Hedefi Türkiye'ye saldırmaktı
Abone ol2. Dünya Savaşı’nda Hitler adına cepheden cepheye koşan 180 bin kişilik Türkistan Birliği, savaşın seyrini değiştirmişti. Aksiyon, birliğin komutanını buldu ve konuştu
2. Dünya Savaşı’nda Hitler adına cepheden cepheye koşan 180 bin
kişilik Türkistan Birliği, savaşın seyrini değiştirmişti. Aksiyon
dergisi, birliğin komutanlığını yapan Baymirza Hayit’i
bulupkonuştu. Hayit, “Hitler Türkiye’ye girecekti.Bunu biz önledik.
Yoksa Türkiye istemeden de olsa 2. Dünya Savaşı’nın içinde
olacaktı” diyor. Özbekistan dağları yeşillenmiş, gelincikler ve
papatyalar baharın gelişini haber veriyordu. Oralarda bahar demek
bayram demekti. Bayram da sonuna kadar yaşanmalıydı. Rengarenk
fistanlar giymiş, saçlarını örmüş genç kızlar, akranları olan
erkekler ve çocuklarla birlikte bahar bayramını coşkuyla
kutluyordu. Namangan’da yaşayan yaşlı bir kadının ise, yanındaki
küçük oğlu ile birlikte şenlikleri izlerken yüreğinde sebebini
anlamadığı bir burukluk vardı. Yaşayacakları içine doğmuştu sanki.
Az sonra önüne konulan hasır sepet bir anda hayatını alt üst etti.
Sovyet Rusyasına karşı kendi vatanlarını ve kimliklerini korumak
için Basmacılık Hareketi içinde mücadele eden büyük oğlunun kesik
başını sepetin içinde gören yaşlı kadın yere yığıldı. Bıyıkları
yeni terlemiş küçük oğlunun da bu manzara karşısında yapacağı pek
fazla bir şey yoktu; yere oturdu, annesinin başını dizine koydu,
öylece kalakaldı. Yıl 1941... Tarihe “kara yıllar” olarak geçecek
olan 2. Dünya Savaşı bütün şiddetiyle sürüyordu. General Paulus
komutasındaki 5 Alman tümeni Rusya içlerine doğru yıldırım
hareketlerini devam ettiriyordu. Batı cephesinde Hollanda, Belçika
ve Lüksemburg’u pes ettiren Almanların karşısında, zaman zaman
ülkenin güneyinde direnen dağınık Fransız birlikleri ile Manş
Denizi’ni geçmeye korkan İngiltere’den başka güç kalmamıştı. Bu
yüzden Rus steplerinin ne getireceğini pek kestiremeyen Hitler, bir
an önce Stalin’i yenip, düşünü kurduğu dünyaya kavuşmak istiyordu.
Hitler’in planları arasında Türkiye’yi de yanına almak vardı ancak
Milli Şef İsmet İnönü bu teklifi kabul etmedi. Görüşmelerin sürdüğü
sırada Alman karargahına ilginç bir not geldi. Rus cephesindeki son
durumu Berlin’e ileten Alman komutanın geçtiği kriptoda şunlar
yazılıydı; “Karşımızdaki düşman ölümüne savaşıyor. Başlarında
Türkistanlı subayların bulunduğu birlikler Türkçe konuşuyor. Bu
cepheyi savaşarak aşacağımızı sanmıyoruz. Başka yollar aramalıyız.”
Gelen haber üzerine Berlin’deki stratejik propaganda merkezi derhal
harekete geçti. 18 Mayıs 1941’de Alman uçaklarından
Türkistanlıların savaştığı alana bildiriler atıldı. Bir Türk
subayının mesajıymış süsü verilen bildirilerde, “Türkiye Almanların
yanında savaşa katıldı. Türk ordusu Türkistan’ı kurtarmak istiyor.
Türkistan topraklarının kurtuluşu için Türk başkomutanı olarak sizi
bize katılmaya, Almanya tarafına geçmeye çağırıyorum” cümleleri
yazılıydı. Bunun üzerine cephede Rus askeri olarak savaşan binlerce
Türk, Alman safına geçti. Ama Hitler onları bir savaşçı değil, esir
olarak değerlendirdi. Trenlere karga—tulumba bindirilen Türkler,
Polonya’ya kadar getirildi. Daha sonra aç ve susuz bir halde
günlerce yürütülerek Almanya içlerine kadar ulaştırıldılar. Bu uzun
yolculuğa dayanmayan yaralıların çoğu yollarda öldü. SS
subaylarının baskı ve cezalarına maruz kalan Türkler çeşitli esir
kamplarına yerleştirildi. Türkistan Birliği Tarihler Kasım 1941’i
gösterdiğinde Polonya’daki Czynestachow esir kampına gelen esirler
arasında dikkat çeken çekik gözlü Özbek, Namangan’daki bayram
vahşetini yaşayan annesini teselli eden gençten başkası değildi.
Ardan 11 yıl geçmiş ve o genç artık 24 yaşında bir delikanlı
olmuştu. Esir de olsa bir fırsatını bulup Sovyet Rusya’dan hem
ağabeyinin hem de ülkesinin intikamını almalıydı. Adı, Peygamber
Efendimiz’in (s.a.v) süt annesi Halime validemizin soyundan geldiği
için Mirza idi. Soyadı ise Hayit. Tarihe adı gizli bir kahraman
olarak yazılacak bu genç adam, kamptaki mutfak işleriyle
görevlendirildi. Ancak içi içine sığmamaktaydı. Kısa sürede esir
kampındaki Türkleri örgütlemeye başladı. Önce Veli Kayyum Han,
sonra da Türkistan liderlerinden Mustafa Çokay ile bir araya geldi.
Bu heyet Almanlarla birlikte savaşma kararı aldı. Rusya’ya karşı
savaşan Alman ordusu içinde yer alıp böylece kendi ülkelerini
Rusya’dan kurtaracaklarını düşünüyorlardı. Baymirza Hayit’in başını
çektiği bir grup Türkistanlı, Türklerden oluşan birliklerin
kurulması için Hitler'e müracaat etti. Almanlar işlerine gelen bu
teklifi hemen kabul etti. 180 bin kişiden oluşan ve Baymirza
Hayit’in komutanlığını yaptığı Türkistan Birliği, Almanların
verdiği silah ve üniformalarla başta Rusya’ya karşı olmak üzere
birçok cephede savaştı. Kollarında “Allah biz bilan” yani “ Allah
bizimle” yazısı bulunan, vatanlarını kurtarmak için önce esir sonra
asker olan Türkistanlılar, Almanların kendilerini kullandığını
biliyorlardı ama başka çıkış yollarının olmadığının da
farkındaydılar. İşte Aksiyon dergisi bu tarihi olayların birinci
tanığı olan, Hitler ordusundaki Türkistan Birliği’nin yüzbaşı
rütbeli komutanı Baymirza Hayit’i bulup konuştu. Almanya’nın Köln
kentine yakın bir bölgede yaşayan Hayit o günleri anlatırken gizli
kalmış tarihi konulara da ışık tuttu. “Hitler Türkiye’ye
saldıracaktı” Yunanistan ve Bulgaristan’a tamamen hakim olan Alman
birlikleri, 5 Temmuz 1943 tarihinde Kapıkule sınır kapısına
dayandı. Almanların hedefi, Anadolu’dan geçip Kafkasya üzerinden
Rusya’yı etkisiz hale getirmekti. Almanlar Türkiye’nin sınırlarını
açıp savaşa girmesini istiyordu. Ancak Türkiye, Azerbaycan
topraklarının tamamının Türkiye’ye ilhak edilmesi gibi kabul
edilmesi zor şartlar öne sürdü. Almanlar bu teklifi doğrudan
reddetti. Olayların görünen kısmı böyleydi. Baymirza Hayit ise
Almanların bu sırada Anadolu yolunu kullanmak için Türkiye’ye karşı
savaş kararı aldığını söylüyor. Alman tehlikesine karşı bazı belge
ve önemli eşyaların İstanbul’dan Eskişehir’e taşınmaya başlandığı
sırada, Almanya’nın yetkili albayı Aus dem Winkel ve arkadaşları,
Türkistan Birlikleri’ni Türkiye’ye karşı savaş için ikna etmeye
çalışıyormuş. Alman yetkililer Türkiye ile savaş durumunda
Türkistan Birlikleri’nin ne yapacağını Baymirza Hayit’e sormuşlar.
Hayit, onlara savaşın seyrini değiştirecek, Türkiye’nin kaderini
etkileyecek şu cevabı vermiş; “Biz sadece ülkemiz Türkistan’ın
Ruslardan kurtulması için sizinle savaşıyoruz. Siz Türkiye ile
savaşacak olursanız Türkistan askerlerini yanınızda göremezsiniz.
Biz aynı dine mensup, aynı dili konuşan iki milletin, değişik
coğrafyalardaki insanlarıyız. Hiçbir Türkistanlı Türk askerine
silah çekmeyecektir. Türklere savaş ilan ederseniz, onların safına
geçeceğiz.” Bu cevabı alan Alman komutanlar durumu Hitler’e
bildirir. Almanya’nın Türkiye’ye karşı en büyük kozu olan Türkistan
Birlikleri projesi yatınca da Türkiye’ye saldırmaktan vazgeçerler.
Hayit; “Hitler Türkiye’ye kesinlikle girecekti. Bizden destek
almayınca zor durumda kaldı. Biz bu tavrımızla Hitler’in Türkiye’ye
saldırmasını önledik. Zaten daha sonra kendileri de ‘Siz yardım
etseydiniz Türkiye’yi işgal edecektik’ dediler. Vatanımızı
kurtaramadık ama o dönemde büyük sıkıntılar yaşayan Türkiye’nin 2.
Dünya Savaşı’na girip zarar görmesini önledik. Yoksa Türkiye
istemeden kendisini bu harbin içinde bulacaktı” diyerek tarihin
seyrini nasıl değiştirdiklerini aktarıyor. Türkistan Birlikleri’nin
en büyük özelliği çok iyi savaşçı olmaları ve her türlü arazide
başarıyla uygulayabildikleri savaş taktikleriydi. Baymirza Hayit
komutasında 2. Dünya Savaşı’na katılan bu 180 bin Türk’ten çok az
kişi hayatta kalabildi. Fransa, Hollanda, Varşova, Rusya,
Avusturya, Yunanistan cephelerinde toplam 90 bin kişi hayatını
kaybetti. Sadece Rus cephesinde 65 bin kayıp verdiler. Baymirza
Hayit, savaştan sonra da esir kamplarında 10 bin Türkün hayatını
kaybettiğini söylüyor. Geriye kalan 80 bin kişinin kaçamayanları
yapılan anlaşmalar neticesinde Ruslara teslim edilirken, bazıları
Ruslara teslim olmaktansa intihar etmeyi tercih etmiş. Baymirza
Hayit gördüklerini şöyle aktarıyor; “Anlaşmalar yapıldı. Karşılıklı
esirler veriliyordu. Biz de Almanların elinde esir olan Rus
askerleriydik. Ruslar bizi istiyordu. İade edilenlerin çoğu teslim
edildikten kısa süre sonra Amerikalıların gözleri önünde kurşuna
dizildi. Bazı arkadaşlarımız teslim olmaktansa intihar etmeyi
tercih etti. Kendilerini astılar, nehirlere bıraktılar. Bu iş artık
bir onur meselesiydi.” Baymirza Hayit ve 36 üst düzey Türkistan
Birliği mensubunu Rusya özellikle istemiş. Bunların bazıları
öldürülmüş, bazıları intihar etmiş, bir kısmı da Almanya’dan
kaçmayı başarmış. Hayit kendisinin de yıllarca Almanya’da kaçak
olarak yaşadığını belirtiyor; “Beni çok istediler. Teslim
edileceğimi anlayınca kaçmaya başladım. Amerikan ve Fransız ajanlar
peşime düştü. Günlerce ormanlarda ve kiliselerde saklandım. Bu
kaçış 1952 yılına kadar sürdü. Ondan sonra rahatladım, şehirlerde
yaşamaya başladım. Bu süre zarfında hiç kimse bize sahip çıkmadı.
Türkiye’den hiçbir yardım ve destek almadık. Amerikalılar
‘İstemeyen hiç kimse zorla teslim edilemez’ diye bir açıklama
yapınca kısmen peşimizi bıraktılar. Ama ben hâlâ Rusya için büyük
tehlikeyim.” Hâlâ Özbekistan’a gidemiyor Tarihin seyrine yön veren
Baymirza Hayit, Almanya’da 1953 yılında Hıristiyan bir Alman
kadınla evlenmiş. Bu evlilikten Ertay, Mirza, Dilber isminde üç
çocuğu ve bu çocuklardan 7 torunu dünyaya gelmiş. Hayit’in
çocukları ve torunları Müslüman olarak büyüyor. Şu an 90 yaşında
olan Hayit’in oturduğu evin giriş kapısındaki seccade onun her şeye
rağmen inançlarına ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Yürüme
güçlüğü çeken ve çeşitli hastalıklardan mustarip Hayit, tekerlekli
sandalyede de olsa Türkistan dünyası için yazılar yazmaya devam
ediyor. Allah’tan uzun ömür değil hayırlı ömür dileyen Baymirza
Hayit son kez vatanı Özbekistan’ı görmek istiyor. Ancak bu mümkün
değil. Zaten daha önce yaşanmış bir tecrübe bütün herşeyi
özetliyor. Savaştan yıllar sonra 1993’te Özbekistan’a giden Hayit,
kendisini takip eden Rus ajanlarının baskısıyla 10 gün sonra sınır
dışı edilmiş: “Ülkemi çok seviyorum, oradaki gelişmeleri
Özbekistan’da yaşayan yakınlarımdan öğreniyorum. Özbekçeyi her
zaman kullandım. Çocuklarım az da olsa Özbekçe biliyor. Ama ölmeden
önce tekrar vatanımı görmek istiyorum. Ben vatansız kaldım.”
Baymirza Hayit, aslında 1970 yılına kadar Özbekistan’ın
politikasına yön vermiş bir isim. Özbekistan’ın bağımsızlığı için
bilgi aktarıp projeler üretmiş. 1953’te de Türkiye’ye gelip,
Ankara, İstanbul ve Adana’daki Türkistanlıları vatanlarına sahip
çıkmaları için organize etmeye çalışmış ancak beklediği desteği
alamayınca bu hevesinden vazgeçmiş. Almanya’da değişik işlerde
çalışarak geçimini temin eden Hayit, bir ara Alman Bilim Araştırma
Enstitüsü’nde de çalışmış. Ancak resmi statüsü olmadığı için bugün
birtakım sosyal haklardan faydalanamıyor. Bu durumda doktor olan
eşi kendisine yardımcı oluyor. ARAŞTIRMACI–TARİHÇİ LATİF ÇELİK:
TÜRKİYE, TÜRKİSTAN ORDUSUNU BİLMİYOR 2. Dünya Savaşı yıllarına ait
çok az şey biliyoruz. Bunu araştırmacılarımızın tembelliğine değil,
bürokratlarımızın fazla kralcılığına bağlıyorum. Devletin bazı
konuların araştırılmasına bile müsaade etmemesini anlayabilmiş
değiliz. 1940–45 yılları arasındaki 20. yüzyılın en büyük yangını
sırasında genç Türk Devleti’nin nelerle karşılaştığını Türkiye’de
çok az kişi biliyor. Milli şef dönemi ile ilgili dedemden bana
ulaşan karneli ekmek hikayelerinin dışında da birşeyler olması
gerekir diye 1991 yılında harekete geçtim. Dışişleri, Genelkurmay
ve Başbakanlık arşivlerine yaptığım başvurulara “derin sırcılar”
tarafından cevap bile verilmesine gerek görülmedi. Oysa Hitler’in
Kapıkule önlerine dayandığı yıllarda Almanya tarafında ne olduğunu
araştırabilirken, Türkiye tarafına hâlâ karartma uygulanmasına
devam edilmesini anlamıyorum. Alman orduları içindeki
Türkistanlıların sağladığı dengenin önemini Cumhuriyet 22
yaşındayken anlayabiliyorum. Ama, Türkiye’nin sır saklayanları,
Baymirza Hayit liderliğindeki Türkistan ordularının 1943 yılında
Türkiye’yi işgalden kurtardığının bilinmesinin, günümüzdeki Özbek,
Kazak ve Azeri milli devletleriyle ilişkilerimizi ve karşılıklı
sevgimizi çok daha olumlu yönde geliştireceğini kavrayamamaları çok
şaşırtıcı. 1940– 45 arası mercek altına alınırsa, bazılarının
sanıldığı gibi kanlı çizme ile filan dolaşmadığı, tam tersi Alman
genelkurmayının Anadolu’dan Kafkasya’ya geçmeyi Türkistan
ordularından dolayı gözüne kestiremediği görülecektir. Elbette
dengeyi Amerika, Almanlar aleyhine değiştirdi; ama savaşın sonunda,
olan samimi Türkistanlı vatan sevdalılarına oldu. Öyle ki, Türkiye
Rusya’nın baskısı ile bu insanlara kucak açamayınca, binlercesi
katledildi. Türkiye’ye çok güvenen, Türkiye’yi çok seven ama
Türkiye tarafından bir çoğu ölüme gideceği bilinerek Stalin’e iade
edilen insanların başına gelenleri araştırmak namus borcudur diye
düşünüyorum.