HSYK başkanvekilinden zehir sözler!
Abone olHSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, kişisel görüşlerim diyerek yayınladığı açıklamada, iktidarı uyardı.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili
Ahmet Hamsici, son zamanlarda yargı camiasından yaşanan ve
konuşulan olaylarla ilgili bir açıklama yaptı. Hamsici, siyasetin
yargıyı silah olarak kullanmaması gerektiğini söylerken, savcılar
ve hakimlerin korkutularak, baskı altına alınmaya çalışıldığını
iddia etti.
Hamsici ‘kişisel görüşlerim’ adı altında son
zamanlarda yargı camiasında meydana gelen ve konuşulan olaylarla
ilgili açıklama yaptı. Son zamanlarda yargının siyasi saik ve
gayelerle yönlendirilmelere açık bir görüntü vermesi, yargıyı
kontrol altına alma arayışları ile istediği kararları çıkarma adına
ideolojik bir araç olarak kullanma niyet ve gayretleri toplumda
yargıya olan güvenin iyice azalmasına neden olduğunu vurgulayan
Hamsici, "Öte yandan, yargı kararları; yargıç ve savcıların
kişilik ve kimlikleri üzerinden sorgulanır hale gelmiştir. Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu da bu eleştirilerden nasibini
almıştır. İfade etmek gerekir ki, hukukun üstünlüğü,
kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile
hakim-savcı teminatı gibi ilkeler demokrasi ve hukuk devletinin
vazgeçilemez unsurlarıdır." dedi.
"YARGIYI YÖNLENDİRDİĞİ BİR SİSTEMDE ÖZGÜRLÜK ADINA HER
ŞEYDEN AMA HER ŞEYDEN KORKMAK GEREKİR"
Yargının yasama ve yürütmeden bağımsızlığının sağlandığı bir
sistemde özgürlük adına korkmaya gerek olmadığını vurgulayan
Hamsici, "Buna karşın yargının yasama ve yürütmenin kontrolü ve
etkisinde olduğu, bu organların yargıyı yönlendirdiği bir sistemde
özgürlük adına her şeyden ama her şeyden korkmak gerekir.
Yargı mensubunu baskı ve müdahalelere karşı koruyacak
Anayasal ve yasal mekanizmaların kurulmuş olması, bu yolla hukuki
bağımsızlığının sağlanmış olması yeterli değildir. Aynı
zamanda mahkemelerin ve hakimlerin ve özellikle soruşturmalarda
savcıların uygulamada yargı bağımsızlığını zedeleyecek uygunsuz
etki ve müdahalelere maruz bırakılmaması, pratikte de bu
bağımsızlık ve tarafsızlık algısının sağlanması gerekir."
ifadelerini kullandı.
"YARGI BELLİ KİŞİ VE GRUPLARIN HEDEFLERİNİ
GERÇEKLEŞTİRECEKLERİ BİR ARAÇ DEĞİLDİR"
Bağımsızlık ve tarafsızlığa vurgu yapan Hamsici, "Medya,
uyuşmazlığın tarafları, hakimin kendi dünya görüşü, hakimin ailesi,
yakın çevresi ve içinde yaşadığı toplum karşısında uygulanması
hayati önem taşımakta ise de bir o kadar da yasama ve yürütme
organları ile siyasi partilerin de yargı karşısında bağımsızlık ve
tarafsızlığa gölge düşürmemesi, zedelememesi önemlidir.
Kuşkusuz bu durum Anayasal güvence altına alınan tabii
hakim ilkesine göre hareket etmeyi de zorunlu kılar.
Suçlara daha önce kanunla belirlenmiş mahkeme ve hakimin bakması
olarak tanımlanan tabii hakim ilkesi, yargılama makamlarının suçun
işlenmesinden sonra kurulmasına veya hakimlerin atanmasına teşkil
eder ve sanığa veya davanın taraflarına göre hakim atanmasına imkan
vermez. HSYK'nın da özellikle, hakim ve savcı atamalarında ve
yetkilendirmelerinde Anayasa'nın 138 ve 139. maddelerinde
belirtilen yargı bağımsızlığı ile hakimlik ve savcılık teminatına
uygun bir şekilde yürütmesi tüm işlemlerinde yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığının zedeleyen uygulamaların ortadan kaldırılması için
azami çaba ve gayret gösterilmesi gereklidir. Yargı belli kişi ve
grupların hedeflerini gerçekleştirecekleri bir araç değildir.
Savcılar soruşturmalarda bağımsız ve tarafsızdır. Soruşturmalar
evrensel prensipler çerçevesinde ve kanun dairesinde yapılmalıdır."
değerlendirmesini yaptı.
Yargı karşısında herkesin eşit olduğunu hatırlatan Hamsici
şöyle devam etti: "Yargı, karşıtlarını sindirmek veya ortadan
kaldırmak için silah olarak kullanılamayacağı gibi, hukuka aykırı
eylem ve işlemlerin aklanması için de kalkan olarak kullanılamaz.
Bu bağlamda, yargı karşısında herkes eşittir. Bu noktada,
Türkiye'nin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması, hukuk devletinin
tüm kurallarının eksiksiz yerine getirilmesi, çağdaş bir
demokrasinin tüm kural ve kurumlarıyla tesis edilmesi ve işlerlik
kazanması açısından sözü edilen temel ilkelerin hayata
geçirilmesinin yanında temel hak ve özgürlüklerin korunması da
önemli bir yer tutmaktadır. Demokratik devletlerde ne
parlamento ne de HSYK dahil idari organlar Cumhuriyet savcıları
tarafından yürütülen soruşturmanın nasıl yapılacağı veya soruşturma
sonucunda verilecek kararı etkilemeye çalışmamalıdır Yargı suç
işleyene tolerans gösteremez, ama siyasi irade tarafından da bir
silah olarak kullanılamaz."
"SAVCILAR GÖREVLERİNİ HERHANGİ BİR AYRIMCILIKTAN
KAÇINARAK YÜRÜTMELİDİR"
Suç ve suçlu ile mücadelede evrensel hukuk kuralları
çerçevesinde cezaların şahsiliği ilkesine ve kanuna uygun olarak
yerine getirilmesi zorunda olduğunu dile getiren Hamsici: “Hukuk
devletinde soruşturma ve kovuşturma süreçleri medya üzerinden
yürütülemez. Görülmektedir ki çeşitli operasyonlar önce yazılı ve
görsel medyada ve sosyal medyada haber yapılmakta, adete yargı
unsurları psikolojik harekat uygulamalarına maruz bırakılmaktadır.
Hiç kimse yargı süreci sonuçlanmadan peşinen suçlu ve tehlike
olarak ilan edilemez. Masumiyet karinesi ihlal edilerek isimler
lekelenemez. Ne yazık ki medya üzerinden propagandaya dönüşen
yayınlar ve açıklamalar, bu ilkeleri ihlal etmekte, soruşturmalara
gölge düşürmektedir. Halbuki ceza muhakemesinin amacı; her ne
suretle olursa olsun maddi gerçeğe ulaşmak olmayıp maddi gerçeği,
dürüstlük ilkesi ve hukuk devletinin gereklerine uygun bir
süreç sonucunda ortaya çıkarmaktır. Nitekim bu amacın
gerçekleştirilmesinde şüphelinin haklarının korunması ve delillerin
hukuki olması kuralına uyulması önem arz etmektedir. Nitekim
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yayınladığı ancak yasama organı
tarafından ilga edilen genelgelerinde soruşturmalarda izlenilecek
usul ve kaideleri belirlemiştir. Kanunlarımıza göre suç teşkil eden
olaylar ile adli merciler tarafından soruşturmalar süratle etkili
ve adil biçimde yapılmalıdır. Deliller zamanında ve usulüne uygun
toplanmalıdır. İnsan haklarına saygılı bir şekilde maddi gerçeğin
araştırması yapılmalıdır. Cumhuriyet savcısının en temel
görevlerinden biri, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
eşit bir çaba göstererek toplamak ve muhafaza altına almaktır.
Adalet dağıtımında temel bir unsur olan savcılar, suçların
soruşturulması ve bu soruşturmaların hukukiliğinin gözetiminde
aktif bir rol üstlenmelidir. Savcılar görevlerini yaparken,
işlerini tarafsızlıkla ve her türlü siyasal, sosyal, dinsel,
ırksal, kültürel, cinsel veya başka herhangi bir ayrımcılıktan
kaçınarak yürütmelidir. Soruşturma sürecinde insan hakları
ihlalleri önlenmelidir. Adil yargılanma hakkı ve diğer haklar
korunmalıdır. Kişi ve kurumlar mağdur edilmemelidir. Toplumun
yargıya olan güveninin tesisi için azami ölçüde hassas
davranılmalıdır. Masumiyet karinesinin zedelenmesi önlenmeli,
kişilik haklarına saldırı yapılması imkanı verilmemelidir.
Kişilerin onurlarını kırıcı, küçük düşürücü, siyasi görüşleri
açıklayıcı mahiyette ve ya bu anlama gelebilecek nitelikte ifadeler
ve davranışlara mahal bırakılmamalıdır. Soruşturmanın gizliliği
ilkesi, kişilik hakları ve masumiyet karinesi ile delillerin
güvence altına alınması hususları göz önünde bulundurularak;
gözaltındaki kişilerin suçlu olarak kamuoyuna duyurulmasına, basın
önüne çıkarılmasına kişilerin basınla sorulu cevaplı
görüştürülmelerine, görüntülerinin alınmasına teşhir edilmelerine
sebebiyet verilmemelidir.” dedi.
"HAKİM VE SAVCILAR KORKUTULMAYA, BU YOLLA YARGININ
BASKI ALTINA ALINMAYA ÇALIŞILDIĞI GÖRÜLMEKTEDİR"
Son zamanlarda gündeme gelen bazı konulara da değinen Hamsici
açıklamasını şöyle tamamladı: "Diğer taraftan, gerek sosyal gerekse
yazılı ve görsel medyada hakim ve savcılara yönelik operasyonların
yapılacağı yönünde sıkça haberler yapılmakta, hatta bir kısım hakim
ve savcıların isimleri de zikredilerek gözaltına alınacağı ve
tutuklanacağı yönünde planlı ve organize bir şekilde kamuoyu
oluşturularak hakim ve savcılar korkutulmaya, bu yolla yargının
baskı altına alınmaya çalışıldığı görülmektedir. Bilinmelidir ki,
hem Anayasamızda hem de, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu
ile 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda, Hakim
ve savcıların kişisel ve görevinden kaynaklanan suçlarının nasıl
soruşturulacağı ve kovuşturulacağı hiçbir şüphe ve tereddüde yer
vermeyecek şekilde, açık ve net olarak düzenlenmiştir. Buna göre,
bir hakim ve savcı hakkında disiplin ve ceza soruşturması
başlatılabilmesi için HSYK ilgili dairesinden izin alınması
şarttır. Bu izin alınmadan yapılacak her türlü işlem Anayasa ve
yasalara aykırılık teşkil edeceğinden ilgililerin hukuki ve cezai
sorumluluğu doğacaktır. Bu düzenlemeler ortadayken, ilgili
kanunlarda öngörülen usuller işletilmeden yargı mensuplarını, yine
bir takım yargı mensupları ve onun emrindeki adli kolluk
görevlileri eliyle korkutmaya çalışmak, en basit ifadesiyle hukuk
tanımamazlıktır. Bu şekilde, ısrarla bir takım hakim ve savcılar
hakkında gözaltına alınacakları ve tutuklanacakları yönünde yapılan
haberler bilinçli ve maksatlı olup, yürütülmekte olan algı
operasyonunun bir parçasıdır. Bu süreçte yargı mensupları dahil,
herkesin yargının itibarına zarar vermemek için özel gayret
göstermesi gerekmektedir. Zira yargıya olan güven sarsıldığı
takdirde telafisi yılları alacak zararların ortaya çıkması
kaçınılmazdır. Aksi halde hiç kimse kendisini hukuki güvencede
hissetmeyecektir. Adalet, her türlü gelişimin ve toplumsal barışın
temel ilkesidir. Bu açıdan, bağımsız bir yargı düzeninin varlığı
zorunlu ve gerekli kılınmıştır. Savcı ve hakimler de, demokratik ve
sosyal bir hukuk devletinde, bireysel hak ve özgürlüklerin ve
toplumun temel değerlerinin koruyucusu ve güvencesidir. Bu ilke ve
düşünceleri tatbik eden hakim ve savcılarımızın, nereden ve kimden
gelirse gelsin hiçbir baskıya boyun eğmeden Anayasa ve yasalara
uygun olarak görevlerini yerine getireceklerinden hiç kimsenin
kuşkusunun olmaması gerekir."