Hekimoğlu İsmaili Ermeniler katletti
Abone olHekimoğlu İsmail, son eseri Cumhuriyet Çocuğu'nda yakın tarihe not düşüyor.
Minyeli Abdullah romanıyla bir döneme damgasını vuran Hekimoğlu
İsmail, son eseri Cumhuriyet Çocuğu'nda yakın tarihe not
düşüyor.
Sözde Ermeni soykırımı iddialarına kendi hayatından örneklerle
cevap veren Hekimoğlu İsmail, esas kıyımı Ermenilerin yaptığını,
bütün sülalesinin o dönemde katledildiğini anlatıyor. Asıl adı Ömer
Okçu olan yazar, "Hekimoğlu İsmail benim dedemdir. Ben romanda
dedemin ve ninemin anlattıklarını anlattım. Canlı bir tarih var
ortada. Gerçek tarih o tarihi yaşayanlar ile yazılır. Diğerleri
yorumdur." diyor. Bugünkü Ermeniler ile o günkülerin farklı
olduğunu vurgulayan Hekimoğlu İsmail, o dönemde Ermenilerin devlet
kurmak için Müslümanları öldürüp arazilerini almak istediğine
işaret ediyor. Geçirdiği rahatsızlık sebebiyle bir süre kitaplardan
uzak kalan Hekimoğlu İsmail, artık roman yazmayacağının da altını
çiziyor: "İyileşirsem Kur'an-ı Kerim öğrenme seti alacağım.
Elif'ten başlayıp yeniden Kur'an öğreneceğim."
Ömer Okçu, yeni kurulan Cumhuriyet’in sancılı günlerinde dünyaya
geldi. Kiminin sağ, kiminin sol görüşü benimsediği gençlik
yıllarında o asker olmasına rağmen İslamcı kimliği benimsedi. Oysa
o güne kadar dinî eğitim de almamıştı. Daha çok sol görüşlü
yayınların yayımlandığı o dönemde Müslümanların çektikleri çileleri
anlatmak için ilk romanı Minyeli Abdullah’ı yazdı ve dedesi
Hekimoğlu İsmail’in adı ile yayımladı. Büyük yankı uyandıran bu
romanı onun yazı hayatının başlamasına vesile olduğu gibi çeşitli
dönemlerde yapılacak soruşturmaların ve hapis cezalarının da
başlangıcı oldu. Hayatı boyunca otuza yakın eser verdi. Hekimoğlu
İsmail şimdilerde son romanı “Cumhuriyet Çocuğu” ile tarihe not
düşüyor. Zira gerçek tarihin ancak ona tanıklık edenlerin
hatıraları ile yazılacağını söyleyen Hekimoğlu İsmail, romanın
kahramanı Yahya’nın nezdinde aslında kendi yaşadıklarını aktarıyor.
Biz de birçok insanı, yazdığı eserlerle etkileyen Hekimoğlu İsmail
ile hayata tanıklık ettiği anları konuştuk.
Romanın kahramanı Yahya, büyük ölçüde sizi hatırlatıyor. Yahya
karakteri siz misiniz?
Evet. Tamamen benim yaşadıklarım o olaylar.
Roman sizin gerçek doğum tarihinizden önce başlıyor. Siz dünyaya
geldiğinizde Cumhuriyet kurulmuştu. Oysa Yahya, Osmanlı’nın son
dönemlerine de tanıklık ediyor. Kendinizi anlattığınız romanda
neden böyle bir tercihte bulundunuz?
Dedemin ve ninemin de hakkı var. Ben onların anlattıklarını da
anlattım. Mesela Ermeni katliamı yapılmış güya. Oysa Ermeniler bizi
katletti. Onu anlatmam lazım. Bunu dedem, babam anlatıyor. Ben
ikinci bir ağızım. Canlı bir tarih var ortada. Benim sülalemi hep
Ermeniler öldürdü. Babam 7 yaşında yetim kaldı.
1915’te dedeniz ve babanız memleketiniz Erzincan’da yaşıyor. Neler
duydunuz o döneme dair onlardan?
Bugünkü Ermeniler ile o günküler farklı. Ermeniler tarih boyunca
bir devlet kuramamış bir ırktır. Fransızlar, İngilizler, Osmanlılar
devlet kurmuşlar o yüzden de devletin ne olduğunu biliyorlar.
Ermeniler ise devlet kurmak için Müslümanları öldürüp arazilerini
almak istedi. Bizi öldürerek oralara yerleşmek istediler. Kur’an-ı
Kerim’i yırtıp yere attıkları, Kur’an okunurken evleri bastıkları
hep anlatılırdı. Ermeniler, Osmanlı tebaasına gelip kimi marangoz,
kimi kuyumcu olmuştur. Bunlar bakmışlar mahallede kimler zengin,
kimin arazisi var tespit etmişler. Babamın anlattığını söylüyorum;
her kapının yanına bir tane Ermeni dikilmiş. Silah kullanmamışlar
Müslümanlar duymasın diye. Balta ve satır ile sabah saatlerinde
Müslümanların namaza gitmesini beklemişler. Bismillah deyip evden
çıkanın başına indirmeye başlıyorlar. Ermeni olayları böyle oldu. O
zaman Müslümanlar da saldırıyor. Bu, Ermeni katliamı değil, tabiri
caiz ise iç savaş. Ermeniler, Erzincan’daki Müslümanları yok
ettiler.
Romanın kahramanı Yahya, büyük oranda dedesinden etkileniyor. Sizin
dedeniz ile olan duygusal bağ hayatınızı nasıl şekillendirdi?
Ben dinî tahsil hiç görmedim. Kur’an-ı Kerim okumasını bilmezdim.
Kendi kendime öğrendim. Öyle Arapça falan hiç yok bende. Şimdi
anlıyorum benim dedem dindarmış ve din için hayatını vermiş.
İnşallah Allah onun yüzü suyu hürmetine bana da rahmet eder. Ben
ettiğini de düşünüyorum. Hiç dinî eğitim almadığım halde otuz kitap
yazdım Allah’ın inayeti ile. Bunda dedemin payı vardır. Hekimoğlu
İsmail, dedemin adıdır.
Romanın ismi “Cumhuriyet Çocuğu”. Bir anlamda Cumhuriyet eleştirisi
diyebilir miyiz?
Eleştiri değil de şahit diyebiliriz. Gerçek tarih o tarihi
yaşayanlar ile yazılır. Diğerleri yorumdur, hayaldir. Tarih bizim
dedemiz, dedemizin dedesidir. Fakat o tarih henüz yazılmadı. Niçin
yazılmıyor? Çünkü o dönemi yapanlar hâlâ sağ. Tarihi yapanlar
ölürse gerçek tarih yazılır. Cumhuriyet tarihi henüz yazılmamıştır.
O gerçek tarih ancak hatıralar ile yazılacak.
Bu romanı rahatsızlığınızdan önce mi yazdınız?
Ben bu romanı kırk sene evvel yazdım.
Peki şimdiye kadar bekletmenizin özel bir sebebi var mı?
Oğlum yayıncı fakat bir türlü basmadı. Geldi bugüne kadar. En
sonunda dedim ki: “Ben öldükten sonra yayınlayacaksınız anlaşılan.
Küçük bir arzum var; ben ölmeden yayınlayın, ben de bir okuyayım.
Bunu arzu ediyorum.” Onlar da dayanamayıp bastılar.
Yahya, roman yazmıyor; fakat çok yoğun roman okuyor ve ciddi
eleştirilerde bulunuyor. Reşat Nuri Güntekin gibi romancılar
eleştirilerden nasibini alıyor. Sizin romancılığa yönelmeniz nasıl
oldu?
Solcular, komünistler yazdıkları kitaplar ile kendi durumlarını
anlatıyorlardı. Bana “Siz dincisiniz, sizin hayatınız rahat. Ne
hapis var ne de bir şey. Nazım Hikmet çile çekiyor, sen
geziyorsun.” diyorlardı. Halbuki biz de çile çekiyorduk. Ben de
dindarların Allah için çektiği çileleri anlatmak için Minyeli
Abdullah’ı yazdım.
İlk romanınız “Minyeli Abdullah” çok konuşulan, tartışılan bir
eserdi. Şimdi ilk romanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Minyeli Abdullah’ın ismi aslında Ankaralı Abdullah’tır. Benim ismim
de Ömer Okçu değildir. Ben Ankaralı Abdullah desem o dönemde kitap
çıkar çıkmaz toplatılacaktı. Ömer Okçu desem yedi yıl hapis
yiyecektim. O dönemde sık sık sorgulandım. Bir roman yazdım diye
neden beni mahkemeden mahkemeye sevk ediyorlar, dünyanın neresinde
görülmüş bu? Yaptığımız hiçbir şey yok; ama potansiyel suçlu ilan
ediliyoruz. Azarlanma, itilip kakılma. N’apmışız, okuyabildiğimiz
kadar okumuşuz, yıllarca devlet için çalışmışız. Dinciymişiz. Ne
demek dinci? Biz dinin ticaretini yapmıyoruz. Biz dindarız. Dinci,
leblebici gibi bir şey. Bu dinci kelimesi şeytandır.
Romanda bir anlamda milliyetçilik eleştirisi de yapılıyor? Mehmet
Akif Ersoy’un milliyetçiliği övülürken Ziya Gökalp’inki
eleştiriliyor.
Ben milliyetçiliği milletin yükselmesi için yapılan çalışmalar
olarak kabul ediyorum. Milliyetçilik ile dindarlığı ayırmıyorum.
Sonra Ziya Gökalp’i beğenelim beğenmeyelim uyanmamızda büyük etkisi
vardır. Ziya Gökalp tenkit edilebilir; ama hizmetleri göz ardı
edilemez. Sonra Ziya Gökalp, Kürt’tür. Bugün hâlâ Kürt davası var.
Kürt arkadaşa “Ziya Gökalp’i büyük olarak kabul edin, o zaman
anlaşırız.” diyorum. Duruyor; “Yok biz onun gibi hareket etmeyiz.
Vururuz.” diyor. Vurmakla olur mu? Allah’tan korkun yaa…
Cumhuriyet’in ilk yılları, Yahya öğrencilere ders verirken Mehmet
Akif Ersoy’un şiirini sınıfta okuduğu için tutuklanıyor. 1994
yılında Tayyip Erdoğan miting esnasında Ziya Gökalp’in bir şiirini
okudu ve hapis cezası aldı. Sizce o günlerden bu yana ne
değişti?
Süleymaniye Camii’nde 1950’li yıllarda iki kişi namaz kıldık. Biri
imam biri de ben. İmam “Kamet getir.” dedi. “Hocam ben kamet
almasını bilmem.” dedim. Bugün Süleymaniye doldu. İki kişilik
cemaatten bugünkü cemaate geldik. Çok gelişmeler var elhamdülillah.
Bediüzzaman Said Nursi, “Ümitvar olunuz. En büyük sada İslam’ın
sadası olacaktır.” diyor.
Yahya bir türlü Said Nursi ile karşılaşamıyor. Sizin Üstad ile
tanışmanız nasıl gerçekleşiyor?
Birisine tabi olmak istiyordum. Fakat kimseyi bulamadım. Sordum;
“Said Nursi varmış, nerede?” “Hapiste” dediler. Neden, diye sordum.
Dinî kitaplar yazdı o yüzden dediler. ‘Ben ona hizmet edeceğim’
dedim. Gittim Emirdağı’na dersine katıldım. Ben Risale-i Nur’ların
postacısı oldum. Asker olduğum için beni aramıyorlardı. Amerika
Birleşik Devletleri’ne giderken 20 bavul risale götürdüm.
--------------------------------------------------------------------------------
İYİLEŞİRSEM ROMAN YAZMAYACAĞIM
Yeni çalışmalarınız var mı?
Şimdi hafızam yetmiyor. Şu anda kitap yazmam mümkün değil. Zaten
ben söylüyorum, çocuklar yazıyor. Kader bana bir şefkat tokatı attı
“ne işin var romanla falan” diye. Şimdi iyileşirsem televizyonda
Kur’an-ı Kerim öğrenme seti çıkıyor onu alacağım ve eliften
başlayıp yeniden Kur’an öğreneceğim. Yani iyileşirsem roman yok.
Kur’an çalışacağım doğrudan. Çünkü buyurulmuş: “Sizin en hayırlınız
Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” Yaşlandım, ölürken Kur’an
öğrenirken öleyim, ahiretime yararlı olur. Bizde çok konuşan çok
yazan günah işler, hata eder. Belki romanlarım faydalı olmuştur;
ama acaba zararı olmuş mudur bilemiyorum.
Rahatsızlığınız hayatınızı nasıl etkiledi?
Eyüpsultan’da sabah namazı kılıyordum düşmüşüm o kadar. Hâlâ o
hastalık. Beyin kanaması olmuşum. Doktorlar, ‘bizim yapacağımız bir
şey yok, zamanla iyileşir’ diyorlar. Geçen gün kütüphanenin
karşısına geçtim, hüngür hüngür ağladım. Hanım “Böyle yapma,
ağlama. Niye ağladın?” diye sordu. “Zavallı kitaplarım yetim
kaldı.” dedim. Okuyamıyorum, onlar öyle bakıyor, ben bakıyorum.
İşte böyle değişti. Yazamadan duramayan ben şimdi Kur’an-ı Kerim
bile okuyamıyorum. Harfleri, harekeleri göremiyorum. Şikayet gibi
olmasın, zaten her tarafım ağrıyor. Bekliyorum, Allah şifa
versin.
Kaynak :