HSYK'yı Başbuğ mu harekete geçirdi?
Abone olGenelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, HSYK'yı harekete geçirmede bir rol oynamış mıydı?
Taraf Gazetesi yazarı Emre Uslu'nun bugünkü köşesini okuyanların
kafasında mevcut soru işaretlerine yenisini ekledi. Uslu, 'bir
dost'a dayandırdığı haberde başkente olan-bitenlerin şöyle
anlatıyor:
- Erzurum Özel Yetkili Savcılarının verdiği kararın arkasından
kopan toz dumanın arka planında ne olduğunu anlamaya çalışırken
Ankara’dan gelen dostumun “sondan bir önceki hamle” demesiyle
uyandım. HSYK’nın televizyon ekranlarından izleyip, apar topar
verdiği kararla, Erzurum Savcılarının yetkilerini ellerinden
almasından söz ediyordu dostum.
Nasıl yani? demeden başladı anlatmaya. Ona göre son olan olayların
başlangıcı, en azından kırılma noktası, Ergenekon operasyonunda
emekli generallerin –ki içlerinde MGK genel sekreterliği yapmış
olanlar ve ordu komutanlığı yapanlar da var-, gözaltına alınmasının
ertesinde yaşandı. Aslında arkası gelebilecek operasyonlarda,
gözaltıların ertesinde gerçekleşen üst düzey görüşmelerin ardından
ortaya konulan “istifa” opsiyonu karşılığında, yukarıya
gidilemedi.
Ocak 2009’da ortaya konulan istifa restinin ardından Ergenekon
soruşturmasında yukarıya doğru tırmanış durdu iddiasında Ankaralı
dostum. Hükümet kanadı artık böyle şeyler olmaz kanısına varmışken,
ocakta sağlanan uzlaşıdan cesaret alan Ergenekon zihniyeti,
başlarındaki komutana rağmen harekete geçip “İrticayla Mücadele
Eylem Planı”nı hazırladı. İşte Nisan 2009’da hazırlanan ve
Erzincan’da uygulamaya konulduğu anlaşılan “İrticayla Mücadele
Eylem Planı” böylesi bir “uzlaşı” sürecinin meyvesi diyor
dostum.
Ona göre, Başbuğ’un kâğıt parçası diye tanımladığı o belge üzerinde
bu kadar keskin konuşmasının nedeni, birkaç ay önce sağlanan
uzlaşının kendileri tarafından bozulmadığı, o uzlaşıyı yıkmak
isteyenler tarafından bir komploya kurban gittiğine olan inancından
kaynaklanıyormuş.
Oysa, diyor dostum, Başbuğ etrafına baksa görürdü o uzlaşıyı kimin
istemediğini.
Darbelere kesin karşı olan, bu noktada Hilmi Özkök’ten referanslı
Başbuğ’un, anlaşmayı bozan taraf olmadığını anlatmak için darbelere
karşı olduğunu hem içeridekilere hem de dışarıdakilere mesaj olsun
diye özellikle vurguladığını düşünüyor dostum.
Islak İmza’nın kesinleşmesi ve Erzincan’da olan olaylara ilişkin
belgeler ortaya çıkmaya başlayınca centilmenlik anlaşmasının
yeniden imzalanamayacak şekilde rafa kaldırıldığına inanıyor bu
tezi ileri süren Ankaralı tanıdığım. Tam da bu noktada Ocak 2009’da
önü kesilen Ergenekon soruşturması yeniden ivme kazanmaya başlayıp
bu sefer kararlı bir şekilde yukarı doğru çıkılmaya başlanmıştı ki
yeni koalisyonlar devreye girdi, diyor dostum.
O’na göre, Orgeneral Saldıray Berk’in sorgulanmaya çağrılmasının
arkasından Ankara’da yaşananlar ile Ocak 2009’da yaşananlar
arasında koalisyon kurma açısından büyük paralellikler var. O
soruşturma sonrasında Başbuğ’un açıktan Başbakan’a gidip
kaygılarını anlattığına vurgu yapan dostum, Saldıray Paşa’nın
ifadeye çağrılmasından sonra Ankara’da ortaya çıkan ve kurumlar
arasında mekik dokuyan “power borker” zümresinin yaptığı iş
açısından sonuç itibariyle çok bir fark yok. Farklı olan, diyor
dostum, bu sefer Başbakan’ın kapısı çalınmadı zira Islak İmza olayı
o kapıyı kapatmıştı. Bu nedenle başka kurumların kapısı çalındı ve
HSYK’nın pür telaş toplanması da bununla ilgili, diyor dostum.
Bütün bunların Ankara komplolarından biri olabileceğini
hatırlattığımda, teorisini daha da ilginçleştirdi: Başbuğ’un
gazetelere yaptığı açıklamayı dikkatli oku. Ne diyordu Başbuğ?
“Sabrımız taşarsa hukuk yoluna gideceğiz. Hakkımızı arayacağız. Ben
devlet adamıyım. Ama bir sınırı var? Bildiklerimizi halkla
paylaşmaya başlayacağız. Elimizdeki pek çok bilgiyi açıklamak
zorunda kalacağız.”
Bu açıklamayı şu şekilde okuyor dostum: Hukuk yoluna gittiler işte.
“Kamuoyundan gelen ‘şantaj yapma’ çağrıları ve açıklarız dediği
bilgilerin aslında açıklandığında siyasete doğrudan müdahale
anlamına gelebileceğini değerlendirmiş olabilir Başbuğ. Özellikle
orduyu siyasetin dışında tutmak için çok çaba harcayan Başbuğ’un
siyasete müdahale anlamına gelebilecek bilgileri kamuoyuna
açılamaya başlaması giderayak onu ilkesiz bir komutan durumuna
düşürebilirdi. Bu nedenle ‘sondan bir önceki hamle’ dediğim hamleyi
yaptılar ve dertlerini dinleyebilecek birilerini buldular: Yüksek
yargı.”
Buraya kadar tamam da anlamadığım nokta, dostumun, Atilla Kıyat’ın
yaptığı “Genelkurmay Başkanı, bir gün Kuvvet Komutanlarını alır,
istifa ediyoruz derse, bunu Türkiye kaldıramaz” açıklamasını bir de
bu gözle okumam tavsiyesi...