Türkiye’nin siyaset çehresi sürekli bir yenilenmenin
içerisinde.
Son on yıllık süreç Ak Parti iktidarıyla geçse de, önemli
aktörler siyaset arenasında yer alıp, oldukça tartışmalı bir
biçimde de ayrıldılar.
Sadece şöyle çok derinlere inmeden bir göz gezdirelim
isterseniz;
İsmail Cem,
Cem Uzan,
Mehmet Ağar,
Erkan Mumcu,
Deniz Baykal,
Abdüllatif Şener,
Necmettin Erbakan,
MHP’den kaset skandalıyla ayrılan başkan yardımcıları...
Bu liste uzar da uzar.
Bir baksanıza,
“Türkiye’de muhalefet yok” tartışmalarının
sıkça yapıldığı günümüzde;
mulafet kesimlerini temsil edebilecek bu güçlü isimler bir
kısmının vefat etmesi, bir kısmının da farklı nedenlerden dolayı
siyasetten çekilmesi sonucu şuanda siyaset arenasında yoklar.
Ben komplo teorilerini sevmem, ama kulislerde bu isimlerden her
hangi birinin adının geçtiği an, onları töhmet altında bırakacak,
suçlayacak ya da mağdur gösterecek onlarca teoriyi
duyabilirsiniz.
Söylenenleri buraya taşımanın medya etiği açısından uygun
olacağını düşünmüyorum. Ama emin olun, AK Parti ile birlikte
Türkiye’nin dönüşümünü anlamaya çalışırken; mutlaka bu isimleri
siyaset meydanından uzağa iten sebeplerin de araştırılmasının
taraftarıyım.
Çünkü darbelerle yüzleşirken, şeffaflığı ararken, mutlaka sivil
siyasette yaşananlar açısından da tam bir berraklığa ulaşabilmek
gerekir.
Belki de "TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu"
gibi bir komisyon kurulabilir ve bu süreçler aydınlatılmaya
çalışılabilir.
Emin olun, daha çok demokrasinin, daha çok “açık
siyasetin” yan etkisi olmaz.
Bu nedenle, bol hijyenli, sağlıklı bir demokrasi için tüm kir ve
pasımızı dökmeye ihtiyacımız var.
Başbakan sonunda itiraf
etti
Başbakan Erdoğan, Star ve NTV’nin yaptığı ortak yayında açık bir
biçimde “gündemi belirlemeyen, yönetemeyen biri başbakan
olamaz” dedi.
Yani yeni bir gündem konusu hakkında “acaba
planlayarak mı yapıyor? yoksa o an sadece içinden geldi diye mi
açıklamada bulunuyor?” şeklindeki tartışmalara da son
noktayı koydu.
Aslında Başbakan, bizim gibi muhabbeti, konuşmayı, dedikoduyu,
eleştirmeyi seven bir toplum için doğru bir yöntem uyguluyor.
Biz, bizi konuşturtacak kişileri, olayları severiz.
Ha mesele, konuştuğumuz konunun derinliğinde değil,
"hipersansasyonun” bir hastalığımız
olmasındadır.
Bu nedenle evinizde, iş yerlerinizde, kahvelerde, kafelerde,
esnaf lokantalarında kimin daha çok konuşulduğunu bir reyting
süzgecinden geçirerek oy oranlarıyla kıyaslayın,
mutlaka aralarındaki ilişkiyi göreceksinizdir.
Her yerde en birinci gündem maddesi, iki kişiden birinin
konuştuğu Tayyip Erdoğan’dır.
Çünkü Başbakan’da "Hürrem, Kürtaj, 3 çocuk..."
gibi bizim ağzımıza sakız olacak konular boldur.
Eh ondan sonra da zaman zaman, pek nadir yeni bir gündem maddesi
açabilen %20’lerle Kılıçdaroğlu ve Bahçeli gelir.
Hal böyle olunca, siyasetimizde çok açık bir kuralın olduğunu
farkedebilirsiniz.
Ben söyleyeyim: Türkiye’de, gündemini yönetebilenler
kazanır.