Her çetede bir devlet var
Abone olKontrolsüz gruplar olarak tanımlanan çeteler asla başıboş değildir. Her çetenin içinde bir devlet vardır.
Avukat Arslan"ın mensubu olduğu "kontrolsüz gruplar" olarak
tanımlanan çeteler asla başıboş değildir. Her çetenin içinde bir
devlet vardır.
Metin Kaplan, 12 Eylül öncesinin aktif eylemcilerinden birisi.
Ülkücü kökenli Kaplan, 1975"te bir siyasi cinayetin faili olduğu
gerekçesiyle 19 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılır. 10 yıl 5 ay 22
gün süren hapis hayatının ardından 1986"da tahliye edilir. O günden
bu yana hayatını yazı yazarak ve araştırma yaparak kazanan Kaplan
“derin devleti” iyi bilen isimlerden birisi olarak kabul ediliyor.
“Matruşka”, “Corps” ve “Desise” kitaplarının yazarı olan Kaplan, 17
Mayıs 2006 tarihinde Ankara"yı kana bulayan Danıştay saldırısını
“çok iyi planlanmış bir kışkırtma” olarak yorumluyor. Faillerin
tıpkı 12 Eylül öncesinde olduğu gibi iyi planlanmış bir senaryonun
aktörleri olduğunu söyleyen Kaplan operasyonun siyasi, ekonomik ve
bölgesel mesajları olduğunu düşünüyor. “Amaç 1979"da olduğu gibi
İran"a yönelik operasyonlar için ülke içinde şiddetin
artırılmasıdır.” diyen Kaplan, Türkiye"yi darbeye iten olayların
CIA tarafından planlanıp ülke içindeki kontrolsüz gruplar eliyle
gerçekleştirildiğini anlatıyor.
-Danıştay saldırısını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bu saldırı benim açımdan hiç de şaşırtıcı olmadı. Bu ülkenin siyasi
tarihini iyi bilen hiç kimsenin de şaşırdığını sanmıyorum. Ülkeyi
kana bulayan bu tür eylemlerin ülkedeki kamplaşmayı körükleyen
eylemler oldukları açıkça görülmektedir. Genel yaklaşımların aksine
kanlı ellerin çektiği tetikler ne laikleri ne de hükümeti hedef
almaktadır.
-Peki kimi hedef alıyor?
Türkiye"de yaşananları anlamak için önce Ortadoğu"da neler olduğuna
bakmanız gerekir. Ancak o zaman resmin bütününü görebilirsiniz. ABD
yönetimi İran"a yönelik bir askerî operasyon planlamaktadır. Bunun
için Türkiye"nin aktif desteğine ihtiyacı var. Bu konuda Türk
toplumunun ikna edilmesi ve kamuoyunun rızasının alınması lazım.
Bunun için ya demokratik yollara ya da örtülü faaliyetlere
başvurursunuz. Birincisi Irak olayında işe yaramadı, dolayısıyla
ikinci yol daha makul görünüyor.
-Yakalanan kişilerin istihbarat görevlisi değil, çok ayaklı
bir çetenin uzantısı oldukları ortada iken siz nasıl bu yargıya
varabiliyorsunuz?
Yakalanan Alparslan Arslan"ın mensubu olduğu yapılanmaya
bakıldığında çete türü bir yapılanma olduğunu rahatça
görebiliyoruz. Lakin “kontrolsüz gruplar” olarak tanımlanan çeteler
sanılanın aksine asla başıboş değildir. Her çetenin içinde bir
devlet vardır ve devletin bazı birimleri bunları çok yakından takip
eder ve yönlendirir. Hiçbir hırsız mahalle karakolundan habersiz
soygun yapamaz. Bu gerçekten hareketle şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz, evet, çete dediğimiz oluşumların içinde bazı devlet
görevlileri vardır veya istihbarat görevlileri çıkabilir ancak
onların da nereye angaje olduğunu bilemezsiniz.
-12 Eylül öncesindeki olaylarda Abdullah Çatlı, Haluk
Kırcı, Mehmet Ali Ağca gibi isimlerin yabancı ve yerli istihbarat
servisleri tarafından kullanıldığını kitabınızda anlatıyorsunuz.
Bugünde benzer bir tabloyla mı karşı karşıyayız?
Bakın, "biz bu filmi daha önce seyretmiştik" diye boşuna demiyorum.
1979"da İran Devrimi ile Tahran yönetiminin ABD ekseninden çıkması
Türkiye içindeki şiddet olaylarının artmasına ve bunun neticesinde
12 Eylül 1980 askerî darbesine sebep oldu. Bahsettiğiniz isimler
“Anti-terör Birliği” adını kullanan MİT ve özel harp dairesi
tarafından eğitilmiş ancak CIA"nın kontrolündeki bir ekibin üyeleri
olarak bu istikrarsızlaştırma operasyonunda aktif rol oynadı. Sonra
o ekibin üyelerinden Mehmet Ali Ağca yine başkaları hesabına
Roma"da Papa II. Jean Paul"e suikast düzenledi. Bugün de benzer bir
sürecin yaşandığını ve Türkiye"nin İran yüzünden karıştırılmak
istendiğini; birilerinin bundan haberdar olduklarını ancak çeşitli
nedenlerle buna engel olmadıklarını düşünüyorum.
-Derin devleti mi kast ediyorsunuz?
Dünyadaki tüm “derin devletlerin” iki temel vazifesi vardır.
Birincisi ne pahasına olursa olsun mevcut devletin varlığını
sürdürmesi için gereken çalışmaları yapmak, ikincisi devletin
yıkılması halinde eskisinin küllerinden yeni bir devlet çıkarmak.
Teşkilat-ı Mahsusa"nın bu tanım aralığına uyan son derece başarılı
çalışmalara imza attığını görüyoruz. Kadroları ve ideolojisi
itibariyle “milli” ve etkin bir güç olarak karşımıza çıkan bu
yapıdan sonra gelenler bu görevi yerine getiremedi. Dolayısıyla
Türkiye"de bildiğimiz anlamda bir “derin devlet” kalmadı. Derin
devlet dediğimiz yapı uluslararası güçlerle onların coğrafyasında
mücadele eden, kendi halkından korkmayan ve onları korumak için
mücadele eden yapılanmanın adıdır. “Türk derin devleti” milli
devlet olma vasfını çoktan yitirdiği için gücünü de kaybetti ve
ortalık birtakım gruplara kaldı. Bu gruplar veya kişiler o kadar
çok ABD ve İngiltere"ye bağlanmış ki Soğuk Savaş"ın sona ermesiyle
birlikte kendilerine ihtiyaç kalmadığını bile anlayamadı. Bugün
ortaya çıkan Susurluk vs tipi örgütlenmelerin hepsi “derin
devletin” bakiyeleridir. Dolayısıyla yönlendirmeye açık hatta belki
de bu konuda istekli gruplardan oluşan bu yapı ülke içinde ciddi
bir tehdit unsuru haline gelmiştir.
-Bu kontrolsüz grupların yabancı gizli servislerin elinde
oyuncak olmasını kim engelleyebilir?
Kontrolsüz gruplar veya çetelerin gelir elde etmek için yaptığı tüm
faaliyetler illegal olduğu için daha en baştan itibaren Batılı
gizli servisler tarafından izlenmektedir. Bugün 50 bin doların
üzerindeki tüm para hareketleri uluslararası bankalar tarafından
gizli servislere bildirilmektedir. Dolayısıyla tüm para
transferleri yabancı istihbarat örgütlerinin bilgisi dâhilinde
yapılmakta ve bu tür yapılanmalar daha başta deşifre olmaktadır.
Yine angajman konusunda Batılıların ne kadar başarılı oldukları 27
Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askerî darbeleriyle görülmüştür. Bugün
soruşturmanın Emniyet ve MİT tarafından birlikte yürütülmesi de
bence bu durumun en açık göstergesidir. Sorunuza cevap vermek
gerekirse bunu ancak “milli derin devlet” önleyebilir. Onun da
olmadığını daha önce söylemiştim.
-Türk İntikam Tugayı (TİT) bağlantısıyla ilgili neler
söyleceksiniz?
İki tane TİT var. Birincisi Türk-İslam çizgisindeki bir örgütlenme
iken ikincisi şamanist bir örgütlenmedir. Yine bu yapılanmanın
“ulusalcı” hareket olarak tanımlanan ve çok da “aydınlık” olmayan
bir hareketle bağlantısı akılları karıştırmaktadır. TİT kafası
karışıkların değil, bir anlamda ülkenin değerlerine karşı olan
insanların örgütü görüntüsü vermektedir. Bu nedenle benim açımdan
TİT"le ilgili çok fazla soru işareti var.
-İki örgüt arasında hiç mi benzerlik yok?
Evet, isim benzerliği dışında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır.
Birinci örgütün mensuplarından 13 tanesi hâlâ hayatta ve bunlardan
biri bile ikinci örgütün kuruluşunda yer almamışken ikisini bir
arada görmek doğru değil. İkincisinin kurucularına ve eylemcilerine
baktığımız zaman birincisinden ciddi biçimde ayrıldığını
göreceksiniz.
-Saldırganın milliyetçi kimliğinin ön plana çıkarılmasını
neye bağlıyorsunuz?
Daha önce cumhurbaşkanlığına yürüyen Turgut Özal"a doğrultulan
namlunun sahibi yani Kartal Demirağ da milliyetçi bir profil
çiziyordu. Onun da bağlantıları araştırıldığı zaman tarihe
“İran-Kontra Skandalı” olarak geçen uluslararası bir operasyonun
önemli aktörleriyle bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı.
Hatırlarsanız o dönemde olayların perde arkasındaki kişi olarak
gösterilen Kemal Horzum"un sahibi olduğu bir havayolu şirketinin
Reagan hükümetinin İran"a gizlice silah satışına aracılık ettiği ve
bu yolla büyük paralar kazandığı ortaya çıkmıştı.
-Yani ülkemizde meydana gelen her olayın arkasında muhakkak
yabancı gizli servisler var öyle mi?
Bu soruya “evet” cevabını vermek gerçekten çok acı ancak gerçek bu.
Failler Türk olabilir hatta yönlendirenler bile Türk olabilir ama
biraz altını kazıdığınız zaman muhakkak surette yabancı gizli
servis bağlantısına ulaşacaksınız. Bu yüzden ben faili meçhul
kavramına da inanmıyorum. Bana göre faili meçhul yoktur, olamaz.
Failler hep malumdur ancak bazen devletin âli menfaatleri gereği
bazen de devletin bu operasyonu yapan ülkeye karşı sesini
çıkaramaması yüzünden olaylar “faili meçhul” kalır. Mesela
Kahramanmaraş olaylarına bakalım; silahlar Bulgar Kintex şirketi
aracılığıyla Belçika üzerinden Türkiye"ye gelmiş ve buradan belirli
eller vasıtasıyla halka dağıtılmıştır. Burada yabancı gizli servis
bağlantısı çok açıktır.
-Türkiye hangi istihbarat servislerinin oyun
sahasıdır?
En başta CIA, sonra MOSSAD, peşinden de İngiliz ve Almanlar
açısından önemli bir ülkedir. Rusları da tabii unutmamak gerekiyor.
Ortadoğu"yu tanımak ve anlamak isteyen herkes için Türkiye büyük
bir öneme sahiptir.
Kaynak:Aksiyon