Hepimiz her an izleniyoruz
Abone olABD, İsrail, İngiltere dünyadaki tüm haberleşmeleri denetliyor. İnternete bir kez girmek yeterli!
Hayatta her şeyin bir artısı ve eksisi var. Bir yandan hızlı
teknolojik gelişmeler, bilgisayarlar, uydular, cep telefonları,
internet, e-mail hayatımızı kolaylaştırırken, bir yandan da bu
sistemler yüzünden büyük bir gözetim ağının denetimi içine
giriyoruz. Yazdığımız her kelime, neredeyse yaptığımız her hareket,
her konuşmamız, hatta alışverişlerimiz, sağlık kayıtlarımız,
devletlerin ve bazı şirketlerin özel arşivlerinde birikiyor.
İstedikleri anda bütün hayatımız, kişiliğimiz, ilişkilerimiz
hakkındaki en mahrem bilgileri bile ortaya çıkarıyorlar. Özellikle
son yıllarda dünyayı saran terör korkusu, devletlerin hem
birbirlerini hem de bütün insanları izlemelerini meşrulaştırdı.
Türkiye'de de yürürlüğe girecek yeni Terörle Mücadele Yasası bu
büyük gözaltıyı daha da genişletip meşrulaştıracak. Bir anlamda
herkesi, mahremiyetine girilmiş bir halde çırılçıplak bırakan bu
elektronik gözetimin ne boyutlara ulaştığını, nasıl yapıldığını,
'Enformasyon Toplumundan Gözetim Toplumuna' ve 'İşte Büyük Birader'
kitaplarını yazan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öğretim üyesi
Yard. Doç. Uğur Dolgun'la konuştuk.
Kitabınızda anlattığınıza göre bizi özgürleştiren bütün o aletler,
bilgisayarlar, e-mailler, cep telefonları aynı zamanda bizi büyük
bir denetimin içine sokuyor. Gerçekten her haberleşmemiz anında
kayıtlara geçiyor mu?
Evet her türlü haberleşme anında kayıtlara geçiyor. Özellikle 11
Eylül saldırılarından sonra bütün dünyada özgürlüklerin
teröristlere çok fazla imkân tanıdığı görüşünden hareketle çeşitli
anti terör yasaları çıkarıldı ve kişilerin sürekli izlenmelerinin
yolu daha da açıldı. Mesela Amerika'da, internet üzerinden yapılan
her türlü yazışmanın, e-mail'lerin bir yıl süreyle saklanması
kanunen zorunlu kılındı. Ayrıca cep telefonlarıyla yapılan
mesajlaşmalara da istenildiği anda ulaşılıyor. Çünkü bu yazışmalar
da cep telefonu hizmeti veren şirketlerce saklanıyor.
Kişi o anda internete bağlı değilse bile bilgisayarında yaptıkları
ve yazdıkları da izlenebiliyor mu?
Tabii. Bilgisayarlarda 'arka kapılar', denilen teknolojik olarak
zayıf bırakılmış sistemler var. Siz bir kez internete girdiğinizde,
Windows sistemi otomatik olarak çalışıyor ve bu arka kapılar
yoluyla bilgisayarınızı ele geçiriyor. Siz ondan sonra bir daha
internete girmeseniz bile bilgisayarınızda tüm yazdıklarınız
izlenebiliyor. Aynı şey cep telefonları için de geçerli. Dinlenmeyi
engellemenin tek yolu pili ayırmak.
Cep telefonları sinyal yaydığı için bu anlaşılabilir ama
bilgisayarlar sinyal yaymıyor ki, internete bağlı olmadıklarında
izlenebilsinler. Bu nasıl mümkün oluyor?
İzlenmeniz için internete bir kez girmiş olmanız yeterli. Bu
bağlantı, bilgisayarınızı, diyelim ki bir istihbarat servisinin
sistemiyle entegre hale getiriyor. Arka kapılar yoluyla
bilgisayarınız sistem tarafından ele geçiriliyor ve kendi
uygulamalarını bilgisayarınıza kuruyor. Sonrasını da artık uydular
aracılığıyla hallediyor. Mahremiyetinizi korumanın tek yolu çift
bilgisayara sahip olmanız ve internete hiç bağlanmadığınız
bilgisayarınızda özel yazılarınızı yazmanız. Rusya, Çin, Fransa,
Almanya Microsoft'u devlet dairelerinde ve orduda yasakladı. Başka
sistem kullanacaklar. Devletler kendilerini böyle savunuyor ama
vatandaşlar bu kez de Windows yerine başka bir sistemle
gözetlenecekler.
Yeryüzünde milyarlarca cep telefonu, 1 milyar kadar da internet
kullanıcısı var. Bütün bu bilgiler nasıl kaydedilip
izlenebiliyor?
Amerika'nın dünyanın en gelişmiş istihbarat örgütü olan NSA diye
bir ulusal güvenlik ajansı var. Yabancı diplomatları ve askeri
ataşeleri dinlemek için kurulmuştu ama NSA bugün yeryüzünde
telefon, faks, bilgisayar, internet dahil her türlü yazışmayı ve
konuşmayı izliyor. İsterse sizi de, beni de dinleyebilir. Bunun
için Promis ve Echelon sistemlerini kullanıyor. Bu sistemler her
gün uydulara 50'den fazla anahtar kelime, kavram yüklüyor. İçinde
bu kelimelerin geçtiği her türlü konuşma otomatik olarak izlenmeye
alınıyor. Sonra insansı yargılar yapabilen akıllı bilgisayar
sistemleri devreye giriyor ve bu konuşmaları ayıklıyor. Önemsiz
görülenler imha ediliyor. En önemliler analizciler tarafından
raporlaştırılıp ilgililere sunuluyor. NSA'da her gün 40 ton evrak
atılıyor.
Dünyanın bütün istihbarat örgütleri, dünyadaki bütün haberleşmeleri
kontrol ediyorlar mı?
Amerika, İngiltere ve İsrail kontrol ediyor. Çünkü uydularla
bilgisayarları birlikte kullanan Promis ve Echelon sistemini
yaratanlar onlar. Diğer ülkelerin istihbarat örgütleri ellerindeki
teknoloji yeterli olmadığı için dünyadaki bütün haberleşmeleri
kontrol edemiyor. Öcalan'ın cep telefonuyla konuşurken yakalanması
bu sistemlerin kullanılmasına örnektir. Echelon ve Promis'te
kişinin konuşmasını uyduya yüklüyorsunuz. Sonra uydular konuşmaları
uzaydan alıyor ve bilgisayara gönderiyor. Bilgisayar da kişinin
koordinatlarını saptıyor. Öcalan'ın da konuşması uyduya yüklendi.
Sonra sadece telefonla konuşması beklendi. Konuştuğu anda, sistem
ses tanımını yaptı ve Öcalan'ın yeri milimetrik saptandı. Dudayev
de böyle yakalandı. Rusya Çeçen lideri yakalayamıyordu. ABD, onun
yerini cep telefonuyla konuşurken belirledi ve Dudayev telefonla
konuşurken füzeyle öldürüldü.
Promis ve Echolon programlarını birlikte geliştiren MOSSAD ile
Amerikan ulusal güvenlik ajansı NSA, bu programları dünyanın diğer
istihbarat örgütlerine de satmışlar. Bizim istihbarat örgütünde de
var mı bu programlar?
Evet var. Rusya, Japonya, Almanya, Türkiye dahil bütün ülkelere, bu
programların eski teknolojisi satıldı. Arka kapılarla da bu
ülkelerin istihbarat örgütlerindeki bütün bilgiler Amerika'nın
eline geçti. Amerika, bu yolla diğer ülkelerin istihbarat
örgütlerini izledi. O ülkelerin planlarını, komşu devletlerle
ilişkilerini, yöneticilerin konuşmalarını gözetledi. Amerika ve
İsrail, yarattıkları bu programlarla bütün dünyayı
izleyebiliyorlar.
Bunlar engellenemiyor mu?
Bunu engelleyecek bir program bulursunuz ama sizin şifreleme
programınız şifre kırıcılar tarafından her zaman aşılır. Uydular
var olduğundan beri her şey, her kişi çok rahat kontrol ediliyor.
Çünkü her türlü yazışma ve doküman artık bilgisayarlarda bulunuyor.
Bilgisayarların uydularla korelasyonu olduğu için elektronik
ortamda her kişi, her ülke artık kontrol edilebiliyor. Ülkeler
sistemlerini değiştirseler bile girilemeyecek bir sistem yok.
Pentagon'un sitesine bile girildi.
E-mail'lere dönelim. Gönderdiğimiz bütün e-mail'lerin kayıtları bir
yerlerde saklı mı?
Tabii ki. Dünyada internet üzerinden yapılan tüm yazışmalar,
e-mail'ler Amerika'da 'root server' denilen 13 tane kök
bilgisayardan geçiyor. Tüm interneti Amerika'daki bu 13 kök
bilgisayar yönetiyor. Ayrıca Amerika, 11 Eylül'den sonra getirdiği
antiterör yasalarıyla, tüm internet servis sağlayıcılarının
kendilerindeki yazışmaları bir yıl süreyle saklamalarını ve
istendiği takdirde bunları Emniyet ve istihbarat örgütlerine
vermelerini zorunlu kıldı. Yani, bilgisayar üzerinden yapılan her
haberleşme kayıtlara geçiyor ve mahremiyetine bakılmaksızın
istenildiğinde de aleyhinize kullanılıyor. Mesela Türkiye'de de
internete servis sağlayıcılar üzerinden bağlanıyorsunuz. Ne kadar
süreyle olduğu bilinmiyor ama bütün yazışmalar ve e-mailler
bunlarda saklı. Hatırlarsınız, üç yıl önce Doğu Perinçek, eski AB
Türkiye temsilcisi Karen Fogg'un bazı gazetecilerle yazışmalarını
deşifre etmişti. Şunu da söylemek lazım. Eğer kişi e-mail'lerini
özel olarak şifrelemiyorsa...
Ne olur?
Biraz bilgisayar ve internetle uğraşan biri bile, bilgisayar
yazılımı okuyan üniversite üçüncü sınıf öğrencisi bile bir
başkasının e-mail'lerine girebilir. Bu, yapılan bir şey. İnsanların
mahremiyetine girmek çok basitleşti. Kişilerin ve şirketlerin
mahremiyetine, ülkelerin bilgilerine kolayca tecavüz ediliyor.
Türkiye'de bazı şirketler var.
Ne şirketleri bunlar?
Sizin adınıza rakip şirketin bilgisayarlarına giriyor ve size
bilgileri veriyor. Şirketler için olduğu gibi, kişiler hakkında da
böyle bilgi edinebilirsiniz. Günümüz bilgi toplumunun en büyük
sorunu kişilerin mahremiyetine ve özgürlüklerine yönelik
tecavüzlerdir. Bu tecavüzü de istihbarat örgütleri, özel şirketler
veya kişiler yapar. Geçenlerde internette bir ilan vardı. Bir Türk
şirketi 'Bilgi bankamda 800 bin kişinin mail adresleri var, bunları
satıyorum' diyordu. İstanbul'da bu işi yapan 17 şirket var.
İnternette kişiler hangi siteleri geziyor. Nerelerde surf yapıyor,
internetten ne satın alıyor artık bu bilgiler de kişi profilleri
halinde çıkarılmaya başlandı. Böylece sizin internette yaptığınız
her işlem, ziyaret ettiğiniz siteye kadar her şey bazı servis
sağlayıcılarca gözetleniyor.
Hangi amaçla gözetleniyor?
Bu bilgiyi ister istihbarat servislerine sağlarsınız, ister büyük
şirketlere pazarlarsınız. Mahremiyetler ve bireysel özgürlükler
elektronik gözetimle ortadan kalkıyor. Ticari yaşam ve sanayi
dünyası istihbarat oyununun bir alanı haline geliyor. Amerika'da 11
Eylül'den sonra çıkarılan antiterör yasaları şu gerekçeye
dayandırılmıştı. 'Şimdi savaş durumu var. Kişisel özgürlüklerden,
mahremiyetlerden savaş koşullarına özgü olarak taviz verilebilir'
denildi ve totaliter rejime dönük uygulamalar gündeme geldi.
İngiltere'de de terör kanunları yürürlüğe girdi.
Türkiye'de de yeni bir terörle mücadele kanunu çıkarılıyor.
Dünyanın her yerinde aynı. İnsanlar terör korkusuyla öyle bir
paranoya ortamına girdiler ki, gözetlenmeye razı oldular. Bunun
hukuki altyapısı antiterör yasalarıyla oluşturuluyor işte. Zaten
Huxley, Orwell gibi kara ütopyacıların söylediği de buydu. Terör
insanlarda öyle korku yaratacak ki, insanlar güvenlik kaygısıyla
gözetlenmeyi sonunda olağan karşılayacak ve totaliter sistemlere
kayılacak. Bugün dünyanın en fazla kamerayla donatılmış ülkesi
İngiltere. Londra'da bir yabancı 'olağan şüpheli' sayılarak, günde
ortalama 300 kez kameraya alınıyor.
Amerika'da e-mail'lerin bir yıl saklandığını söylediniz. Türkiye'de
e-mail'ler nasıl saklanıyor?
Türkiye'de bu konuda bir yasa yok ama sabit veya cep, telefonların
hepsi kaydediliyor ve bütün bu kayıtlar saklanıyor. Bir siyasi
parti cep telefonu konuşmalarına dayanılarak kapatılmak istenmişti
hatırlarsanız. Türkiye'de elektronik gözetim gittikçe yoğunlaşıyor.
EMASYA diye bir uygulama var. Artık her şehirdeki askeri karargâhta
istihbarat birimi kuruluyor. Ayrıca Emniyet'in, MİT'in, askeriyenin
ve jandarmanın da istihbarat birimleri var. Öte yandan derin devlet
boyutuna giren bazı özel istihbarat birimleri de var.
Teknolojik ürünlerden yararlanan herkes büyük bir denetim ağının
içinde mi bu durumda?
Eğer teknolojiyi kullanıyorsanız, gözetimin pençesindesiniz.
Devletin, istihbarat örgütlerinin, derin devletin, illegal
birimlerin, özel şirketlerin, tüketici profili üzerine çalışan
pazarlama şirketlerinin sürekli gözetimi altındasınız. Olay bu
kadar net. Türkiye'nin her zaman çeşitli korkuları vardır. Bu
korkular yüzünden bu ülkede belli gruplar, kişiler sürekli
izleniyor ve her yaptıkları raporlanıyor. Zaten devletlerin her
zaman bir ulusal güvenlik kaygıları olmuştur. Zararlı ve tehlikeli
gördükleri vatandaşlarını izlemişlerdir. Soğuk Savaş döneminde
Amerika'nın Türkiye'de bilinen 13 üssü vardı. Doğu Bloku çökünce,
Amerika bu istasyonların bazılarını boşalttı ve buralarda
kullandığı Promis sistemini Türkiye'ye hibe etti. Teknolojisi
geride kaldığı için Türkiye bunu uluslararası istihbaratta
kullanamıyor ama bu sistemle kendi vatandaşını, telefonları,
faksları, bilgisayarları, interneti izliyor.
İstihbarat örgütlerinin kullandığı Promis ve Echelon bilgisayar
programları tam olarak nedir?
İnsanlara ait bilgiler elektronik ortamda farklı yerlerde olur.
Diyelim ki sizin nüfus, vergi ve doğalgaz idarelerinde, işyerinizde
kayıtlarınız var. Promis, bu farklı ortamları ve kişilere ait bölük
pörçük bilgileri bir araya getiriyor, depoluyor ve bunlardan
insansı yargılar çıkarıyor. Mesela hangi evlerde su kullanımı
arttı, hangilerinde azaldı saptıyor ve bundan şu evdeki insan, bu
eve geçti gibi sonuçlar çıkarıyor. İsrail, Promis'i Filistin'de çok
kullandı. Filistinli teröristler eylem için bazı evlerde bir araya
geliyorlardı. İsrail su kullanımı artan hanelerde yoğun gözetime
gitti. Yani Promis, bir istihbarat servisinin veya devletin sizinle
ilgili hangi bilgilere ihtiyacı varsa hepsini sağlıyor.
Bilgisayarınızda sakladığınız dosyalardan yazışmalarınıza,
internette gezindiğiniz sitelerden kredi kartıyla
alışverişlerinize, sağlık durumunuza, psikolojinize kadar insanın
günlük yaşamında akla gelebilecek her şeyi kontrol ediyor. Zaten
gözetim toplumu dediğimiz de insanın gündelik yaşamındaki
rutinlerin bile belli güçlerin eline geçmesidir.
Peki Echelon programı nedir?
En gelişmiş izleme sistemi olan Echelon'un Türkiye dahil, dünyada
birçok ülkede uydu trafiğini izleyen antenleri var. Bu programın
sahipleri,
Amerika, İsrail ve İngiltere. Uydu-bilgisayar korelasyonu sayesinde
görüntü istihbaratı da var bu programda. Uydularla yerini
belirlediğiniz kişinin koordinatlarıyla görüntü alıyorsunuz.
Amerikalı kuramcılar, gece saatinde siyah tenis topunun yerinin
bile uydularla saptandığını söylüyorlar.
Ellerinde bu kadar gelişmiş, ürkütücü izleme araçları varken Bin
Ladin'i nasıl bulamıyorlar?
Bulamamak mümkün değil. Bulmak istemiyorlar. Red Kit her defasında
Daltonları yakalar ama hiç öldürmez. Çünkü sonraki maceralarda
Daltonlara ihtiyacı vardır. Bugünkü güvenlik sistemin, istihbarat
servislerinin devamlılığı sağlamak için hep düşmanlara ihtiyaç var.
Eğer Bin Ladin güvercinlerle haberleşmiyorsa yerini her zaman
bulmak mümkün. Uydular dünyayı izleyen gözler, kulaklar oldu
artık.
Bu 'büyük gözaltı'ndan kurtulmak mümkün mü?
Kişiler veya sistem, teknolojiyi kullandığı sürece kurtulmak mümkün
değil. Üstelik teknoloji sürekli ilerlediği ve yeni nesiller de
teknolojiye daha bağımlı yaşadıkları için bu büyük gözaltı çok daha
artacak. Gözetim toplumunda milat 11 Eylül'dür. 11 Eylül'den önceki
döneme 'enformasyon-bilgi toplumu' diyorduk. Şimdi 'gözetim
toplumu' diyoruz. Terör paranoyası insanların mahremiyetlerini ve
özgürlüklerini yok ederek egemen güçlerin önündeki engelleri
kaldırıyor.
Kaynak: