HDP'li Celal Doğan'dan Erdoğan bombaları!
Abone olHDP Milletvekili Celal Doğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı sürpriz görüşmenin perde arkasını Cumhuriyet'e anlattı.
HDP Gaziantep Milletvekili Celal Doğan'ın Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşme, geçtiğimiz haftanın
sürprizlerindendi. Peki sır görüşmeden neler konuşuldu? Erdoğan
hangi mesajları verdi? Buluşmanın perde arkasında neler
yaşandı?
Cumhuriyet gazetesinden Celal Doğan'a, Beştepe ziyaretinin perde arkasını konuştu. Celal Doğan, Erdoğan'la neler konuştuğunu paylaştığı röportajda, Erdoğan'ın ruh hali ve oyun planına dair çarpıcı yorumlarda bulundu.
İşte röportajdaki çarpıcı bölümler:
“TAYYİP BEY 250 MİLYARLIK OYUNCUYA ANTEP'E 150 MİLYAR'A
VERDİ”
- Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hukukunuzun kaynağı
nedir?
Tayyip Bey ile hukukumuz kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı'yken başladı. O dönem birkaç kez birlikte televizyon
programına çıkmıştık, takibinde bir iki vatandaşımızın işi
olduğunda kendisi müthiş ilgi gösterdi. Sonra bir ara
Belediyespor'da Halit diye bir futbolcu çocuk vardı. Çok talibi
olan bir oyuncuydu, Gaziantepspor olarak biz de talip olmuştuk. O
dönem 250 milyarlık futbolcuyu bize 150 milyara verdi. Futbolcu
alışverişimiz oldu. Kendisi siyasette yasaklı duruma düşmesinden
önce ve sonra Gaziantep'e geldiğinde, mutlaka Belediye'ye uğrardı.
Tayyip Bey ile belediye başkanlığından sonra en az sekiz dokuz defa
görüştük. Çok önemli görüşmelerden biri: Bir gün İstanbul'a
gelirken uçakta yan yana oturuyorduk. O da 35-40 milletvekili ile
Maraş’tan dönüyordu. Anayasa değişikliği yapılmadan asla
milletvekili olma şansının olmadığını kendisine söyledim. “Hocalar
önümde engel olmadığını söylüyorlar, bak burada profesörler var”
dedi. Kim, diye sordum. Mustafa Kamalak vardı o zaman. Bakın bu
hüküm değişmeden Tayyip Bey'in asla milletvekili olma şansı yok,
dedim. Tartıştık. Siz en iyisi CHP ile diyalog kurun, anayasa
değişikliğini ancak öyle yaparsınız, dedim. Böyle bir tavsiyede
bulundum. Bakın bu enteresandır: “Başkan, ben bir gün yüzde 50 oy
alacağım. Demokrasinin gelişmesi konusunda dış dinamiklerle irtibat
kuracağım” dedi. Yine bir gün, partisinin kapatılması söz konusu
olduğu günlerde, bir düğünde karşılaştık. “Uğrayabilir misin?”
dedi. Dolmabahçe’ye gittim o zaman. Orada konuştuk. Partinin
kapatılmasından endişe ediyordu. Siyasi konjonktürün partisinin
kapatılmasına müsait olmayacağını, nedenlerini aktararak söyledim.
Bir önemli görüşmemiz de, Ankara'da Gölbaşı'nda olmuştur.
Gölbaşı'nda Mehmet Haberal’ın oteli vardır: Patalya Oteli. O
zamanlar Sayın Cumhurbaşkanı ile araları çok iyiydi. 2004 yılında
bu otelde, Sayın Erdoğan, o zaman Genel Başkan ve Başbakan'dı, 10
gün kampta kaldık. Büyükşehir Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu gibi Türkiye'nin idari yapılanmasıyla ilgili kanunlarla
ilgili olarak 10 gün kampta kaldık.
- Kim var bu kampta?
Beş, altı belediye başkanı vardı, biri bendim, dönemin İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu vardı, İçişleri Bakanı Müsteşarı vardı.
Dolayısıyla bu örneklerde aktardığım gibi Erdoğan’ın siyasi
hayatının zor günlerinde ve sonrasında kesiştiğimiz olmuştur.
ERDOĞAN'DAN CELAL DOĞAN'I AK PARTİ'YE DAVET ETTİ
Mİ?
- Erdoğan'dan AK Parti’de siyaset yapma daveti aldınız mı
siz hiç?
Kendisinin bana direkt olarak “partiye gelir misin?” gibi bir
teklifi olmadı ama Hasan Kalyoncu vardı, Allah rahmet eylesin. Onun
en yakın arkadaşlarından biriydi. Şimdiki Kalyon İnşaat'ın asıl
sahibi oydu. O hep söylerdi: “Solda da siz olursanız, Türkiye'yi
kucaklamanız çok daha büyük olur” derdi. Hasan Bey’in çok
telkinleri olurdu ama ben kendisine bunun mümkün olmayacağını ve
çok teşekkür ettiğimi söylemiştim. Keza Tansu Hanım da, rahmetli
Özal da, Mesut Bey de, hep siyaset yapmak istemişlerdir. Ama ben
kendi duruşumu, çizgimi muhafaza etmeye çalıştım. Bugün bir
milletvekili olarak, Türkiye'nin dış politikada ve eğitimde geldiği
çıkmaz sokak, ekonomideki durağanlık, dört yıldan bu yana süren
sükunetin (çözüm süreci) bozulmasının getireceği faturayı bilen bir
insan olarak, Cumhurbaşkanı'ndan randevu almayı kendime vicdani
olarak görev saydım. Bu kadar hukuktan sonra bu ziyaretin doğal
bulunması gerektiğini düşünüyorum.
“ALLAH SELAMET VERSİN ERDOĞAN BİZİ MAKİNELİ TÜFEK İLE
TARADI”
- Seçimden önce Erdoğan'a ve partisine dair ciddi
eleştirileriniz olmuştu. Acaba kendisinin sizin bu
eleştirilerinizden haberi yok muydu yoksa ayrı bir hukukunuz olduğu
için mi sizinle köprüleri atmadı?
Tayyip Bey’in şahsiyetiyle ilgili ağzımdan tek kelime çıkmamıştır.
Ben siyasetle ilgili eleştiri getirmişimdir. Antep mitinginde,
Cumhurbaşkanı'nı yuhalayamazsınız, dedim. Biz bu kadar edepli ve
saygılı davrandık. Ama Tayyip Erdoğan, Allah selamet versin, Sayın
Cumhurbaşkanı bizi makineli tüfeklerle taradı. O nedenle bizim
eleştirilerimiz Tayyip Bey’inkilerin yanında solda sıfır kalır.
DEMİRTAŞ'IN BİLGİSİ VAR MIYDI?
- Siz Erdoğan'la olan görüşmenizin parti yönetiminin
bilgisi dahilinde olmadığını söylemiştiniz, Selahattin Demirtaş
“bilgimiz dahilindedir” dedi. İşin aslı hangisi?
Randevu talebi benden geldi, biliyorsunuz. Görüşeceğimi
biliyorlardı. Görüşmenin ne zaman olacağı konusunda bilgisi yoktu.
Ben 40 yıldır siyaset yapıyorum, kiminle ne konuşacağımı, parti
adabı, ahlakı ve davranışlarını da bilirim. Türkiye’nin içinde
bulunduğu koşullar ve Tayyip Bey ile geçmiş hukukumuz söz konusu
olduğunda Cumhurbaşkanı'na gitmeyi vicdani olarak görev saydım.
Gitmemiş olsaydım, niye gitmedim de gerekeni söylemedim, diye kendi
kendime sorardım. Vicdanım, bilgim, birikimim gitmek gerektiğinden
yanaydı, gittim. Efendim görüşülmezmiş, ne demek! Hiç öyle bir
kompleksim yok. Devlet yönetiyorsunuz, ne demek görüşülmez? Ülkeler
savaşıyor, savaştıklarıyla görüşüyor. Siz kendi ülkenizde siyasi
rekabetin getirmiş olduğu yanlışlar bataklığında görüşmek
istemiyorsunuz! Ne demek konuşmamak, konuşmazsak neyi, nasıl
çözeceğiz? Süleyman Demirel’li Zincirbozan’dan bir anı. Orada
Türkiye'nin gençlik sorunlarını tartışıyoruz. Proletarya
diktatörlüğüne karşı olduğumuzu söyledik. İhsan Sabri Çağlayangil
elini kaldırdı, “Bunlar da bizim gibiymiş, biz sizi komünist
biliyorduk” dedi. Biz de sizi faşist biliyorduk. Parlamento çatısı
altında konuşmaz, birbirimizi duymazsak nasıl anlaşırız, dedim.
Konuşmayan insanlar birbirini anlayamaz. Cüzzamlıyla mı
görüşüyorsun, “Cumhurbaşkanı ile görüşemezsin” ne demek! Bunu
anlamak mümkün değil.
ERDOĞAN ÇÖZÜM SÜRECİNDEN VAZGEÇTİ Mİ?
- Konuşmanız nereden başladı görüşmede?
Hal hatır sormadan sonra ilk sorduğum şu oldu: Siz acaba çözüm
sürecinden vaz mı geçiyorsunuz, dedim. “Hayır” dedi. “Peki,
vazgeçmiyorsanız geldiğimiz nokta nedir” diye sordum. Buna güvenlik
sorunu olarak baktığınız zaman bu süreç kalıcı olmaz. İnsanlar
ellerini kaldırmış barış diye bağırıyor. Bu barış eli havada mı
kalacak, bunun için geldim, dedim.
ÇÖZÜM SÜRECİ İÇİN KIRGINIM DEDİ
- Kendisi ne dedi?
“Ben vazgeçmiş değilim ama kırgınım” dedi.
- Pardon anlayamadık, kırgın mı?
Kırgın gördüm yani. “Kırgınım” dedi. “Bu kadar hizmet yaptım” dedi.
Kırgınım dediği şu: Zaman zaman bölgede birtakım araçların
yakılmasına partinin (HDP) tepki göstermemiş olması, silahların
yurtdışına çıkarılmaması. “Silahları yurtdışına çıkarsalardı
belirli bir mesafe almış olacaktık” dedi.
“KOBANİ'Lİ VATANDAŞ BİZE ÇPRBA IŞİD'E SİLAH GÖNDERİLİYOR
DİYOR”
- Öcalan'ın HDP heyeti ile görüştürülmemesini konuştunuz
mu?
Söyledim onu. Tecrit doğru değil, bu tecritlerle yeniden başa mı
dönüyoruz, dedim.
- Yanıt?
Sessizlik.
- Erdoğan not alırmış böyle görüşmelerde?
Ben de hiç not almadı. Kendi fikrimi söyleyeyim, Öcalan'ı ilişkinin
içine sokmamak Türkiye'ye iyilik değil kötülüktür. Suriye
meselesine geldik sonra. 1) PYD ve YPG ile bir savaşa girmenizi
doğru bulmuyoruz, dedim. 2) Yapılan tahliller benim kanaatime göre
yanlış. Siz Kuzey Suriye’de ayrı bir devlet kurulacak imajı
vererek, bunu suni olarak pompalıyorsunuz. Böyle bir niyetleri
olduğuna hiç kimse inanmıyor, ben de inanmıyorum. Eğer siz
hakikaten orada YPG ve PYD’nin bir etnik temizlik yaptığını,
Türkmenleri ve Arapları zorla, silahla bölgeden attığını, onların
topraklarına yerleştiğini düşünüyorsanız, ki biz aynı kanaatte
değiliz, diplomasi ile bunu çözmek mümkün, dedim. Türkiye
Cumhuriyeti adına, AK Parti'den, MHP'den, CHP'den, HDP'den bir
heyetle oraya gidelim, eksikler ve yanlışlar varsa ikaz edilir,
dedim. Böyle bir diplomasi yolu varken silaha başvurmanın yanlış
olduğunu söyledim.
SURİYE'YE MÜDAHALE VE YPG
- Önerinize nasıl yaklaştı?
O tabii, “Hayır illa oraya gireceğiz anlamında söylemiyorum” dedi.
İş oraya gelmese de İran’ı, Rusya’yı ikna edemezsiniz, dedim. “İkna
etme yollarını seçerim” gibi bir tabiri vardı. Zaten daha sonra
açıklama yapıldı, biliyorsunuz. “Mesele PYD ve YPG değil, IŞİD”
dediler. Sonra “Bizi terör örgütlerine yardım etmekle itham ediyor
sizin arkadaşlarınız ve partiniz. Böyle gösteriyorlar, en çok
zoruma giden o” dedi. Bakın ben size bir şey söyleyeyim, ben
Kobani'ye gittim, orada saatlerce vatandaşla konuştuk. Vilayetimiz
çorba göndermiş, içmediler. “Niye içmiyorsunuz” diye sorduğumda,
“Devlet bize çorba gönderdi, IŞİD’e kurşun gönderiyor” dediler.
Toplumdaki algı bu, dedim.
BAYRAM EDASIYLA KOBANİ DÜŞTÜ DÜŞECEK DEDİ
- Bu örneği kendisi nasıl değerlendirdi?
Ha orada bir de, sizin Kürtlerle kırılma noktanız Kobani. Siz
Antep'te konuştuğunuzda ben Kobani'deydim. “Kobani düştü düşecek”
sözü ile sanki bayram yapacak gibi bir haliniz topluma yansıdı.
Kardeşleri ölümle pençeleşirken sizin bayram edası gibi bunu
söylemenizi Kürt halkı içine nasıl sindirsin, dedim. “Ben o anlamda
söylemedim. 147 bin yaralıyı Kobani'den biz getirdik. Onlara biz
bakıyoruz” dedi. Yaralıya bakmak başka bir şey, Araplara da
bakıyorsunuz. Ama o ülkedeki insanların mağduriyetlerini zafer gibi
ilan etmeniz çok zorlarına gitti, dedim.
- Cumhurbaşkanı sizin bu eleştirilerinizi, tespitlerinizi
sakin sakin dinledi mi?
Tabii konuşuyoruz yahu, bazılarına cevap veriyordu. Bazılarını
dinliyordu. Çok saygılı, çok içten cevaplar veriyordu, içtenlikle
dinliyordu.
'CHP İLE ZOR YAPARIZ BAŞKAN' DEDİ
- Koalisyon?
Onun tespiti şu. “Biz” dedi, “CHP ile zor yaparız Başkan” dedi.
“MHP ile tabanımız daha yakın” dedi. O, Türkiye'de bir savaş
hükümeti algısını getirir. Tekrar başa döneceğiniz algısı olur,
dedim. “Hayır o savaş hükümeti olmaz seçim hükümeti olur” dedi. Özü
bu.
- İzleniminiz nedir?
Ben edindiğim kanaati söylüyorum, kasım ayı, kafasındaki yeniden
seçim tarihidir. Ve yine kendi düşüncemi söylüyorum. Maalesef 2015
Kasımı'ndan sonraki seçimlerin, o sathı mahalin güvenli geçeceğine
inanmıyorum.
- Bunu neyi düşünerek söylüyorsunuz?
Türkiye’deki olayların tırmandırılacağını düşünüyorum.
ERDOĞAN'I İKİRCİKLİ BİR RUH HALİ İÇİNDE GÖRDÜM
- Cumhurbaşkanı'na ilk sorunuz “Çözüm sürecinden mi vaz mı
geçtiniz?” olmuş. Görüşmenin sonunda, çıkarken aklınızdaki neydi,
vaz mı geçmiş sizce?
İkircikli bir hal içinde gördüm onu. İkircikliydi. Yani ne
vazgeçmiş, ne vazgeçmemiş gibi.
- Ne demek bu?
Zaman kazanmak. Zaman kazanıyor. Seçime yönelik midir, ortama
yönelik midir; bana sorarsanız zaman kazanıyor.
FUAT AVNİ'NİN SATILIK VEKİLLER İDDİASI
- Fuat Avni sizin ikinci kez saraya çağrıldığınızı ve
satılık vekilleri görüştüğünüzü iddia etti.
O fenomen kimse onun karavana atışı oldu bu. Şunu yazın lütfen.
Türkiye’de hiç mi olumlu bir şey konuşmayacağız? Bakın 1989'da
SHP'den Gaziantep Belediye Başkanlığı'na yeni seçilmiştim. Şehir
bir kasaba, 15 günde bir su akan mahalleleri var, her yıl koleradan
bin kişi ölüyor. Şehir pislik içiyor neredeyse. Sistemi yenilemek
istiyorum, tasarruf tedbirlerine girdiği için ihale edemiyorum.
Turgut Özal başbakandı. Ona gittim. Özal'la görüştükten sonra,
basın toplantısı yaptım. Gaziantep’in yüzde 64 su kaybını ve
kolerayı önleyecek tedbirler için, Sayın Özal'ın göstermiş olduğu
katkıyla ihaleyi yapıyoruz. Şehrim adına kendisine çok teşekkür
ederim, dedim. O zaman da “Vay sen nasıl görüşürsün Özal'la”
diyenler çıktı. Dedim ki, o kanalizasyonun yapılmasına izin veriyor
sen de suyun gelmesini sağla o zaman gitmeyeyim. Bunlar çok saçma
itirazlar. Elbette konuşacağız.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN