Her yerde gelişigüzel konuşmayacak...
Abone olYaptığı açıklamalarla tartışmaların odağı olan Meclis Başkanı Bülent Arınç, artık beyanlarında daha dikkatli olacak.
Nuriye Akman’a konuşan Meclis Başkanı, alışkanlıklarını bugüne
kadar terk edemediğini itiraf etti. Ancak bir milat belirlediğini
söyleyen Arınç, “Herkes benim samimi, dürüst olduğuma inanıyor. Ama
‘keşke sussaydı, keşke bunu böyle söylemeseydi’ diyorlar. Bu
eleştirilerinde haklılar. Artık daha dikkatli olmayı, gelişigüzel
her yerde konuşmamak gerektiğini düşünüyorum.” diyor. Gündeme
oturan son açıklaması, “Kemalizm bir tarafa, Atatürk bir tarafa”
konusuna da açıklık getiren Bülent Arınç, “O sözüm gaf değildi.
Kemalizm bir ideoloji ise ben ideolojilere şu isim veya bu isim
adına sıcak bakmayan bir insanım. Mustafa Kemal Atatürk’e bir
düşmanlığım yok. Onun Milli Mücadele’den başlayarak büyük
dehasıyla, büyük siyasetiyle ortaya koyduğu eserlere karşı olmam
mümkün değil.” şeklinde konuştu. Bülent Arınç, eşiyle
Cumhurbaşkanı’nı ziyaret edip birlikte akşam yemeği yemeyi,
Manisalı hemşehrisi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile
de Turgutlu’nun sokaklarından ve üzümlerden konuşmayı çok
istediğini dile getirdi. Bu söyleşi TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın
yeni miladını açıklıyor: Artık o eski celalli üsluba son. Mikrofonu
görünce dayanamamalar, üst perdeden konuşmalar, frene basacağına
gaza basmalar yok. Ağzından çıkan kelimeler artık az ve öz olacak.
Bakalım tahriklere kapılıp kapılmamada nasıl bir sınav verecek?
Denebilir ki, bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?
Çünkü uzun süredir üzerinde çalıştığı TBMM reform paketini bu hafta
kamuoyuna açıklayacak. Bu nedenle geçmişteki kavgaları bir kenara
bırakmak ve bütün enerjisini bu reformlara vermek istiyor. Ah bir
de Sayın Cumhurbaşkanı’mızın daveti olsa, Meclis Başkan’ımız,
Genelkurmay Başkanı’mız, Başbakanı’mız, eşleriyle ya da erkek
erkeğe oturup çay içseler, satranç ya da briç oynasalar, balık
tutsalar, birbirlerini şapkasız insan olarak tanısalar... O zaman
belki şapkalı hallerinde ettikleri sözler birbirlerine diken gibi
batmazdı... Var mı başka bu hayali paylaşan?(N.A.) Üslubu nedeniyle
en fazla gürültü koparan siyasetçilerden birisisiniz. Bu üslup sizi
de hırpalıyor. Artık bir milat belirleyip geçmişe sünger çekmenin
zamanı gelmedi mi? Siyasette haksızlık veya büyük bir yanlışlık
yapıldığı zaman tahammül edemiyorum. Mütevazı bir insanım. Fakat
bana aşağılayıcı, küçültücü bir şey söylendiğini, bunun da inancım
nedeniyle yapıldığını hissedersem fevkalade celalleniyorum. Hangi
toplantıda olursam olayım, bunun karşılığını biraz da üst perdeden
vermeyi arzu ediyorum. Ancak belli temsil makamlarında konuşmalar
çok daha dikkatli seçilmeli. Alışkanlıklarımı bulunduğum mevkilerde
terk edemedim bugüne kadar. Herkes benim samimi, dürüst olduğuma
inanıyor; ama ‘keşke sussaydı, keşke bunu böyle söylemeseydi’
diyorlar. Bu eleştirilerinde haklılar. E tabii keskin sirke küpüne
zarar verir... Doğru. Ama bu, kolay vazgeçilebilecek bir şey değil.
Bu bir mizaç. Ama artık daha dikkatli olmayı, gelişigüzel her yerde
konuşmamak gerektiğini düşünüyorum. Manisa Milletvekili Bülent
Arınç’ın ötesinde olduğumu herkes söylüyor. Doğrusu ben çok
farkında değildim bugüne kadar. Siz artık ikinci insansınız.
Cumhurbaşkanına vekalet ediyorsunuz ve Meclis’in bütününü temsil
ediyorsunuz. Artık gelişigüzel her yerde konuşmamak, daha ölçülü
olmak gerektiğini düşünüyorum. En son mesela tartışma koparan
“Kemalizm bir tarafa Atatürk bir tarafa” sözünüzle yine fincancı
katırlarını ürküttünüz. Devletin iki numaralı ismi olarak
gönlünüzden geçen her şeyi söyleme lüksünüz olmadığına inandınız
yani... Bu bir lüks değil. Söylediğin doğru olmalı. Ama her doğruyu
her yerde söylemek de doğru değil. Yani, bazen susmak da bir cevap
olabilir. O halde, bu sözünüz bir gaf mıydı? Hiçbir zaman gaf
değildi. Mustafa Kemal Atatürk’e bir düşmanlığım yok. Onun Milli
Mücadele’den başlayarak yaptığı büyük dehasıyla, büyük siyasetiyle
ortaya koyduğu eserlere karşı olmam mümkün değil. Ama bazı çevreler
bizi adeta Atatürk düşmanı gibi gösteriyor. Kemalizm bir ideoloji
ise ben ideolojilere şu isim veya bu isim adına sıcak bakmayan bir
insanım. Demokrat bir insanım. Düşüncelerimi ifade etmem bir lüks
olarak görülmemelidir. Sözleriniz, hükümete de zarar veriyor.
Kemalizm bu devletin, beğenelim beğenmeyelim, resmi ideolojisi.
Acaba durup dururken arı kovanına çomak sokmak olmuyor mu bu?
Kemalizm bir resmi ideoloji olarak vardır ve bunu şu veya bu
şekilde eleştirmek doğru değildir denebilir; ama ben Anayasa ile
bağlıyım. Milletvekili yemininin içinde Kemalizm yok. Atatürkçülük
bile yok. Atatürk’ün ilke ve inkılapları var ve “Atatürk
milliyetçiliği” şeklinde bir cümle var. Reddetseydim o yemini zaten
etmemiş olurdum. O yemini ettiğime göre onun içinde ne varsa benim
kabulümdür. Onun dışında kim ne düşünüyorsa bir siyasi tercih
olarak bunu düşünebilir ve herkesin bunu paylaşmasını da
beklememeli. Benim ‘Kemalizm’i bir tarafa koyalım, Atatürk’ü bir
yana koyalım’ şeklindeki sözlerim, Atatürk’ü dar bir ideolojinin
kalıpları içerisine sokmaya çalışan kişilere yöneliktir. Hükümet
ile de zaman zaman ters düştünüz. Kendi düşüncelerinizi ifade
etmeyi, hükümeti güç duruma düşürme pahasına tercih etme nedeniniz
nedir? Başkan seçildiğim günden itibaren, partinin siyasi
çalışmalarına katılmam mümkün değil. Ben bu ayrımı da güzel
götürüyorum. Hükümetteki bütün arkadaşlarım, yıllardır birlikte
olduğum insanlar ve ben bütün gönlümle onların başarılı olmasını
istiyorum. Ama onların işini güçleştirdiniz zaman zaman... Hayır,
hiç öyle olmadı. Ben Tayyip Bey’den de diğer arkadaşlarımızdan,
benim bu sözlerimin, davranışlarımın kendilerini güç duruma
düşürdüğü konusunda bir ima bile almadım. Benim bir sözümün aynı
zamanda hükümete atfedilmesi veya sanki hükümetle ters
düşüyorlarmış gibi bir görüntü meydana gelmesi, medyadaki bir kısım
insanların gayretkeşliğidir. Kıbrıs veya 1 Mart tezkeresi ile
ilgili olarak, birbirimizden çok farklı düşündüğümüzü hiçbir zaman
söylemedik. Tayyip Bey ve hükümet tamamen tezkerenin çıkmasını arzu
ediyor gibi bir resim verdi. Siz de direndiniz. “Hükümetin
yanlışlarına ortak olmam.” dediniz. Ben bir başkası değilim, ben
kendimim. Farklılıklar zenginliktir. Birbirinin yoluna taş
koymadıktan sonra. Herkes kendi üslubuyla insandır. Abdullah Gül
Bey’in yumuşaklığı, kişisel ilişkilerdeki başarısı bende yoktur.
Benim varsa birazcık karizmamın bir başkasında olması da mümkün
değildir. Farklı yönlerimiz var. Bu farklılıkları bir bütünlük
içerisinde muhafaza edebilirsek başarılı oluruz. Tayyip Bey’le en
önemli farkınız ne? Onun boyu daha uzun. Benim 1,74, onun 1,90
civarı. Partinizin genel üslubuna göre biraz daha şahinsiniz. Ama
şahinlerin de çok fazla sizi sahiplenmediğini söyleyenler var. Siz
yoksa Red Kit gibi yalnız bir kovboy musunuz? Ben buna cevap
vereceğim; ama siz bunu röportaja başlık yapacaksınız. Doğrusu ben
yalnız bir kovboyum. (Kahkahayla) Tabii bunu Red Kit’le bağlantılı
olarak yani, Red Kit’in ağzındaki sigarasıyla Düldül’ün üzerinde
söylediği söz olarak söylüyorum. Bu benim dünya görüşüm, veyahut da
siyasetteki pozisyonum değil. Siyasette yalnız olunmaz. Siyasette
yalnız olan başarısız olur. Ben siyasette hep halkla birlikte oldum
ve bulunduğum partilerde de etkili bir konumda, çevresinde
milletvekilleriyle, teşkilatıyla güçlü bir insan oldum. Fazilet
kongresinde alınan netice, benim hem teşkilattaki ağırlığım hem de
hitabetteki başarımla büyük ölçüde sağlandı. Tam da bu nedenle
yalnızsınız, yani heyecanınıza gem vuramadığınız için. Bu,
hitabette çok iyi olmanın bir dezavantajı mı diye düşündüğüm
oluyor. Hayır, söylediğim sözler için hiç geriye dönüp keşke
demedim. Yazıya bağlı kalmadan, gönlümdekileri dilime döken bir
insanım. O an onun söylenmesi gerektiğine inanıyorsam, o heyecanın
yaşanmasını arzu ediyorsam ben bunu söylerim. Ama frene basacağınız
yerde yanlışlıkla gaza basıyorsunuz bu anlamda. Artık frene mi
basacaksınız? Hayır. Frenle, gazla bahsetmeyeceğim; ama çok ölçülü
olacağımı, sorumluluğumun büyük olduğunu söylüyorum. Buna uygun
davranacağım. Cumhurbaşkanı neden gelmedi resepsiyona? Sayın
Cumhurbaşkanı 23 Nisan’da da gelmedi, bu resepsiyonda da gelmedi.
23 Nisan’ın gündüzünde de beraberdik, bu sefer de Sayın
Cumhurbaşkanı gündüz Meclis’e geldiler. Daha sonra niçin
gelmediğini telefon açıp sormamı da nezaketsizlik sayıyorum. O
belki telefon açarak şu sebeple gelemiyorum, kusura bakmayın
diyebilirdi. Bunun sebebini resepsiyon akşamı soranlar oldu.
Kendilerine çok açık yüreklilikle “Sayın Cumhurbaşkanı’nın
takdirleridir. Ama bu soru sizin için çok önemliyse kendisine
sorun.” dedim. Gelmesi, bizi onurlandırması fevkalade bizi
sevindirirdi. Ama gelmedikleri için de bir ezikliğin içerisinde
değilim. Mesela Tayyip Bey’in oğlunun düğününe de gelmediler. Bir
tavır mı? Kendisinin bu tür davetlere niçin gelmediğini doğrusu
bilemiyorum; ama sizin söylediğiniz yorumları yapanlar gittikçe
artmaya başladı. Yani Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bir şekilde ya bunu
açıklayıcı bir bilgi vermesi gerekir veya doğrusu buysa buna devam
etmesi, bunu da ifade etmesi gerekir. Bunu ben kendi açımdan
istemiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın hem makamı hem de şahsı
itibarıyla yıpratılmasını da arzu etmem. Sayın Başbakan’ın davetine
katılmamasının sebebi, Meclis başkanının bizzat davetlisi olduğu
bir resepsiyonda bulunmamasının sebebi toplumda merak ediliyorsa
Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendisinin veya her zaman kendisi adına
açıklama yapan bir sayın büyükelçinin ortaya koymasında yarar var
diye düşünüyorum. Seçimin yenilenmesi tartışmalarının altında
2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimi mi var? Evet, bir kısım çevreler
AK Parti’nin böylesine büyük bir oyçoğunluğuyla iktidara gelmesini,
hele hele Anayasa’yı değiştirecek güce ulaşmasını hiç
hazmetmediler. Bu işin takipçileri bu niyetlerini çok da
saklamıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimi geldiğinde en kuvvetli iki
adaydan biri sizsiniz, biri de Tayyip Bey. Ne yaparsınız? Meclis’i
hakem yapıp birbirinizle çekişir misiniz? Yoksa ikram mı edersiniz
Genel Başkan’ınıza? Şu anda cumhurbaşkanlığı konusu aklımın ucundan
bile geçmiyor. Dört sene sonra seçim gelir de Tayyip Erdoğan
arkadaşımızın bu işe adaylık niyeti olursa ben kendisinin fevkalade
bu makama layık olacağını düşünüyorum ve kendi ismimi bir tarafa
atarım. Zaten benim böyle bir niyetim yok. Bütün gücümle Tayyip Bey
için çalışırım. Cumhurbaşkanı’nı eşimle birlikte ziyaret etsem,
birlikte akşam yemeği yesek... Benim şöyle bir hayalim var.
Devletin üst düzey yöneticileri, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay
Başkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan... Bunların resmi görüşmelerin
dışında bir gelenek haline getirdikleri, atıyorum işte, piknik
olabilir... Çay içimi olabilir. Bir bahçede oturup konuşma
olabilir. Ceketlerini çıkartıp, gömlekleriyle, blucinleriyle bir
araya gelseler... Bunun devletin yönetimine de olumlu katkıları
olabileceğini; çünkü birbirlerini dolaysız olarak tanıdıkları zaman
önyargıların kırılabileceğini düşünüyorum. Bu çok güzel bir şey
olur. Bizim resmi hayatımızın dışında zaman zaman hatta eşimiz ve
çocuklarımızla birlikte görüşmemizin, konuşmamızın, bazı hatıraları
paylaşmamızın çok büyük faydası olur. Biz bunu, Sayın
Cumhurbaşkanı’yla, Genelkurmay Başkanı’yla diğerleriyle bu ana
kadar yapmadık, yapamadık. Böyle bir şeyin adımını atacak bir
büyüğe ihtiyaç var. Ben alacağım tepkiyi veya davranışı şu anda tam
net bilemiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda bir adım atması
gerekir. Yani ben Sayın Cumhurbaşkanı’nı eşimle birlikte ziyaret
etsem, bir akşam birlikte yemek yesek, sonra bahçeye çıksak otursak
veya Kızılcahamam’a birlikte gitsek. Sokakta, çarşıda beraber
dolaşsak... Genelkurmay Başkanı ile de olur yani. Üstelik
hemşehrimiz. Manisa’dan paylaşacak çok şeyler de var. Bağlardan
konuşabiliriz, üzümden konuşabiliriz, Turgutlu’nun sokaklarından...
Erbakan’ın söz ve davranışları AK Parti’ye puan kazandırıyor
Erbakan’la görüşüyor musunuz? Hayır. 6 Temmuz’dan bu yana oturup
hiç konuşmadık. Erbakan’ın çevresinde birkaç grup insan vardır.
Bunlardan bir grubu “hocam siz en doğrusunu bilirsiniz, söyleyin”
der. Bir grubu Hoca’nın kafasından geçeni bilir, ondan önce söyler.
Bir grubu da -ki, çok azdır bu grup, üç beş kişi- doğru bildiğini
söyler. Hoca’nın hoşuna gitmiş veya gitmemiş bu konuda çok fazla
bir şey düşünmez. Ben o grupta oldum. Eleştirdim. Eleştirilerimden
çok rahatsız olduklarını biliyorum. Düşüncelerimizi paylaşmadı.
“Bizim dediğimiz olacak ve herkes buna uyacak” dedi. Ben de,
elinizi öpüyorum ve veda ediyorum dedim, kapıdan çıktım. Çıkış o
çıkış. Sizler bir dönüşüm geçirdiniz, o niye dönüşemedi? Yapısı
böyle. Son konuşmaları bizi sadece üzüyor. Bu davranışlarının AK
Parti’ye puan kazandırdığını da düşünüyoruz. O yüzden de
seviniyorsunuz aslında. Yani, dolaylı olarak elbette seviniyoruz.
Ama Hoca’mızın bu tür söz ve davranışlardan bir an önce
vazgeçmesini, kendisine saygı duyulan bir insan olarak varsa
tecrübelerinden bizleri de istifade ettirmesini arzu ediyorum.
Aşağılayarak, hor görerek, “beceriksiz” gibi sözlerle bizleri
tanımlaması, arkadaşlarımızda büyük bir üzüntü meydana getiriyor ve
bu davranışları kendisini de yıpratıyor. Size atfen söylenen bir
laf var: “Hoca parayı çok seviyor. Bir de rahatı yerinde olan
insanları çok seviyor. Mağdur, garip ve mazlumları çok düşünmüyor.”
Hakikaten böyle mi düşünüyorsunuz? Bulunduğum konumda bu noktada
bir şey söylemek istemiyorum.