'HDP barajı geçemezse iç savaş çıkacak'
Abone olKCK, Yalçın Akdoğan'ın 'HDP, Meclis'e girmezse kıyamet kopmaz' sözüne cevaben 'HDP Meclis’e girmezse Türkiye büyük bir kaos ve iç savaşın içerisine girecektir' dedi.
2015 genel seçimlerinin
yaklaşmasıyla Ankara kulislerinde en çok konuşulan konulardan biri,
HDP'nin barajı geçip geçemeyeceği konusu oldu. Son olarak Başbakan
Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın, "HDP, Meclis'e girmezse kıyamet
kopmaz." sözlerine ilişkin, KCK Eş Başkanı Bese Hozat
"HDP Meclis’e girmezse ne olacağı dünden bellidir; AKP
Meclis’ten çıkardığı savaş konseptini derhal uygulayacak, Türkiye
büyük bir kaos ve iç savaşın içerisine girecektir" diye cevap
verdi.
Hozat, Özgür Gündem'de 'HDP barış, AKP savaş demektir' başlığıyla yayımlanan yazısında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Dolmabahçe deklarasyonunu ve İzleme Heyeti ile ilgili eleştirilerinin ardından Ordu'nun harekete geçtiğini, sınır hatlarında askeri operasyon ve saldırıların yoğunlaştığını belirterek "AKP savaş planını uygulamak için HDP’nin baraj altında kalmasına gayret ediyor. AKP, seçim öncesi bir savaş ve şiddet ortamı yaratarak, müzakere yapmamayı, HDP’yi kendisinin oluşturduğu gündeme çekerek yıpratmayı ve seçim sonrası savaş konseptini uygulamanın ortamını oluşturmayı hedefliyor. Erdoğan mevcut durumda Ordu yoluyla büyük bir provokasyon harekatı başlatmış durumdadır" dedi.
İşte o yazıdan çarpıcı satırlar:
Dolmabahçe deklarasyonu ve ardından Önder Apo’nun Newroz’da açıkladığı tarihi Barış Manifestosu resmi müzakere sürecini olmazsa olmaz bir gereklilik haline getirdi. Müzakere süreci kapıya dayanınca yine her zamanki gibi AKP gerekçeler üreterek manevra yapmaya başladı. Tayip Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” diyerek ilk tartışmayı başlattı. Erdoğan, İzleme Kurulu’nu yanlış bulduğunu, böyle bir kurula ihtiyaç olmadığını belirterek “Kürt sorunu yoktur” ile açtığı gündemi yoğunlaştırdı. Yalçın Akdoğan ise; “HDP süreci zehirledi, iklimi değiştirdi” diyerek Erdoğan’ın oluşturduğu gündemi destekleyen bir yaklaşım içerisine girdi ve ‘müzakere olmaz teorisi’ni bir adım ileriye taşıdı.
Oysa bazı çevreler Bülent Arınç’ın çıkışından sonra
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hükümetin farklı düşündüğünü tartışmaya
başlamıştı. Yalçın Akdoğan’ın tutumuyla açığa çıktı ki süreç
konusunda AKP’de köklü bir görüş ayrılığı yoktur.
"AKP İÇERİSİNDEKİ ÇEKİŞME VE DİDİŞMENİN TEMEL
NEDENLERİNDEN BİRİ..."
AKP içerisindeki çekişme ve didişmenin temel nedenlerinden biri;
iktidar ve güç kavgasıdır. Bu güç kavgası başkanlık tartışmaları
etrafında oluşan zemin üzerinde yürüyor. Erdoğan ve bir kesim
AKP’linin büyük bir tutku ile savunduğu başkanlık sistemi konusunda
AKP camiasında görüş birliği yoktur. Erdoğan AKP içerisinde
başkanlık sistemine yeterli desteği bulamayınca ve özellikle
Başbakan Davutoğlu’ndan başkanlık sistemine karşı beklediği ilgiyi
göremeyince ‘Süreç’ silahını kullanarak Davutoğlu’nu ve benzer
düşünen AKP’lileri hizaya çekmeye çalıştı. Hakkını teslim etmek
gerekir ki bu, Erdoğan açısından başarılı bir hamleydi. Yoğun tazik
altında hemen Davutoğlu seçim beyannamesine başkanlık sistemine
ilişkin bir bölüm eklediğini açıkladı. Meğerse bununla da
yetinilmemiş, Davutoğlu yazdığı kısmı Erdoğan’a onaylatmak zorunda
kalmış.
BAŞKANLIK SİSTEMİ
Kavganın önemli bir boyutu başkanlık sistemi olsa da diğer önemli
bir boyutu ise; Erdoğan, İmralı ile gelişen sürecin dakikası
dakikasına kendi kontrolünde yürümesini istiyor. ‘Her saniye
nefesimi ensenizde hissedeceksiniz’ demeye getiriyor. Halbuki
mevcut durumda AKP çözüm süreci konusunda Erdoğan’dan farklı
düşünmüyor. Süreç Önderliğimizin ifadesiyle aynı noktada redeo atı
misali bir aşağı bir yukarı tekrar bir yukarı bir aşağı inip
çıkıyor, çıkıp iniyor. Maalesef bir türlü başlangıç noktasının
ötesine geçemiyor. Ne yazık ki Erdoğan ve AKP yıllardır yürüttüğü
tasfiye siyasetini sürdürmede kararlı görünüyor. Yüzyıllık inkar ve
imha geleneğinin devamcısı olan AKP bir milim şaşmadan bu geleneğe
sadakatini sürdürüyor. Bu sadakat AKP’nin başını fena yakacak. Ne
kadar farkında bilinmez ama AKP baş aşağı bir gidişi yaşıyor.
Çözülme ve dağılma alametleri gösteriyor. AKP tasfiye
politikasından vazgeçmez ve Kürt sorununu demokratik müzakere
yöntemiyle çözmezse eğer, tıpkı önceki hükümetler gibi tarihe
karışıp gidecektir.
"AKP BÜTÜN GÜCÜYLE HDP'YE SALDIRIYOR"
Tarihi Newroz açıklamasından sonra AKP’nin İzleme Heyeti’nin
gözetiminde İmralı’da müzakereyi resmi başlatması gerekirken,
Akdoğan’ın, “HDP süreci zehirledi” türünden yaptığı açıklamalar ve
birkaç gün sonrasında “PKK silah bırakmadan bu iş olmaz” diyerek
işi yokuşa sürmesi, Davutoğlu’nun da aynı söylemi sürdürmesi,
AKP’nin çözüm sürecine ne kadar taktik yaklaştığını, süreci nasıl
araçsallaştırdığını ve zamana oynadığını çok açık bir biçimde
ortaya koyuyor. Davutoğlu ve Akdoğan’ın “çözüm sürecine stratejik
yaklaşıyoruz” söylemleri uygulamalardan anlaşılıyor ki esas olarak
sürece taktik yaklaşımlarını gizleme çabalarıdır. HDP’nin tek
‘suçu’ AKP’ye demokratik siyaseti dayatmaktır. AKP açısından bu
büyük bir suçtur. Çünkü HDP bunu yaparak AKP’nin bütün suçlarını ve
kirli hesaplarını açığa çıkarıyor, görünür kılıyor. HDP, AKP’ye
dürüst olmasını, toplumu kandırmaya çalışmaktan vazgeçmesini, tüm
Türkiye halklarının kaderini doğrudan ilgilendiren Kürt sorununu
iktidar hesaplarına kurban etmemesini, bu tutumunu sürdürdüğü
müddetçe karşısında her zaman büyük bir mücadele gücü olarak
halkları, Alevileri, kadınları, gençleri, emekçileri, ezilenleri ve
dolayısıyla HDP’yi bulacağını belirtiyor ve AKP’yi çok ciddi
uyarıyor. Sahte ve ucuz politikalarla kendisini ayakta tutmaya
çalışan AKP, gücünü halktan, demokratik siyasetten alan HDP’nin
toplum üzerindeki etkisinden korkuyor ve bütün gücüyle HDP’ye
saldırıyor.
"TASFİYE SİYASETİ"
Demokratik çözüme, sorunu müzakere etmeye niyeti olmayan AKP, her
gün bir bahane ve gerekçe üreterek çözümden kaçıyor. 7 Haziran’a
kadar süreci kotarmaya, idare etmeye çalışıyor. Çok iyi biliyoruz
ki AKP seçim sonrası için büyük bir savaşa çok kapsamlı bir
hazırlık yapıyor. Molotofu, maske takmayı suç sayan, polise, valiye
her türlü yetkiyi veren, polisin silah kullanmasını yasalaştıran ve
yeni bir olağanüstü hal sürecini başlatan AKP, iç güvenlik adındaki
savaş yasasıyla Meclis’te resmi olarak savaş kararı çıkarmış
oluyor. Bu yasayı çıkarırken AKP’nin şu gerçeği hesaba katmış
olması gerekiyor; molotof, sapan ve bilye kullanan geçlere karşı
polis silahla saldırırsa, gençler bu defa polisin karşısına sadece
molotof, sapan ve bilye ile değil, daha etkili savunma araçları ile
çıkacaklardır. Silaha karşı meşru savunmalarını en güçlü bir
biçimde yapacaklardır. Aklı çalışan her insan bunun böyle olacağını
çok iyi bilir. Herhalde hiçbir genç kendisini kuzu kuzu mermilerin
önüne atmayı düşünmez. Savunmasız bir halde öldürülmeyi beklemez.
AKP tarihten zırnık ders çıkarmadan aynı savaş nakaratlarıyla sıcak
koltuğunda oturacağını zannetmenin gafletini yaşamaya devam ederse
çok büyük yanılacaktır. Öyle anlaşılıyor ki halen AKP Türkiye ve
bölge gerçeklerine gözünü kapatarak Erdoğan ve Akdoğan zihniyetiyle
yol almaya çalışıyor. Akdoğan, “HDP Meclis’e girmezse kıyamet
kopmaz. Çözüm süreci devlet politikasıdır” diyor. Bunu diyerek
büyük bir demogoji yapıyor ve aklının sadece Kürtleri ve toplumu
aldatmaya, tasfiye siyasetinde yoğunlaşmaya çalıştığını itiraf
etmiş oluyor.
"HDP MECLİS'E GİRMEZSE..."
HDP Meclis’e girmezse nasıl bir kıyametin kopacağı, Meclis’ten
geçen iç güvenlik paketiyle çok iyi netleşmişken Akdoğan, demogoji
yaparak AKP’nin kirli savaş planlarını ve kaos senaryosunu
beceriksiz bir biçimde Türkiye toplumundan gizlemeye çalışıyor.
Halbuki HDP Meclis’e girmezse ne olacağı dünden bellidir; AKP Meclis’ten çıkardığı savaş konseptini derhal uygulayacak, Türkiye büyük bir kaos ve iç savaşın içerisine girecektir. Zaten AKP’nin iç güvenlik yasasıyla amaçladığı da böyle bir sondur. AKP savaş planını uygulamak için HDP’nin baraj altında kalmasına gayret ediyor. Dikkat edilirse Erdoğan’ın konuşmalarından sonra Ordu harekete geçti, Mardin ve Güney Kürdistan sınır hatlarında askeri operasyonları ve saldırıları yoğunlaştırdı. Erdoğan ve Akdoğan’ın açıklamalarıyla eş zamanlı gelişen askeri operasyonlar kuşkusuz tesadüf değildir. AKP, seçim öncesi bir savaş ve şiddet ortamı yaratarak, müzakere yapmamayı, HDP’yi kendisinin oluşturduğu gündeme çekerek yıpratmayı ve seçim sonrası savaş konseptini uygulamanın ortamını oluşturmayı hedefliyor.
Erdoğan mevcut durumda Ordu yoluyla büyük bir provokasyon harekatı başlatmış durumdadır. Bu haliyle paralel yapı ve İran başta olmak üzere kirli hesap peşinde koşan her türlü gücün provokasyonuna da ortam hazırlanmış oluyor.