Van depreminden artakalan ruhumun bir köşesinde, Yunus'un
bakışı...
O resim benim için Van depreminin resmi...
Aradan onlarca yıl geçse, birisi Van depremi dese yanımda,
Yunus'u hatırlamaktan başka hiçbir şey gelmez kalbimin
aklına...
Hani, ne olduğunu anlayamamış saf bakışı, hani yakalandığı
internet kafeye izinsiz gelişinin gözlerine yansımış korkusu...
Hani, daha onlarca ton beton altında kalmış bedeni kurtulmadan o
enkazdan, söylediği, "Babama söylemeyin, izinsiz
geldim" sözleri...
Tüm Türkiye onun enkaz altından çıkarılıp hastaneye
götürülmesine seviniyordu, bir yandan da haberler de,
"Babama söylemeyin" sözü haberin içinde koyu
renklerle geçiyordu...
Kurtulduğuna sevinemeyen Yunus, kurtulamamış, hepimizin yüreğine
koca bir acı, gözlerimize koca bir bakış bırakıvermiş, göçüp
gitmişti babasından korka korka...
Yazıyı yazarken bakışları karşımda sanki...
Çaresizliği kirpiklerimin ucunda...
Başka bir çocuk...
12 yaşındaki Yasin...
Tarsus'ta yaşıyor, biraz eğlenmek için ailesinden izin almadan
Berdan Irmağı kenarında oynamaya gidiyor, sonra sıcak havadan
bunalıp arkadaşlarıyla atlıyor suya...
Çocukluk işte...
Tehlike, korku, endişe yok o sıra...
Mutluluk var, mutlulukla o sıcakta o serin suya atlamak
var...
Atlıyorlar hep birlikte...
Arkadaşları suyun kenarına çıkmayı başarıyor ama Yasin suda
sürükleniyor...
Bir panik...
Neyse ki insanlığını mesleğinin önüne koymuş bir gazeteci
kurtarıyor Yasin'i...
Ve Yasin, canını kurtarmanın, o boğulmak üzere olduğu sudan
kurtulmanın mutluluğunu yaşamak yerine, babasından duyacağı kötü
sözleri, belki yiyeceği dayağı düşünüp yalvarıyor polislere,
"Ne olur babama söylemeyin, biz arkadaşlarla geldik
buraya..."
Bir minicik savunmasız yüreğe bunca korku düşürmek midir
ebeveynlik?
Belki de o an ölmeyi, yaşamaya yeğ tutmaktır çaresizlik...
Belki de bir minicik çocuğun annesinin yüzüne gözyaşlarıyla
bakarak söylediği cümledir hayat;
Hem vuruyon, hem ağlama diyon!