Homogizemicus

Ola ki karşınıza kendini olduğundan farklı, esrarengiz göstermeye çalışan oyuncu bir kişilik çıkarsa birgün, içine çekildiğiniz bu ikili oyunun mekanizmasına dikkat kesilin biraz.

Dilek YARAŞ dilek@internethaber.com
Bazıları derler ki: Bir ilişkide tarafların birbirinden bıkmaması, sıkılmaması için insanın biraz gizemli olması gerekir.

Hatta yine derler ki: İlk tanıştığınız insana hemen açmayın kendinizi. Yavaş yavaş ortaya çıkarın içinizdekileri ki sizi merak etsin.

Ben de diyorum ki bu koskoca bir YALAN. Hem de tüm zamanların en büyük yalanı.
 
Yahu, insan dediğin varlık üç beş kilogramlık kapasitesi belli bir kap mıdır ki, kendini ortaya koyduğunda her şeyi öğrenilmiş bitmiş, merak edilecek hiçbir şeyi kalmamış olsun. Bu kadar basit midir yani insan?

Hem, o zaman niye insanlar ömürleri boyunca kendilerini tanımak için uğraşıyorlar da ölüm döşeğinde yatarken bile tam olarak tanıyamamış oluyorlar?

Gizem iyi olabilir, heyecanı, ilişkideki birbirini tanıma duygusunu tetikte tutabilir. Ama gizemli olmanın yöntemi kendini gıdım gıdım açmak değildir herhalde.

İçi dışı bir olmayan, ne diyeceğini hesaplayan, şunu desem böyle, demessem şöyle olur, diyerek -zihninin kapasitesince- oyunlar kuran, beraber olduğu insandan hissettiklerini, düşündüklerini saklayan bir insana ‘’gizemli’’ denebilir mi hiç?... Dense dense, ……. her ne ise ben de şimdi biraz gizemli olayım da söylemeyeyim ne denebileceğini; noktaları siz doldurun.

Aslına bakarsanız, eskiden, kendimi daha az tanıdığım yıllarda, kadınlara akıl(!) veren dergilerde ‘’kadın gizemli olmalı’’ önermesini okuyunca hayıflanır, üzülürdüm. Beni, ‘’Kalaysız kap gibisin; bu kadar açık olmak zorunda değilsin,’’ diye eleştiren bazı arkadaşlarıma hak verip kendimi suçlardım. Hatta biraz fazla saf olduğumu düşünüp ağlardım bazen gizli gizli. ‘’Biraz daha cin fikirli olabilsem keşke ben de, öyle her düşündüğümü hemen söylemesem, duygularımı belli etmesem,’’ gibi ''saçma sapan'' düşüncelere  kapılırdım.

Ama hayat deneyimim arttıkça insanı asıl gizemli yapanın alabildiğine açıklık olduğunu anladım.

Çünkü, hayatın kendisi zaten salt gizemdi. Siz hayatla beraber aktıkça ve bu akışınızı yanıbaşınızdakinden saklamadıkça karşınızdakinin sizi tekdüze bulması ve sıkılması mümkün mü?

Ola ki karşınıza kendini olduğundan farklı, esrarengiz göstermeye çalışan oyuncu bir kişilik çıkarsa birgün, içine çekildiğiniz bu ikili oyunun mekanizmasına dikkat kesilin biraz. Siz sonuna kadar açık, net ve dürüst oldukça karşınızdakinin bütün o yalanlarının, oyunlarının, hesaplarının içinde nasıl da tek düze kalmış sığ bir kişilik olarak iyot gibi açığa çıktığını farkederek şaşıracaksınız...
  
Artık çok iyi biliyorum ki insan, sadece olduğu gibi olduğu, kendini saklamadığı, karşısındakinin bütün oyunlarına rağmen hem kendine hem de ona karşı dürüstlüğünü koruduğu sürece çok şey kazanır.

Siz  karşınızdakinin hem kendisini hem de sizi bloke eden enerjisinin etkisi altında kalmayıp da açıklığınızı ve dürüstlüğünüzü koruyabilirseniz, oyuncu kişilik, ya dönüşür ve sizinle beraber hayatın gizemi içinde yüzde yüz açıklıkla yaşamaya başlar ya da çıkar gider hayatınızdan.

Eh, zaten böyle birinin de hayatınızda olmaması, olmasından çok daha hayırlıdır değil mi?

Rol keserek, gerçek duygu ve düşüncelerini saklayarak ya da gıdım gıdım ve planlı(!) bir şekilde sunarak gizemli olabileceğini sanan insanlara da çok şaşırıyorum.
Sınırlı kapasiteye sahip insan zihni, hangi oyunla, hangi planla hayatın gizemini altedip de gizemli olabilir ki. Sadece ne kadar sınırlı olduğunu açığa çıkarır ki bu da hiç gizemli bir şey değildir herhalde. 

Üstelik olduğu gibi olan insan, hayatla beraber akarken hayatın doğası gibi değişken olsa da çok temel bir tutarlılığa sahiptir. Kaosun içinde müthiş bir düzen ve uyum vardır yani.

Korkuların esiri, gizemli görünmeye çalışan, hesaplı kitaplı insan ise tepkilerini, davranışlarını sürekli ‘’kişisel’’ çıkarları doğrultusunda bir öyle, bir böyle ayarladığı için ‘’fırıldak’’ dedikleri türden, tutarsız bir kişilik olmaktan öteye gidemez ne yazık ki.