Herkesin konuştuğu Taner Yıldız yazısı
Abone olSoma'da meydana gelen maden kazası sonrası bölgedeki tüm süreci yöneten Enerji Bakanı Taner Yıldız'ı anlatan bir yazı kaleme alındı.
Manisa Soma'daki maden faciasında
olağanüstü bir performans sergileyen Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız dikkatleri üzerine çekti.
Habertürk sinin Kürt yazarı , Yıldız'ın 5 gündür sergilediği performansı ve hayatını çarpıcı ayrıntılarla bugünkü köşesinde yazdı.
Sosyal medyada yankı uyandıran ve kimi iktidar karşıtlarının
şimşeklerini çeken Kızılkaya'nın Habertürk'teki yazısı şöyle;
"Tevellüdüne bakmadan bazı insanlar, duruşlarından olsa gerek yaşlı
gelir insana. Sanki o yaşlarda doğmuş gibi... Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde kabinenin sakallı kaçıncı üyesidir bilmiyorum; ama sakal
onunla girdi sanki Bakanlar Kurulu'na. Yüzünde derin bir keder
vardır. Yüzüne sinmiş kederi, sakalıyla birleşince, biraz daha
tuhaf bir renk alıyor sanki. Yaşama sevincinden çok, başka bir
duygu bırakıyor bizde.
KILDAN İNCE KILIÇTAN KESKİN HATTA GÖREV Bakan Taner Yıldız kazanınn olduğu günden beri Soma'da yaşıyor. İlk gün gittiğinde takım elbiseli bir Bakan profilindeydi. Sonrasında o takım çıktı, yanındaki korumalar uzaklaştı, bakan bir baba, bir dost, bir yoldaş oldu Somalılara... Bir bardak çorbayla idare etti, bisküvi ile karnını doyurdu. Acının en keskin olduğu yerde en zor görevi üstlendi. TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN |
YÜZÜNDEKİ İFADE
Şöyle sesleniyormuş gibi: "Bu dünya var ya bu dünya, beş para
etmez. Kendinizi ne sanıyorsunuz üzerinde yaşarken. O kadar küçük,
o kadar küçüksünüz ki, farkınızda bile değil âlem. Kendinizi ne
kadar büyük gösterirseniz gösterin, ulaşacağınız yer, kara toprağın
derinliklerinde daracık bir mezar olacak. Üstelik orada hiç ama hiç
rahat yok hiçbirimize."
SINIFSIZ İMTİYAZSIZ AHİRETİ
Yüzü ahireti hatırlatıyor bana. Herkesin eşitlendiği, kimsenin
kimseye üstün olmadığı, herkesin aynı azabı aynı çığlıklarla
çektiği, "sınıfsız, imtiyazsız" ahireti... Hayır, sakın yanlış
anlaşılmasın, ölüm değildir aklıma gelen, bana hatırlattığı belki
de kanıksadığım ölümden öte bir yığın şeydir. "Bunları sakın
aklınızdan çıkarmayın" dercesine.
KURAK RÜZGARLARIN YELİYLE YIKANMIŞ GİBİDİR
YÜZÜ
Cemil Çiçek, Bekir Bozdağ'dan sonra üçüncü Yozgatlıdır. Hem de
kaymakamıyla meşhur Boğazlıyan'dan; oranın da Deveci pınar
kasabasından... "Tabiatta tahtaya kalkmış" çocuklardan biridir
belli. Kurak rüzgârların yeliyle yıkanmış gibidir yüzü... "Devlet
dersinde" ölümden kurtulmuştur. Merhamet, çok eski bir köylü
geleneğidir oralarda. Okula mutlaka delikli pabuçla gitmiş, öğlen
saatlerinde hep sıcak bir yemeğin hasretini çekerek büyümüştür. Bu
bilgiler için hiçbir kayda bakmıyorum, belki de böyle değildir ama
böyle bir imtihandan yüksek not alarak çıkmamışsa eğer, bugün bu
yazıya konu olmazdı...
OKUMUŞ ANADOLU ÇOCUKLARINDAN BİRİ
Okumuş Anadolu çocuklarından biridir. Elektrik mühendisi...
Kayseri'den girmiş parlamentoya. Belli ki Abdullah Gül'ün çok
yakınından geçmiş. İlk işi Başbakan Erdoğan'ın enerji
danışmanlığıdır; sonra da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı...
Eskiden olsaydı, "Sanki memlekette adam yoktu, Suudi Arabistan'dan
sakallı birisini getirip bakan yaptılar" derdi monşerler; onların
sözlüğündeki devlet adamı; bir yüzü steril, öteki devlet duvarı
kadar soğuk bir adamdır. Yukarıdan bakarlar bize, fani olmak yoktur
onların sözlüğünde.
1 Aralık 2009'da hükümetin nükleer santral projesine karşı çıkan
Greenpeace'in Akdeniz ofisini ziyaret edip onların tişörtünü giyen
ilk bakan olma şerefi de onundur. Protestocuların tişörtünü
giydiğinde, yüzündeki kedere sıcak bir gülümseme gelip karışmıştı;
dün gibi aklımda.
SONRA ONU SOMA'DA GÖRDÜK
Sonra onu Soma'da gördük. Facia oldu, oraya gitti, sanırım hâlâ
orada. Hükümet, Atatürk'ün ölümünden sonra tarihimizde ilk defa üç
günlük milli yas ilan etti. Bayraklar yarıdaydı, başlar eğik...
Tekmil ülke kocaman bir taziye çadırına-dönüşmüştü, Enerji Bakanı
Taner Yıldız da o çadırın ev sahibiydi... Çadırın önündeydi, gelen
bütün taziyeler onda somutlaştı sanki. İlk andan itibaren kurtarma
çalışmalarıyla ilgili net bilgiler vermeye çalıştı. Sinirlerine
sahip olabilen tek adam gibiydi. Gözyaşlarını göstermeden ayakta
kalan babacan bir adam...
Soma'daki taziye çadırındaki nöbetçiliği bize, bir devlet
görevlisinin çalışabilmesi için koltuk ve masaya hiç ihtiyacı
yokmuş; bunu gösterdi.