Hazreti Peygamber'in Mirac'a çıkarken üzerinden bulunduğu ve vasiyeti üzerine Hazreti Ömer ile Hazreti Ali tarafından Veysel Karanî'ye verilen hırkadır. İstanbul'un Fatih ilçesinde bulunduğu camiye de adını veren bu hırkaya ise "hırka-i şerif" denilmektedir. Hırka-i şerif, Veysel Karanî'nin vefatından sonra kardeşinden devam ettiği rivayet olunan Üveysî sülâlesince muhafaza edilmiştir. Bu sülâlenin, tesbit edilemeyen bir tarihte Zîver el-Üveysî'nin başkanlığında Irak'tan Batı Anadolu'ya gelerek Kuşadası'na yerleştiği, burada tarımla geçindiği ve sipahi sınıfına dahil olduğu nakledilmektedir. İstanbul'a yerleşen Üveysîler'in hırka-i şerifi önce ikametgâhlarında, XVIII. yüzyılın başlarından itibaren de Çorlulu Ali Paşa'nın inşa ettirdiği hücrede Ramazan aylarında ziyarete açtıkları bilinmektedir. Sultan Abdülmecid, bu mübarek emanetin şanına lâyık bir cami ve ziyaret mahalli yaptırmaya karar verince 1263 (1847) yılında başlayan Hırka-i Şerif Camii'nin inşaatı 1267'de (1851) sona ermiştir. Hırka-i şerif, söz konusu caminin inşa edilmesinden Osmanlı devrinin sonuna kadar ramazan aylarının on beşinden arefe gününe kadar halkın ziyaretine açılmıştır. Hırka-i şerif ziyareti öğle namazının ardından başlamakta ve ikindi cemaatinin ziyareti bitirmesiyle akşam ezanından önce son bulmakta, ayrıca Kadir geceleri teravih namazından sabah namazına kadar devam etmektedir. 18. yüzyılda temelleri atılan ve herhalde caminin açılışı ile kesin kurallara bağlanan bu gelenek Cumhuriyet döneminde de devam etmiş, sadece Osmanlı devrinde Ramazan'ın üçüncü haftasının erkeklere, son haftasının kadınlara tahsis edilmesi usulü kaldırılmıştır. İstanbul nüfusunun artması, ayrıca ulaşımın gelişmesi sonucunda İstanbul dışından da çok sayıda ziyaretçinin akın etmesi üzerine yakın bir tarihte ziyaretler Ramazan'ın bütününe yayılmış, buna rağmen özellikle Kadir gecelerinde büyük bir izdihamın yaşanması yine önlenememiştir.