HDP'den TSK'ya dilekçeli 'Eşme Ruhu' yanıtı
Abone olGenelkurmay Başkanlığı'ndan Abdullah Öcalan'ın Nevruz mektubundaki Eşme Ruhu'yla ilgili açıklamaya HDP, Meclis araştırması isteyerek yanıt verdi.
Genelkurmay Başkanlığı'ndan bugün yapılan 'Eşme Ruhu'
açıklamasına HDP'den yanıt gecikmedi.
Genelkurmay tarafından yapılan yazılı açıklamada, Abdullah
Öcalan'ın 21 Mart'ta Diyarbakır'daki Nevruz mitinginde okunan
mektubunda yer alan "Eşme Ruhu" sözlerinin
TSK ile PYD arasında işbirliğine işaret ettiği yorumlarına çok sert
tepki göstermişti.
HDP ise Genelkurmay'ın açıklamasına "Askerin siyasete dahil
olması" konusunda meclis araştırması isteyerek yanıt
verdi.
HDP, Grup Başkanvekili İdris Balüken imzasıyla TBMM'ye, "askerin
siyasete dahil olmasının önüne geçilmesi" için "Meclis
araştırması açılması" önergesi verdi. HDP'nin
açıklamasında, gerekçeler arasında, Genelkurmay'ın sadece saatler
önce yaptığı "Eşme ruhu" açıklamasına atıf
bulunması da dikkat çekti.
HDP'nin Meclis Araştırma önergesinde şöyle denildi:
"ASKER GÖREV ALANININ SINIRLARINI AŞTI"
"Türkiye’de ordunun siyasi ve sosyal yaşama müdahale etme
durumu her dönem olduğu gibi yakıcılığını sürdürmektedir. AKP
iktidarının orduyu gerilettik söylemine karşı ordu ile geçici bir
sessizlik ittifakı yaptığı açığa çıkmaya başlamıştır. Nitekim
Süleyman Şah Türbesi’nin Rojava’nın Eşme Köyü’ne taşınması öncesi
ve sonrasında gelişen diyalog ve pratikler Türkiye’de yeni siyaset
yollarının açığa çıkmasına ruh kazandırmıştır. Ve fakat TSK kendi
alanı olmamasına rağmen, görev alanının sınırlarını aşarak söz
konusu ruha karşı doksan yıllık siyasete müdahale geleneğinin yeni
bir refleksini göstermiştir."
İŞTE O DİLEKÇE:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA
Türkiye’de asker-siyaset ilişkisinin yeniden düzenlenerek bu
hususta demokratik bir rejimin gereklerinin yapılması ve askerin
siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi amacıyla Anayasa’nın
98’inci İç Tüzüğün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
İdris BALUKEN
HDP Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili
GEREKÇE: Türkiye siyasi tarihinde
demokrasi tartışması var oldukça ve sürdükçe Türkiye’de
asker-siyaset ilişkisi de aynı paralelde sürmektedir. Türkiye’de
askerin siyaseti dizayn etme gücü ve istenci, Türkiye siyasi tarihi
ile aynı yaştadır.
Çok partili siyasi hayata geçiş ile beraber de Türkiye’de askeri
darbeler başlamıştır. 1960, 1971, 1980 askeri darbelerinin yanı
sıra 28 Şubat darbe süreci ve sonrasında siyaseti dizayn etmeye
dönük askeri yetkililerin açıklamaları çerçeve açısından bir darbe
gerçekleştirme gücünün veya istencinin zuhur etmesiydi. Bu darbe
süreçlerinde, on binlerce insanımız yaşamını yitirmiş, siyasetçiler
hatta bazı askerler de darbeci zihniyetin pratikleri ile yaşamını
yitirmiştir. Ekonomi politik olarak Türkiye her darbe sürecinde
onlarca yıl geriye gitmiştir. Darbe süreçleri ‘olağanüstü’ hale
işaret ederken 1982 Anayasası, TSK’ya tanınan ayrıcalıklar ve daha
birçok uygulamayla bu olağanüstü hal ‘olağan’ hale
dönüştürülmüştür. Yani aktif bir darbe olmasa da darbe zihniyeti
varlığını Türkiye’de siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamın mührü
haline getirmiştir.
2000’li yıllarda hız kazanan Avrupa Birliği süreci, dünya konjonktürünün askeri darbeleri mahkûm eden genel yaklaşımı, Türkiye toplumunun askeri darbelerle yüzleşme açısından ortaya koyduğu tavır gibi birçok sosyolojik ve siyasi sebep, Türkiye’de ordu-siyaset ilişkisinin tartışılmasına vesile olmuştur.
Bu dönemde e-darbe gibi darbe istençleri ortaya çıksa da toplumdan doğru güçlü bir darbe karşıtı kamuoyunun oluşması ve sivil siyasetin savunulması, çeşitli girişimlerin boşa çıkmasında başat aktör olmuş, bu sürecin doğal sonucu olarak sivil siyasetin toplum içerisindeki meşruiyeti artmıştır.
TSK’nın siyasete müdahale etme ve biçimlendirme yaklaşımının
tarihselliği bu şekilde oluşurken özellikle Ergenekon ve Balyoz
Davaları ile birlikte ordunun siyasetteki yerinin demokratik
rejimlerde olduğu gibi bir zemine oturduğu bazı çevreler tarafından
ifade edilmeye başlandı. Fakat bu görüşün aksini ifade eden
yaklaşımlar da mevcuttu. Çünkü ortada ordu-siyaset ilişkisinin
dizayn edip demokratik, hukuk devleti ilkelerine çekecek yapısal
çözümler yoktu.
TSK’nın Ergenekon ve Balyoz darbelerinden 2014 yılının son
çeyreğine kadar süren sessizliği, çözüm sürecinin ikinci yılında
farklı bir hale dönüşmüştür. Çözüm süreci ile ilgili TBMM’den çıkan
‘çerçeve yasa’ sonrası hızla adımların atılması beklenirken
Kobane’de IŞİD adlı çetenin saldırılarına direnen halka destek
verilmesi amacıyla koridor talep edilmesine AKP hükümetinin olumsuz
yaklaşması sokak gösterilerine sebep olmuştur. Sokak gösterilerinde
kamu görevlilerinin silahlarından çıkan ateşle insanların yaşamını
yitirmesi gerginliği arttırmış ve çözüm sürecini olumsuz
etkileyecek bir düzeye gelmiştir. Tam böylesi bir süreçte
Türkiye’de Sokak eylemleri ve şehir içlerinde gerçekleşen bazı
karanlık olaylara ilişkin TSK peşi sıra açıklamalar
gerçekleştirmeye başlamıştır. TSK bu açıklamaların bazılarında,
haber yapma özgürlüğünü kullanan basın organlarını hedef göstermiş,
bazılarında ise kendisini yargı erki yerine koymuştur.
"Türkiye’de ordunun siyasi ve sosyal yaşama müdahale etme
durumu her dönem olduğu gibi yakıcılığını sürdürmektedir. AKP
iktidarının orduyu gerilettik söylemine karşı ordu ile geçici bir
sessizlik ittifakı yaptığı açığa çıkmaya başlamıştır. Nitekim
Süleyman Şah Türbesi’nin Rojava’nın Eşme Köyü’ne taşınması öncesi
ve sonrasında gelişen diyalog ve pratikler Türkiye’de yeni siyaset
yollarının açığa çıkmasına ruh kazandırmıştır. Ve fakat TSK kendi
alanı olmamasına rağmen, görev alanının sınırlarını aşarak söz
konusu ruha karşı doksan yıllık siyasete müdahale geleneğinin yeni
bir refleksini göstermiştir."
Türkiye’nin normalleşmesi, demokrasi normlarının oturması, hukuk devletinin ilkelerinin yerine getirilmesi, asker-siyaset ilişkisinin belirgin bir şekilde normalleşmeyle uyum sağlaması için yapısal çözümlerin bulunması elzemdir. Tüm bu süreci araştıracak, gerekli adımları atacak kurum ise TBMM’dir. Bu kapsamda bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.