki, üç kanalının, televizyonunun olması? Sat
televizyonunu, getir devlete olan borcunu öde. Kimin kime bedel
ödemeye hakkı var? Bu işi yapacaksak el birliğiyle yapacağız. Bu
bir grup fedainin yapacağı iş değil. Adalet Komisyonu adam alıyor,
biz almıyoruz. Cuma namazından çıktım, koşa koşa birisi geldi. "Abi
benim oğlum yarın imtihana giriyor. Buna yardımınızı bekliyoruz"
dedi. Kuran-ı Kerim'de "Allah, adaleti ve iyilik yapmayı emreder"
diyor. Adam Adalet Bakanı'ndan adalet ve iyilik bekliyor. Siz
Türkiye için ne yaparsanız yapın, o adamın işini yapmadığımız için
ben o adamın gözünde bitmişim. Benden siyasetçi de olmaz, çünkü
onun bir işini yapmamışım. Adam bunu yolsuzluk kabul etmiyor.
Üstelik namazdan çıkar çıkmaz yapıyor bunu. Yolsuzluk konusunda
toplumsal bir standarda gelmemiz lazım. Soru: Dünyadaki yolsuzluk
durumuna baktığınızda Türkiye'nin yeri neresi? Çiçek: İyi
görmüyorum. Başkaları da iyi görmüyor ki, ilk on ülke arasına
giriyoruz. Yolsuzluk, 'haksız olarak elde edilen menfaat' olarak
kabul edildiğinde o zaman çok daha kötü durumdayız. Genelde, nüfuz
kullanmaya dayalı bir geliş tarzımız var. "Devlet malı deniz,
yemeyen domuz" gibi bir söz var. Demek ki devletten yenilir.
Yemezsen de ahmaksındır deniliyor. Biz işi bu noktaya getirmişiz.
Böyle bir gelenekten geldiğinizde, hiçbir ülkede bu durumu bıçak
gibi kesecek sihirli değnek yoktur. Ticari sır, devlet sırrı
kavramını yeniden tanımlıyoruz. Eskiden yolsuzluklar sır kavramının
arkasına saklanıyordu. Özellikle bankalar konusunda bir şey
soruyordunuz, "Banka sırrıdır, biz söyleyemeyiz" diyorlardı.
Türkiye'de işlemlerin yapılış tarzını daha açık, daha şeffaf hale
getirmeye gayret ediyoruz. Nitekim, bir takım ihaleleri basının,
televizyonun önünde yapmaya çalışıyoruz. Son Turizm Bakanlığı
tahsisleri herkesin önünde oldu. Bu ve benzeri birçok tedbiri aynı
anda almaya çalıştığınızda, yolsuzluk asgariye iner. Soru:
Yolsuzlukla Mücadele Kanunu Tasarısı'nın yolsuzluğu teşvik ettiği
iddia ediliyor. Ana Muhalefet Partisi'nin de çok sert tepkisi oldu.
Çiçek: O epey konuşuldu. Tasarı hukuken çok rahat konuşulacak bir
konudur. Ben onu savunurum. Ama siyaseten de üzerinde laf
edilebilecek bir tasarıdır. Nitekim muhalefet de işin hukuki
yönünden çok işin siyasi yönünde duruyor. Kimsenin siyaset üslubunu
tayin etmek bana düşmez. Ana Muhalefet Partisi nasıl değerlendirir,
kendi takdirleridir. Hukuken bu faal nedamete benzer bir
düzenlemedir. Senin devletten elde ettiğin bir haksız menfaat var.
Bunu o zamanın kaydıyla, bu paranın devletin kasasına geri
dönmesinden yanayız. Ben senin cezasını erteliyorum, affetmiyorum.
Parayı yatırmayacaksa, oyalayacaksa bunun ayrı cezası var. Ayrı bir
suçu oluyor. Ama bu parayı getirsin yatırsın, biz de cezası infaz
edilmiş kabul edelim. Soru: Sayın Baykal, "ver kurtul" diyerek
değerlendirdi. Çiçek: O değerlendirme, Sayın Baykal'ın
değerlendirmesi, dediğim gibi, siyasi polemik yapmaya müsaittir.
Soru: Yargıtay'da Neşter Operasyonu ile ilgili alınan kararı nasıl
değerlendiriyorsunuz? Çiçek: Onu ben bilemem, dışarıdan olan bir
olaydır. Soru: Bazı ilçe adliyelerinin kapatılması tepkiye yol
açtı? Bu ilçe adliyeleri neden kapatıldı? Çiçek: 136 tane adliyeyi
kapattık. Bunun birkaç sebebi var. "Buralardan bazı yerlerde Ziraat
Bankası, PTT kapatılmış, adliye de kapatılırsa bir süre sonra ilçe
kapanacak" eleştirileri var. Biz olaya kendi açımızdan bakıyoruz.
Yeterince dosya, eleman, adliye binası, lojman yok, biz orada
hakimlerimizi heba ediyoruz. Bir tarafta 3 bin dosyaya bakan hakim,
bir taraftan 30-40 dosyaya bakan hakim var. Türkiye'nin böyle bir
lüksü yok. On kilometre ötede bir başka adliye var. Onun için bu
kapatılan yerlerden personel tasarrufumuz oldu. Bu 136 yerden
sağlanan parasal miktar 115 trilyon liradır. Bu miktar da
bütçemizin on ikide biri oranıdır. Ayrıca, hakim ve savcılarımızın
terfi edebilmeleri için 40'tan fazla dosyanın Yargıtay'dan geçmesi
lazım. Bazı yerlerde bu kadar dosya bile yok. Böyle olmayınca da
performansını ölçemiyorsunuz. Bir üst sınıfa emsallerine nazaran
iki sene geç geliyor. Özlük haklarından faydalanamıyor, başsavcı
olamaz, mahkeme başkanı olamaz, Yargıtay'a seçilemez, çünkü iyi
terfi alamamış sayılıyor. Bunları hesaba kattığınızda, ucuz siyaset
yapılıyor. "Bizim adliyemizi kapatıyorlar" diye konuşuluyor. Soru:
AK Partili belediye başkanı olan ilçelerin adliyelerin
kapatılmadığı diğer partilerin kazandığı ilçelere öncelik verildiği
iddia ediliyor. Çiçek: Kapatılan 136 adliyenin 77 tanesinin
belediye başkanı AK Partili durumda. Kapatılan yerlerde, DYP'nin
16, MHP'nin 15, CHP'nin 12, Saadet Partisi'nin 5, Genç Parti'nin 3,
BBP ve ANAP'ın 2, SHP'nin kazandığı 1 yer var. Çoğunluk bizim
belediyeler. Bunun politik yanı yok, tümüyle bir hizmet
birleştirmesidir. Kaynak : Dünden bugüne Tercüman