Hortumcu ve rüşvet verdiği bakan!
Abone ol"Sahte Melekler; Hortumcuzadeler " kitabında bir hortumcunun hayatını anlatan Memduh Bayraktaroğlu, o bankacının kim olduğu hakkında İnternet Haber'e konuştu.
İNTERNETHABER ÖZEL - Memduh Bayraktaroğlu, bir
dönemlerin en çok tartışılan köşe yazarıydı. Sonra uzun süre ulusal
yazılı basından uzak kaldı. TV programları yaptı. Mehmet Ali
Ilıcak’ın Türkiye’ye dönmesi üzerine yayın hayatına giren
Tercüman’da yeniden köşe yazarlığına başladı. Yaklaşık 18 ay
yazdıktan sonra Tercüman’dan ayrıldı. Son üç ayda 3 kitabı
yayımlandı.
Sırasıyla; “Diyet mi? Niyet mi?”, “Sistem de çöktü insan da çöktü” ve “Sahte Melekler-Hortumcuzadeler” “Diyet mi? Niyet mi” de yazar üç ay içinde nasıl 10 kilo verdiğini anlatıyor..
Bunu anlatırken de tıp dilinden ziyade halk dilini kullanıyor ve küçük fıkra ve esprilerle kitabı rahat okunur hale getiriyor.
İlk baskısı bitti ikinci baskı için hazırlık yapılıyor. “Sistem de çöktü İnsan da çöktü”, yazarın son 10 senede yazdığı makaleler ve ülkenin önde gelen; politikacı, gazeteci ve işadamlarına gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Son çıkan çalışması “Sahte Melekler-Hortumcuzadeler” ise bir roman.
Bayraktaroğlu "Sahte Melekler; Hortumcuzadeler " kitabında, kural tanımaz bir iş adamının zirveye tırmanışı ve oradan düşüşü ışığında, Türkiye'nin kemikleşmiş çarpıklıklarını ve gizli ekonomik düzenini sorguluyor.
Banka hortumcusu iş adamları ile rüşvet zengini bakan ve bürokratlar arasındaki çarpık ilişkileri nefes kesici bir dille anlatan Bayraktaroğlu, paradan para kazananların sır dolu dünyasına da geniş bir pencere açmayı başarıyor.
Bir göçmen ailesinden gelip Türkiye'nin tuhaf dinamiklerini kullanarak milyonlarca dolarlık bir servete hükmeden Okan Uzunoğlu'nun hikayesi "Sahte Melekler", Türkiye'nin gerçek şeytanlarını büyüteç altına alıyor.
Trakya'nın uçsuz bucaksız ovalarından İstanbul'un en etkin finans ve medya merkezlerine, kumar cenneti Monte Carlo'nun en lüks otellerinden küçük bir Kuzey Afrika ülkesindeki sefil hapishane hücresine uzanan şaşırtıcı yolculuk, gücün ve güçsüzlüğün çağdaş dünyadaki anlamını da yeniden belirliyor.
Bayraktaroğlu'nun kitabı, amaç ile ihtiras, açlık ile doyumsuzluk, hakaret ile iltifat ve zirve ile sefalet arasındaki mesafeleri, doruktakiler ve doruğa yükselmeyi hedefleyenler için yeniden tanımlıyor.
Biz kendisiyle özellikle “Sahte Melekler-Hortumcuzadeler” isimli romanı üzerine konuşmayı düşündük. Biz sorduk; Bayraktaroğlu cevapladı.
İH: Memduh bey. Son romanınız medyada belki yeteri kadar tartışılmadı ama ilk baskısının ilk haftada tükendiğini biliyoruz. Kitabınızı bu kadar cazip kılan ne sizce?
MB: Bilmek çok isterim ama bilemem. Mümkün değil bilemem. Benim için de hem sevindirici ve hem de ilginç bir grafik çizdi ama itiraf etmeliyim ki bu ilgiyi bekliyordum.
İH: O kadar çok banka battı ama bunlardan hiç birini roman olarak anlatan bir çalışma olmadı.
MB: Bilmem. Belki olmuştur da haberimiz yoktur.
İH: Öyle ki bu roman için “ilk ekonomi romanı” bile denilebilir.
MB: Bu noktada size katılabilirim çünkü çok iyi bir okur olmama rağmen ekonomi dünyasının bu kadar yakından anlatıldığı bir roman okuduğumu ben de hatırlamıyorum.
İH: Kim bu Okan Uzunoğlu?
MB: Bir banker. Bir banka patronu. Bir iş adamı.
İH: Aynı zamanda medya patronu mu?.
MB: Hayır. Okan Uzunoğlu’nun medyası yok ve o da medya patronu olmayışına çok hayıflanıyor. Bakarsınız ikinci romanda medyası da olur.
İH: İkincisi de olacak mı?.
MB: Hatta üçüncüsü de...
İH: Kolay gelsin. Peki Okan Uzunoğlu’na bankacılık yapabilmesi için izin veren ve bunun karşılığında 5 milyon dolar rüşvet alan bakan kim? Ya da şöyle sorayım: Böyle bir bakan gerçekten de var mı?
MB: Bakın.. Benim hayal gücüm kuvvetli ama o kadar da değil. Kitapta yer alan kişiler içinde hayal mahsulü kişilerin büyük çoğunluğu romanın Kırcali’de geçen bölümünde yer alan tiplerdir. Kalan tiplerin hepsi ve haliyle rüşvetçi bakan da sahici bir tiptir. Yaşamıştır ve Allah uzun ömür versin halen yaşamaktadır.
İH: O halde, o bakana 5 milyon dolar rüşvet veren bir banka patronu da var.
MB: Elbette.. O bankacı olmasa, rüşvet alan bakan da olmaz.
İH: Romanız 1900’lü yılların başlarında başlıyor ve 2000 yılına kadar geliyor. 100 yılı bir kitaba sığdırmışsınız. Bundan sonra 2 kitabı sadece 5 yıla sığdırabilecek misiniz?
MB: Türkiye’de bir gün için bir kitap yazılır. Hatta bir saat için bile yazılabilir.. Konu zengini bir ülkedir bizim ülkemiz.
İH: Neyi anlatmak istediniz?. Aslında romanınızda tarih var, coğrafya var, ekonomi var, siyaset var ve hata aşk var, cinsellik var, heyecan, gerilim var ve bol, bol küfür var.
MB: Türk işadamı dünyanın en çok küfreden işadamıdır.
İH: Siz nereden biliyorsunuz?
MB: İçlerinden geldim de oradan biliyorum.
İH: Siz de küfreder misiniz?
MB: Yeri geldiğinde ederim ama şimdiye kadar eşim, annem ve kız kardeşlerim dahil hiçbir kadının yanında küfür etmedim. Hiçbir zaman hem de ve etmem de.
İH: Ama roman kahramanınızın neredeyse iki cümlesinden biri küfür.
MB: Etkilendiğim ve anlatmaya çalıştığım kişi gerçek hayatında da öyle de o yüzden.
İH: Ama romanınızın başında romanda anlatılan kişilerin hayali olduklarına bilhassa dikkat çekiyorsunuz.
MB: Doğru.. Çünkü hepsi hayali..
İH: İyi ama romanınızda anlattığınız kişinin gerçek hayatında da aynen öyle olduğunu söylediniz az önce.
MB: “Etkilendiğim kişi” diyorum. Etkilendiğim biri olmasa kolay yazamazdım.
İH: İyi ama rüşvetçi bakanın da gerçek bir kişi olduğunu söylediniz.
MB: Evet öyle söyledim.
İH: Demek ki hayali değil.
MB: Bakın. Ben bir roman yazdım. 426 sayfayı hayal gücümle dolduramazdım. Elbette gerçek kişiler, gerçek tipler ve yaşanmış olaylar silsilesinde anlattım her şeyi.. Ya ne yapsaydım? Bütün olay kahramanlarını adları ve soyadları ile mi yazsaydım?. Öyle sahneler var ki.. Sadece iki kişi arasında geçiyor.
İH: Siz nereden biliyorsunuz peki.. Demek ki o iki kişiden biri size anlatmış bütün bunları.
MB: Öyle olmalı değil mi?.
İH: Yani biri anlattı..
MB: Elbette anlattı..
İH: Siz de inandınız.
MB: Size kaç para maaş aldığınızı sormam ama yarın Londra’da bir malikane, ülkenin çok önemli bölgelerinde yazlık, kışlık, lüks arabalar ve aylık en az 30 bin dolar harcadığınıza yakından tanık olursam ve eğer piyangodan büyük ikramiye de size çıkmamışsa; bilirim ki siz bir iş çeviriyorsunuz.
İH: Bu kadar mı yakınsınız batık bankacı ve rüşvetçi bakana?
MB: Yakın olmak başka, yakından tanımak başka.
İH: Bir kez daha sorayım. Romanda bir çok olay ve çok derin felsefeler yapmışsınız. Kendinizi o kadar derin felsefe yapacak ölçüde deneyimli görüyor musunuz?
MB: Saçımın telinden, ayak tırnağıma kadar her yanım tecrübe..
İH: Sizce tecrübe nedir?.
MB: Yediğim kazıklardan ders alma yeteneğimdir..
İH: Batık bankacıların herhangi birinden veya eski ekonomi bakanlarından birinden bir tepki aldınız mı?
MB: Hayır.. Hem ne diyecekler bana?.. “Bu ben miyim?” diye mi soracaklar?.
İH: Birisi açsa ve “Bu ben miyim?” diye sorsa ne cevap verirsiniz:
MB: Eğer oysa “evet sensin” derim.
İH: Değilse.
MB: Tılsımı neden bozayım? Bırakın herkes merak etsin.
İH: Romanı okuduktan sonra bana bankaların batışından sadece batık bankacıları sorumlu tutmuyormuşsunuz gibi geldi.
MB: Doğru tahmin etmişsiniz.. Eğer rüşvet alacak kadar utanmaz bakanlar olmasaydı, geçmişi kirli insanlara bankacılık yapma izni verilir miydi?.
İH: Yani?.
MB: Yanisi şu.. Türk ekonomisini krize sürükleyen bankacılık sisteminde banka sahiplerinden daha çok sorumlu olanlar; rüşvet alarak o kişilere bankacı olma hakkını tanıyan hırsız siyasetçilerdir..
İH: Başka?..
MB: Başka bir şey yok.. Pardon var.. Türkiye’yi soyan bu anlayış ve bu hırsız ruhlu tiplere siyaset yapma yolları kapanmadan Türkiye kendini kurtaramaz. Yolsuzluk ekonomisinin müsebbibi işadamları değil, siyasetçilerdir..
Sırasıyla; “Diyet mi? Niyet mi?”, “Sistem de çöktü insan da çöktü” ve “Sahte Melekler-Hortumcuzadeler” “Diyet mi? Niyet mi” de yazar üç ay içinde nasıl 10 kilo verdiğini anlatıyor..
Bunu anlatırken de tıp dilinden ziyade halk dilini kullanıyor ve küçük fıkra ve esprilerle kitabı rahat okunur hale getiriyor.
İlk baskısı bitti ikinci baskı için hazırlık yapılıyor. “Sistem de çöktü İnsan da çöktü”, yazarın son 10 senede yazdığı makaleler ve ülkenin önde gelen; politikacı, gazeteci ve işadamlarına gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Son çıkan çalışması “Sahte Melekler-Hortumcuzadeler” ise bir roman.
Bayraktaroğlu "Sahte Melekler; Hortumcuzadeler " kitabında, kural tanımaz bir iş adamının zirveye tırmanışı ve oradan düşüşü ışığında, Türkiye'nin kemikleşmiş çarpıklıklarını ve gizli ekonomik düzenini sorguluyor.
Banka hortumcusu iş adamları ile rüşvet zengini bakan ve bürokratlar arasındaki çarpık ilişkileri nefes kesici bir dille anlatan Bayraktaroğlu, paradan para kazananların sır dolu dünyasına da geniş bir pencere açmayı başarıyor.
Bir göçmen ailesinden gelip Türkiye'nin tuhaf dinamiklerini kullanarak milyonlarca dolarlık bir servete hükmeden Okan Uzunoğlu'nun hikayesi "Sahte Melekler", Türkiye'nin gerçek şeytanlarını büyüteç altına alıyor.
Trakya'nın uçsuz bucaksız ovalarından İstanbul'un en etkin finans ve medya merkezlerine, kumar cenneti Monte Carlo'nun en lüks otellerinden küçük bir Kuzey Afrika ülkesindeki sefil hapishane hücresine uzanan şaşırtıcı yolculuk, gücün ve güçsüzlüğün çağdaş dünyadaki anlamını da yeniden belirliyor.
Bayraktaroğlu'nun kitabı, amaç ile ihtiras, açlık ile doyumsuzluk, hakaret ile iltifat ve zirve ile sefalet arasındaki mesafeleri, doruktakiler ve doruğa yükselmeyi hedefleyenler için yeniden tanımlıyor.
Biz kendisiyle özellikle “Sahte Melekler-Hortumcuzadeler” isimli romanı üzerine konuşmayı düşündük. Biz sorduk; Bayraktaroğlu cevapladı.
İH: Memduh bey. Son romanınız medyada belki yeteri kadar tartışılmadı ama ilk baskısının ilk haftada tükendiğini biliyoruz. Kitabınızı bu kadar cazip kılan ne sizce?
MB: Bilmek çok isterim ama bilemem. Mümkün değil bilemem. Benim için de hem sevindirici ve hem de ilginç bir grafik çizdi ama itiraf etmeliyim ki bu ilgiyi bekliyordum.
İH: O kadar çok banka battı ama bunlardan hiç birini roman olarak anlatan bir çalışma olmadı.
MB: Bilmem. Belki olmuştur da haberimiz yoktur.
İH: Öyle ki bu roman için “ilk ekonomi romanı” bile denilebilir.
MB: Bu noktada size katılabilirim çünkü çok iyi bir okur olmama rağmen ekonomi dünyasının bu kadar yakından anlatıldığı bir roman okuduğumu ben de hatırlamıyorum.
İH: Kim bu Okan Uzunoğlu?
MB: Bir banker. Bir banka patronu. Bir iş adamı.
İH: Aynı zamanda medya patronu mu?.
MB: Hayır. Okan Uzunoğlu’nun medyası yok ve o da medya patronu olmayışına çok hayıflanıyor. Bakarsınız ikinci romanda medyası da olur.
İH: İkincisi de olacak mı?.
MB: Hatta üçüncüsü de...
İH: Kolay gelsin. Peki Okan Uzunoğlu’na bankacılık yapabilmesi için izin veren ve bunun karşılığında 5 milyon dolar rüşvet alan bakan kim? Ya da şöyle sorayım: Böyle bir bakan gerçekten de var mı?
MB: Bakın.. Benim hayal gücüm kuvvetli ama o kadar da değil. Kitapta yer alan kişiler içinde hayal mahsulü kişilerin büyük çoğunluğu romanın Kırcali’de geçen bölümünde yer alan tiplerdir. Kalan tiplerin hepsi ve haliyle rüşvetçi bakan da sahici bir tiptir. Yaşamıştır ve Allah uzun ömür versin halen yaşamaktadır.
İH: O halde, o bakana 5 milyon dolar rüşvet veren bir banka patronu da var.
MB: Elbette.. O bankacı olmasa, rüşvet alan bakan da olmaz.
İH: Romanız 1900’lü yılların başlarında başlıyor ve 2000 yılına kadar geliyor. 100 yılı bir kitaba sığdırmışsınız. Bundan sonra 2 kitabı sadece 5 yıla sığdırabilecek misiniz?
MB: Türkiye’de bir gün için bir kitap yazılır. Hatta bir saat için bile yazılabilir.. Konu zengini bir ülkedir bizim ülkemiz.
İH: Neyi anlatmak istediniz?. Aslında romanınızda tarih var, coğrafya var, ekonomi var, siyaset var ve hata aşk var, cinsellik var, heyecan, gerilim var ve bol, bol küfür var.
MB: Türk işadamı dünyanın en çok küfreden işadamıdır.
İH: Siz nereden biliyorsunuz?
MB: İçlerinden geldim de oradan biliyorum.
İH: Siz de küfreder misiniz?
MB: Yeri geldiğinde ederim ama şimdiye kadar eşim, annem ve kız kardeşlerim dahil hiçbir kadının yanında küfür etmedim. Hiçbir zaman hem de ve etmem de.
İH: Ama roman kahramanınızın neredeyse iki cümlesinden biri küfür.
MB: Etkilendiğim ve anlatmaya çalıştığım kişi gerçek hayatında da öyle de o yüzden.
İH: Ama romanınızın başında romanda anlatılan kişilerin hayali olduklarına bilhassa dikkat çekiyorsunuz.
MB: Doğru.. Çünkü hepsi hayali..
İH: İyi ama romanınızda anlattığınız kişinin gerçek hayatında da aynen öyle olduğunu söylediniz az önce.
MB: “Etkilendiğim kişi” diyorum. Etkilendiğim biri olmasa kolay yazamazdım.
İH: İyi ama rüşvetçi bakanın da gerçek bir kişi olduğunu söylediniz.
MB: Evet öyle söyledim.
İH: Demek ki hayali değil.
MB: Bakın. Ben bir roman yazdım. 426 sayfayı hayal gücümle dolduramazdım. Elbette gerçek kişiler, gerçek tipler ve yaşanmış olaylar silsilesinde anlattım her şeyi.. Ya ne yapsaydım? Bütün olay kahramanlarını adları ve soyadları ile mi yazsaydım?. Öyle sahneler var ki.. Sadece iki kişi arasında geçiyor.
İH: Siz nereden biliyorsunuz peki.. Demek ki o iki kişiden biri size anlatmış bütün bunları.
MB: Öyle olmalı değil mi?.
İH: Yani biri anlattı..
MB: Elbette anlattı..
İH: Siz de inandınız.
MB: Size kaç para maaş aldığınızı sormam ama yarın Londra’da bir malikane, ülkenin çok önemli bölgelerinde yazlık, kışlık, lüks arabalar ve aylık en az 30 bin dolar harcadığınıza yakından tanık olursam ve eğer piyangodan büyük ikramiye de size çıkmamışsa; bilirim ki siz bir iş çeviriyorsunuz.
İH: Bu kadar mı yakınsınız batık bankacı ve rüşvetçi bakana?
MB: Yakın olmak başka, yakından tanımak başka.
İH: Bir kez daha sorayım. Romanda bir çok olay ve çok derin felsefeler yapmışsınız. Kendinizi o kadar derin felsefe yapacak ölçüde deneyimli görüyor musunuz?
MB: Saçımın telinden, ayak tırnağıma kadar her yanım tecrübe..
İH: Sizce tecrübe nedir?.
MB: Yediğim kazıklardan ders alma yeteneğimdir..
İH: Batık bankacıların herhangi birinden veya eski ekonomi bakanlarından birinden bir tepki aldınız mı?
MB: Hayır.. Hem ne diyecekler bana?.. “Bu ben miyim?” diye mi soracaklar?.
İH: Birisi açsa ve “Bu ben miyim?” diye sorsa ne cevap verirsiniz:
MB: Eğer oysa “evet sensin” derim.
İH: Değilse.
MB: Tılsımı neden bozayım? Bırakın herkes merak etsin.
İH: Romanı okuduktan sonra bana bankaların batışından sadece batık bankacıları sorumlu tutmuyormuşsunuz gibi geldi.
MB: Doğru tahmin etmişsiniz.. Eğer rüşvet alacak kadar utanmaz bakanlar olmasaydı, geçmişi kirli insanlara bankacılık yapma izni verilir miydi?.
İH: Yani?.
MB: Yanisi şu.. Türk ekonomisini krize sürükleyen bankacılık sisteminde banka sahiplerinden daha çok sorumlu olanlar; rüşvet alarak o kişilere bankacı olma hakkını tanıyan hırsız siyasetçilerdir..
İH: Başka?..
MB: Başka bir şey yok.. Pardon var.. Türkiye’yi soyan bu anlayış ve bu hırsız ruhlu tiplere siyaset yapma yolları kapanmadan Türkiye kendini kurtaramaz. Yolsuzluk ekonomisinin müsebbibi işadamları değil, siyasetçilerdir..